İnanç Uysal

İnanç Uysal


Bilimsel olmayan ekonomi

Bilimsel olmayan ekonomi

Neden bilimsel olmayan, çünkü o tarafını bir ekonomist analiz edip yazmalı. Ben olsa olsa içinde yaşayan biri olarak hissettiklerimi yazabilirim. Yani basit olarak cebimdeki para ile harcamak durumunda kaldığım para arasındaki ilişkiyi.

Son 1 yılda bazı temel gıda ürünlerinin fiyat artış oranları şöyle :

Tavuk eti %64/ Ayçiçek yağı %60,8/ Margarin %53,8/ Yumurta %49,3/ Mısırözü yağı %47,3/ Mercimek %41,8/ Zeytinyağı %39,4/ Süt &/ Yoğurt %35/ Nohut %34,4/ Balık %34/ Bal %27/ Ekmek %26,4/ Dana eti %23/ Makarna %22.

Bunlar resmi olarak bakabildiklerimiz, mesela konut fiyatları var bir de, üniversiteler açılır açılmaz ortalama yüzde 30 arttı. Yani yıllık bazda değil bu artış 15 günde falan oldu.

Mesela elektrik ücretleri var, konutta 3 yıllık dönemde yüzde 120, sanayide yüzde 190 arttı

Doğalgaz var mesela o da aynı 3 yıllık süreçte yüzde 65 civarı arttı.

Bu rakamlar çoğunlukla tüketici ile ilgili ve insan “eğer bu rakamlar doğruysa yüzde 19 olan enflasyon neye göre hesaplanıyor” diye sormadan edemiyor. Dahası alışveriş yaparken tüketicinin hissettiği artışlar resmi rakamların bile üzerinde. Mesela yumurtanın hangi ara 1 liraya dayandığı konusu artık gündemimiz bile değil.

Buradaki hissetmek kelimesi çok önemli, Turizm Bakanımız Sayın Ersoy, turizm sezonu açılmadan hemen önce esnafa yönelik şöyle bir cümle kurmuştu örneğin, "Vatandaşa kazıklanıyormuş hissi vermeyin". Ben bu cümleden hissettirmeden yapabilirsiniz gibi bir şey anladım, ama artık orayı epey geçtik sanırım.

Şimdi Sayın Bakanın yukarıdaki uyarıları da artık bazı şeylerin üzerini örtmeye yetmeyince, yani halk olarak her şekilde hissetmeye başlayınca hükümetimiz bu fiyat artışlarının müsebbiplerini bulmaya karar verdi. Bu müsebbip arama işi neden son 2 yıldır yapılmıyor demeye sakın kalkmayın bir ara marketlere, hatta patates depolarına baskın falan bile düzenleniyordu ama raflarda da depolarda da müsebbipleri bulamamışlardı.

Aslında bulmamaları da normaldi çünkü aramaları zaten gereksizdi. Hiçbir şeyin mesuliyetini alma alışkanlığı olmayan siyasetimiz ve doğal olarak hükümetimiz bu konuda da mesuliyeti birilerinin sırtına sarmaya kararlıydı, ama bu sefer olmadı. Halk ideolojileri üzerinden bir yere kadar tahammül eder. İşte o yer ideolojilerin yenmeyecek şeyler olduğunu fark ettiği yerdir. Yani aç karınla ideoloji ya da kimlik siyasetinin etkisi minimuma geriler.

Şimdi her şeye rağmen hem çok iyi durumda bir ekonomiden, hem de bilinmez bir gücün fiyat artışlarının tetiklediğinden bahsediyorlar. Üzerine Sayın Cumhurbaşkanı '2001 krizinin etkilerinin devam ettiğini' söylüyor. Evet biraz eksik bir tespit aslında 1535 kapitülasyonları da ekonomimiz üzerinde hala olumsuz etkiler yapmaya devam ediyor olmalı.

Şimdi bu geldiğimiz noktanın daha iyi günlerimiz olduğunu söyleyeceğim ama nerden biliyorsun sen ekonomist misin diyenler olabilir pekâlâ, değilim ama hissedebiliyorum. Dahası sadece ben hissetmiyorum, evet ekonomist değiliz ama cebimizdeki paranın hesabını yapacak kadar matematik, okuduğumuzu anlayacak kadar da Türkçe biliyoruz.

Mesela Üfe (üretici fiyatı endeksi) ile TÜFE (Tüketici fiyatı endeksi) arasındaki farkı dört işlem marifetiyle hesaplayabiliyoruz: 45.52-19.25=26.27. Bunun ne demek olduğunu az buçuk anlayabiliyoruz, yani üretim maliyetleri aslında son bir yılda yüzde 45 artmış ama ne hikmetse henüz bize yani tüketiciye bu maliyetler yüzde 19 olarak yansımış. Eşyanın tabiatına aykırı olan bu durum doğruysa dahi sürdürülebilir değildir sanırım. Yine eğer doğruysa bile bu durumda üretici ile tüketici arasındaki istasyonların kafalarına göre olmayan zamlar uydurduklarını iddia etmek bu rakamlar ışığında çok da anlamlı olmuyor.

Neticede her şey son derece mükemmel gidiyor olabilir, birileri bunu bir şekilde izah ya da tevil de edebilir ama, o his var ya o his, işte o his Sayın Bakanım.


telif

Makale Yorumları

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar