Basın mensuplarını öncelikli gruba alarak yaptıkları aşı davetine icabet ederken, yolda aşı olmakla, olmamak tezlerini destekleyenlerin argümanlarını anımsamaya çalışıyorum.
Pandemi ile ilgili küresel otoritelerin sözlerinin sorgulanmasına bile suç gözüyle bakılıyor.
Sanırım ben de o, suçlulardan biriydim.
Bu konudaki hikâyem, Aralık 2019’da, çalıştığım TV kanalında, o zamanki adıyla yeni tip koronavirüs haberlerinde “uzmanlaşmaktan” geçiyor!
2020’nin 11 Mart’ına, yani, pandemi ilan edildiği güne kadar, tüm televizyon kanallarında, Çin’in servis ettiği ve virüs etkisiyle, yolda sapır sapır düşenlere, sedyede titreyen insan görüntülerine yer verdik.
Ancak pandemiyle birlikte bu görüntüler, birden bire kesildi. Diyeceksiniz ki, üç ay boyunca servis edilen virüsle ilgili bu görüntülere, dünyanın hiçbir yerinde rastlanılmaması sorgulanmıştır.
Hayır!
Tüm dünya, sanki hiç böyle bir şey yaşanmamış gibi yaptı.
Ve Türkiye’de de, bu konuda yapılan hiçbir programda, Çin’in, bilim kurgu görüntüleri servis ettiğine bile değinilmedi.
Yine, Çinliler, asansör düğmesine kürdanla basıyor, kozmonot kıyafeti gibi dış dünyadan kendilerini tecrit ettikleri bir kıyafetle dışarı çıkıyorlar, insanları, yolları ve her şeyi dezenfekte ediyorlardı.
Sonradan anlaşıldı ki, 200 yıllık prestijli tıp dergisi The Lancet’te, yüzey bulaşına dair hiçbir makale yoktu. Buna karşılık tüm dünya ortak bir yalanı büyüterek, bundan yüzlerce milyar dolarlık, eldiven ve dezenfektandan oluşan haksız bir hijyen pazarı tesis etmişlerdi.
An itibariyle nüfusa orantılayarak, pandemide dünyada en fazla vaka sayısının olduğu ülke, Türkiye. Nüfusu kıstas almazsanız nüfusu bizden daha kalabalık ülkelerle bakıldığında ise 3. sırada.
Günlük vaka sayısı 10 binin altındayken alınan sıkı tedbirler, bu sayı 40 binin üzerine çıkınca kaldırılmıştı.
–son 7 günde 35 bin olan vaka sayısı 42.308’e çıkarak yeni rekorunu kırdı-
Söz gelimi daha önce uygulanan seyahat kısıtı kalkmıştı, yine daha az vaka sayısındaki Konya’da esnaf kapalıyken, rekortmen İstanbul’da açıktı.
Yüz yüze eğitimin başlamasıyla, Covid-19 pozitif bir çocuğun flütünü kullanan beş çocuk onlarca kişiye virüsü bulaştırmış; yetmemiş havuzlar da açılmıştı.
Dünyada, hiçbir ülke 2 aydan kısa bir sürede mutant virüsü yüzde 75 seviyesine yükseltmezken, Türkiye bunu da başarmıştı.
Yani, düşman takviye kuvvet alıp gelirken, biz askerlerin yarısını terhis ederek, “Virüsle mücadelede dünyadan pozitif ayrıştık. DSÖ, –Dünya Sağlık Örgütü- Türkiye’nin müthiş mücadelesini övüyor” sözleriyle kutlamalara başlamıştık.
Çelişkiler, “Biontech’in geliştirdiği Pfizer mi, Sinovac’ın geliştirdiği CoronoVac aşısı mı tercih edilmeliden, pandemiyle mücadelemize kadar, ne yapılmalı?” sorularını sorduruyordu.
Ulaşabildiğim pek çok akademisyen susarken, saygı duyduğum iki ismin, pandemiyle ilgili farklı düşündüğünü gördüm.
Hacettepe Üniversitesi’nden, Prof. Dr. Mehmet Ceyhan ki, enfeksiyon konusunda, adını Türkiye sınırları dışına duyurmuş bir isim. Tedbirler gevşetildiği için bu hale geldik, tespitini seslendiriyordu.
Ezber bozan sözleriyle dikkatleri çeken, Doç. Dr. Yavuz Dizdar, ise zaten alınan bir dizi tedbirin yeni dünya düzeninde bazı ülkeleri, diğerlerinden geri bıraktıracak tuzaklar olduğu, düşüncesindeydi. Ki bu tespitlerini de, “Olmak ya da olmamak” kitabında toplamıştı.
Buna göre, İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü’nden Dr. Dizdar, pandemiyi betimlerken “Dünya satın alınmış bir kurguyu oynuyor” diyordu.
Karantinanın işe yaramadığını, tam kapanmanın ise bazı ülkeler için ekonomik daralmayı getireceğini, öngörerek, “Sınırlar değişecek. Virüs, Latinlere oryante edilmiş. İtalyanlar, İspanyollar kırılırken, milyarlık Çin, virüsü kolayca atlattı” tespitini yapıyordu.
Dizdar, pandemiyle mücadele sürecinde, karantina uygulamayan ülkelerde, olumsuz bir tabloya rastlanmazken, uygulayan ülke ekonomilerinin batacağını, biyolojik tabanlı, bir savaş modelinin uygulandığını kaydederek, “Dünyanın mevcut hali sürdürülebilir olmaktan çıktı. Ve ‘Bu iyi tarafı.’
Küresel ekonomide dolaşımdaki fazla parayı, tekrar sisteme alabilmek için, bu sosyal deney yapılıyor. Sıkı karantina uygulayan ülke ekonomileri çökerken, sınırlar değişecek” tezini savunuyor.
Bu tespitlere tepki veren, Prof. Dr. Mehmet Ceyhan,
“İnsanlar bu işin önemini kavrayamadı. Karşınızda güçlü biri var ve sizi esir alıyor. 526 milyon aşının henüz önemi yok. Yüzde 30 aşıladın, diye, vaka sayıları da yüzde 30 azalmaz. Türkiye nüfusunun yüzde 75’i aşılanana kadar, maske ve mesafeden, seyahat kısıtıyla, kademeli mesaiden, restoranların kapanmasına kadarki, kurallar sürdürülmeli”, diyor.
HANGİ AŞIYI BULURSANIZ, TALİP OLUN!
Bakanlığın elinde hangi aşı varsa uyguladığını söyleyen Ceyhan’ın kız kardeşi Biontech’i tercih etmiş.
Uzmanlar bu noktada, kanser gibi bağışıklık sistemiyle ilgili ya da nörolojik sorunu olan vatandaşların, Çin aşısı Sinovac’ı tercih etmesini istiyor.
Bunun dışında kalan kronik hastalıklarla beraber, daha güçlü bünyelerin ise koruyuculuk oranı en az yüzde 10 daha fazla olan Biontech’i seçmelerini öneriyor.
Yine Biontech, daha ilk dozundan 7 gün sonra korumaya başlayıp, ikinci dozdan sonra vücudu tamamen terk ederken, Sinovac’ın koruyuculuğu 14. günde başlıyor ve vücudu terk etmiyor.
Ceyhan, benzer vaka sayılarında illerin farklı uygulamalara geçmesini eleştirerek, “Vatandaş anlamadıysa, devreye devlet girecek. Pozitif ayrıştık sözlerinin altı dolu değil. Mutant virüsün dünyada en hızlı yayıldığı ülke Türkiye oldu. Bu yolla ve son konulan tedbirlerle virüsle baş edilemez” tespitiyle, pandemiyle ilgili kuralların merkezi sistemle tek elden alınmasını istiyor.
Bu arada, ezber bozan sözlerine karşın, Dr. Dizdar, Çin aşısı CoronaVac’ı tercih etmiş. Hiçbir yan etki yaşamadığını, referans değer 40 iken, kendisinde 540 antikor oluştuğunu belirtiyor.
Sağlık Bakanlığı, e-nabız üzerinden başarılı bir sistem oluşturmuş. Siz aşıyı olduğunuz saniyede, tarihi ve tercih ettiğiniz aşının adıyla birlikte, “uygulandı” ibaresi geliyor.
Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi Aşı Polikliniği yetkili hekimleri (adlarının kullanılmasını istemediler) aşı olan kişinin, virüsü bulaştırma riskiyle ilgili ellerinde veri olmadığını belirtiyorlar.
Bu arada, Sağlık Bakanlığı, alerjik şok hikâyesi olanların tercih etmemesi gerektiğini belirterek, mRNA aşısı BioNTech-Pfizer aşısını olanların ilk dozdan itibaren, herhangi bir alerjik reaksiyon gösterenlere de, ikinci dozun uygulanmayacağını açıkladı.
ÜRETİCİ FİRMA AŞIYLA İLGİLİ SORUMLULUK ALMIYOR!
Türkiye’de uygulanmakta olan Covid-19 aşıları işe yarıyor muydu? Ve olası riskleri var mıydı?
Bu sorularımın yanıtını da, onam formunda buldum!
Aşı olmak için her vatandaşın, yazılı onay vermesi gerekiyor.
İmzaladığınız, onam formunun bir bölümünde, “Bu aşının uzun süreli etkilerinin ve verimliliğinin şu an bilinmediği yine aşının henüz bilinmeyen olumsuz etkilerinin de olabileceği, ürünün salgın koşulları altında tamamen kişinin kendi istemesi halinde, kişiye uygulanacağı bilinmelidir. Bu sebeple üretime ait hataların haricinde oluşabilecek maddi ve manevi zararlar konusunda üretici firma sorumlu olmayacağını beyan etmektedir” sözü ile gönüllü kobay olduğunuzu teyit ediyorsunuz.
Yorum Yazın