Dr. Yakup Dıvrak

Dr. Yakup Dıvrak


Almanya`da neler oluyor?

Almanya`da neler oluyor?

Almanya`da neler olmuyor ki? Hem olumlu ve hem de olumsuz anlamda... Almanya yeniden yapılanmaya çalışıyor. Zorlanıyor. Düşünce sistematiğindeki sağlamcı ve yavaş yapılar süreci zorluyor... Almanya`da bir yandan yüzbinlerce emekçi işten çıkartılıyor... Öbür yandansa her ay yaklaşık kırk-ellibin kalifiye işgücü getirmek istiyorlar yurt dışından... Bir türlü sistemi kurup süreci başlatamıyorlar...

***

Almanya bir yandan rüştünü ispat etmeye çalışıyor diğer yandan Atlantiğin öte yakasının etkisinden kurtulamıyor... Avrupa Birliği`ni büyütüp güçlendirerek dünyada 4ncü güç olmaya çalışırken, yakaladıkları `` Momentum``ları, fırsatları iyi değerlendiremeyerek hem kendileri ve hem de AB zayıfladı. Eğer AB Ukrayna`yı ve Türkiye`yi cesaretlice AB`ne üye yapsaydı hem AB ve Almanya çok güçlenecekti ve de Ukrayna-Rusya Savaşı çıkmayacaktı belkide... Almanya-Rusya yakınlaşması, dostluğu sürdürebilseydi Alman sanayii bu gün içinde bulunduğu duruma gelmezdi. Üretimde yüksek enerji kullanan Alman sanayii Rusya`dan uygun fiyatla alınan doğalgaz kesilince, başka ülkelerden daha pahalı gaz ve petrol almaya başladı. Bu durumda gaz fiyatları ikiye katlandı. Sonuçta sadece sanayi sektörü değil Alman halkı da zorlanmaya başladı... Halen Almanya Fransa`dan atom santrallarinde üretilen elektrik alıyor...

***

Almanları o hep sağlamcı hali ve de düşünmede, planlamada ve uygulamadaki yavaş tavrı iyi sonuçlar veriyordu belki. Ama, globalleşmiş bir dünyada ülkelerin çok esnek ve hızlı hareket etmesi gerekiyor... Yoksa atı alan Üsküdar`ı geçiyor.

***

Bu yazdıklarım sistemin yenilenmesi sürecini de, demografik durumu da ve eğitim sistemini de kapsıyor...

İsterseniz açalım biraz.

***

İsterseniz bir de mülkiyet ilişkilerine ve finans durumlarına bakalım. Aslında ``zengin daha zengin, fakir daha fakir...`` durumlarına bakalım diyecektim. Ama, okuyucu, ``Bırak artık bu solcu ayaklarını!...`` der diye burayı geçiyorum.

Ama ortada bazı gerçekler var... Buyrun bakın.

Zengin daha zengin, fakir daha fakir... İstatistiklere bakalım isterseniz.

Gayrisafi Milli Hasılanın dağılımı Türkiye`deki çok vahim değil. Ama geçen yüzyılın son çeyreğindeki gibi de değil.

Alın size sayılar: milyarderlerin sayısı son beş yılda ikiye katlanmış.

Kurum ve kuruluşlar rekor karlar etmişler Corona salgınına rağmen.

***

Eğitim sistemi de kalite kaybına uğradı...

Dünyaya örnek gösterilen ``İkili Meslek Eğitimi``

(Duales Berufsbildung) işlemiyor artık. Neden? Çünkü, meslek öğrenmek isteyen genç bulamıyorlar. Yıllarca, Türk kökenli gençlere burun kıvıranlar, şimdilerde iş yerlerinde üç yıl meslek öğrenmek isteyen gençleri mumla arıyorlar... Firmalardaki meslek öğrenim yerlerinin %35`i boş. Genç yok...

Almanya`da da politik partiler öngörüsüzlük örneği verdiler. Yıllarca ülkeyi sadece `yönettiler`yani durumu sadece idare ettiler... Politika üretmediler, üretemediler... Bunun baş sorumlusu da eski şansölye Angela MERKEL... İlerde bu konuyu daha sık konuşacağız galiba...

Somut birkaç örnek. Örneğin, Fransa`da hükümet çocuk parasını artırarak nüfus artışını teşvik ederken Almanya uyudu... Örneğin, yabancı gençleri meslek öğrenimine teşvik etmek varken, Türk/yabancı gençler hep elendi... Örneğin, göç politikaları üretmek varken, çeşitli yasaklarla göç politikaları yapıldı...

***

Kısacası garip bir ülke oldu gittikçe `Küçük Amerika`olma yolunda hızla ilerleyen Almanya. Bir yandan atom santrallarini kapatıyor öte yandan Fransa`dan atom santrallarinde üretilmiş olan elektrikten satın alıyor. Garip bir ülke Almanya, bir yandan kapitalist sistemin en iyi örneğini veriyor, öbür yandan Çin`de üretilip Almanya`da satılan elektrikli arabalara %21,3 ek gümrük vergisi koyuyor. Hani Almanya kapitalist bir ülke idi globalleşmiş bir dünya`da bu Protektionismus/korumacılık da neyin nesi? Hani serbest piyasa pazarı düzenliyordu? Neden şimdi pazarı devlet düzenlemeye çalışıyor?

Daha önceleri yazılarımda sık sık değindim, Almanlar neden sık sık çuvallıyor... Çok yavaş hareket ederek treni kaçırıyor. TSCM adındaki bir Tayvan çip üreticisi Alman hükümetine 2 sene önce başvurarak Almanya`nın Dresden şehrinde bir çip fabrikası kurmak istediğini dile getiriyor. Ama, firmanın bir şartı var. Alman devletinin kuruluş maliyeti olan 10 milyar Avro`nun yarısını üstlenmesini istiyor. Çünkü 2 000 kişiye istihdam sağlanacak. Almanya kabul ediyor ve planlamalar yapılıyor. Bir sene önce TSCM firmasının Dresden`de kuracağı firmanın kuruluş haberi resmen açıklanıyor. Ağustos 2024 sonunda bu fabrikanın temeli atıldı. Törende, firmanın 2027 yılının başlarında Alman araba sanayii için çip üretimine başlanacağı basın önünde dile getirildi Şansölye Olaf SCHOLZ tarafından. Neden bu kadar yavaş? Çünkü bu fabrikanın kurucuları arasında İnfenion gibi bir Avrupa ve BOSCH gibi bir Alman firması da var... Bunlar firma değil el freni sanki...

Halbuki, TESLA daha birkaç yıl önce Berlin yakınlarında elektrikli araba üreten 12 000 kişinin çalıştığı bir firmayı bir yıl içersinde kurup faaliyete geçirmişti. 

Aradaki fark, TESLA`nın kurduğu fabrikanın kuruluş aşamasında Almanların karar mekanizmalarında yer alma hakları yoktu. Kuruluşu düzenleyen kanunların dışında... Kaldi ki, Alman devleti TESLA`ya da birkaç milyar vermişti karşılıksız olarak, istihdam yaratacak diye...

Eee ne demişler, ``At binenin kılıç kuşananın!`` Ne diyelim, belki de Almanlar haklı, çünkü onlar ata binmeyi çoktan bırakmışlar. Almanlar ata değil Alman arabalarına biniyorlar...

***

Son bir örnekle yazımı bitireyim. Heidelberg Almanya`nın en eski üniversitesinin bulunduğu şehir. Burada yaşayan yaklaşık her 4 kişiden birisi buradaki 6 üniversitede/yüksekokulda öğrenim görüyor, yani öğrenciler. Heidelberg akademiker kaynıyor.

Bu şehrin, Almanya`nın kurucusu Otto von BİSMARCK`in adını taşıyan bir meydanı var: Bismarckplatz (Otto von Bismarck Meydanı). Bu meydandan doğu istikametine doğu Almanya`nın en uzun araba gir(e)meyen bir yaya caddesi var: Hauptstrasse (Ana Cadde). Bizim Almanlar bu meydanı modernleştirerek yeniliyorlar. Ve de bu esnada fotoğrafta görülen durum ortaya çıkıyor. Meydana üç-dört kişilik bir kanape monte edilmiş. On-onbeş santim önüne de tramvay idaresinin bilet otomatı yerleştirilmiş. Yani, kanapeye oturma şansı sıfır. 

Bu günlerde Almanya`da durumlar böyle işte...

***

Buraya kadar yazdıklarım madalyonun bir yüzü. 

Madalyonun diğer yüzü ise şöyle: Bütün bu yukarda yazdığım olumsuzluklara rağmen Almanya geçen yıl Japonya`yı sollayarak dünyanın 3ncü büyük ekonomisi oldu ABD`nin ve Çin`in ardından. Dünyadaki ekonomik krize, Atlantiğin öte yakasının Ukrayna-Rusya savaşı üzerinden Avrupa Birliği`ne özellikle de Almanya`ya çaktığı kazığa rağmen Almanya ekonomisi bir şekilde yürüyor. Bankalar rekor üstüne rekor kırıyor... Büyük sanayi kuruluşları da öyle... Dev Alman firmaları Çin`de tarihlerindeki en büyük yatırımlarını yapıyor... Çünkü asıl Pazar Asya`da, özellikle de Güneydoğu Asya`da...

Peki bunları nasıl başarıyor Almanya? Çünkü kapital birikimi çok yoğun, human kapital çok eğitimli... Devletin halktan, emekçilerden aldığı dolaylı ve dolaysız vergiler çok yüksek. Yaklaşık 85 milyon tüketici ve 46 milyon vergi mükellefi çalışan var halen. Alman sanayi ve ticaret dünyası ve hizmet sektörü devlet tarafından %95`in üzerinde kontroledilerek vergilendiriliyor... (Bu oranın Türkiye`de en fazla %60 olduğunu yazıyor güvenilir uzmanlar...) Almanya o muazzam araba, makina, ilaç ve kimya sanayi kollarıyla dünyada son otuz yılda en az yirmi defa ihracat birincisi oldu... Almanya hep ihracat fazlası veriyor... Tüm eksikliklerine rağmen altyapı çok sağlam.

Bütün bunlara ilaveten, Almanya`da üniversitelerin, devlet ve özel araştırma kurumlarının buluşlarını, patentlerini ve markalarını tüm dünya ülkelerine ihraç ediyor. Bilgi, buluş ve marka satıyor yani. 2010 yılında Almanya`nın bu yolla elde ettiği gelir 17 milyar Dolar iken bu rakam 2020 yılı sonu itibariyle tam 46 milyar Dolar; yani Türk parasıyla 1.518.000.000,00TL, yazıyla 1,5 trilyon TL`ından fazla.

Demek ki neymiş? ``Almanya bizi kıskanıyor!``muş…

telif


Dr. Yakup Dıvrak Kimdir?

1950 Zile - Tokat doğumlu. İlkokulu ve orta okulu Zile`de (Julius SEZAR’ın Veni-Vidi-Vici dediği şehirde); liseyi Zile, Ankara ve Malatya`da okudu. Öğretmen Vekili olarak çalışırken, Tokat İlköğretmen Okulu`nu dışardan bitirerek kadrolu öğretmen oldu. Zile`de ilkokul öğretmenliği yaparken, 1973 yılında istifa ederek, eşiyle birlikte, yüksek öğrenim için Almanya`nın Heidelberg kentine gitti. Yüksek öğrenimi esnasında çok çeşitli işlerde çalışarak okudu. Uzun süre Heidelberg Üniversitesi`nde doktora çalışması yaptı ve bu üniversitede, Heidelberg Yüksek Öğretmen Okulu`nda, Rheinland-Pfalz Eyaleti Eğitim Bakanlığı`nda araştırmacı, asistan, koordinatör ve danışman olarak çalıştı. 2010 yılından bu yana, dönüşümlü olarak hem Almanya`da (Heidelberg`de ve Berlin'de) hem de Türkiye`de (Ankara`da ve İstanbul`da) yaşayan Yakup DIVRAK emeklidir ve halen eğitim danışmanlığı yapmaktadır. Evli ve iki çocuk (Kız: Mahir Deniz ve Erkek: Mustafa Serol) babası olan Dr. Yakup Dıvrak CHP, SPD ve GEVV (Bilim ve Eğitim Sendikası) üyesidir.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar