O KİŞİ SEN OLABİLİR MİSİN? YA SENSEN VE DÜNYA SENİ BEKLİYORSA?
Bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz? İç dünyanızda şu an nasıl bir konuşma başladı? Aklınızdan hangi düşünceler geçiyor?
'Gerçekten öyle mi? Nasıl yani? Bir insan nasıl değişecekte dünyaya etkisi olacak? Bir insan ne yapabilir ki? Öyle olsa bile o kişi kim ki? Ben değilim. Ben ne yapabilirim ki? Bu bir saçmalık... ' Aklınızdan geçen bu tip konuşmalar mı?
Belki şu an öfkelendiniz, sinirlendiniz ya da umursamadınız. Çünkü anladınız ki bunun için bir şey yapmak gerekir , bu bir sorumluluk. Tabi ki sorumluluk almamak içinde ret edişler , bu bir saçmalık demeler başlamış olabilir iç dünyanızda. Belki de bunu ancak bir dünya lideri yapabilir diye de aklınızdan geçmişte olabilir. Gerçekten şu an bir kurtarıcı mı bekliyorsunuz? Şaka değil mi bu ? Eğer aklınızdan geçen buysa büyük bir yanılgı içindesiniz diyebilirim.
Peki siz böyle hayatın içinde sadece oturduğunuz yerden yaşananları izlerken rahat mısınız? Nasılsınız?' Etliye sütlüye karışmadan yaşamak' denir ya bu kategoride misiniz? Ses çıkarmadan, her şey aynı kalsın diye uğraşarak, aman sakın kimse size dokunmasın, düzeniniz bozulmasın da ne olursa olsun diyerek yaşamak iyi mi? Yaptığınız sadece beklemek mi? Böyle yaşayarak keyfiniz yerinde mi?
Pardon siz yoksa şu klavye şövalyelerinden misiniz? Hani hayatın içinde savaş, ekonomik kriz, kadın,çocuk cinayetleri bunun gibi bir çok olumsuz durum olduğunda oturduğu yerden ahkam kesen, sadece öfke kusan, lanet okuyan, beddua eden, papağan gibi gündem haberleri tekrar eden, insanları sorgulayan, yanlış arayıp yargılayan, suçlayan ama peki çözüm ne diye sorduğunda öylece duran susanlardan mısınız? Aslında bu davranış şekillerinizle bu sistemin kölesi olan ve farkında bile olmadan yargıladığı sisteme hizmet eden kişilerden olabilir misiniz?
Bu beğenmediğiniz sistemde kendinizi farklıyım diye düşünürken bu şekilde sisteme dahil olduğunuzu öğrenmek nasıl hissettirdi?
Hayır ben öyle değilim mi diyorsunuz? İyi düşünün.Tam da sistemin sizden beklediğini yapıyorsunuz.
Tıpkı hayatlarınız gibi. Sadece sorunlar konuşuluyor, kızılıyor, devamlı söylenme halinde yaşanıyor. Biri bu durumu değiştirmeli diye bekleniyor. Hep bekleniyor. Karşı taraf hep suçlu, hep yanlış ve sadece o düzelmeli. SEN ?? Sen nasıl bir çözüm üretiyorsun?
Özellikle ilişkilerde de hep gördüğüm tüm insanların 'Ben.. ben ..ben ..' demesi . 'Ben' de tabi ki ama karşı tarafa da ' Sen ne istiyorsun? Ne hissediyorsun?' diye ne zaman soracaksın? Çünkü herkes kendine göre doğru. Herkes kendine göre haklı. Hep o mağdur. Sesler yükseldiğinde, öfke dolu tehditler başlanıldığında da korkularak siniliyor. Sonra bu da bir alışkanlık haline dönüşüyor ve aynı döngülerle dolu yaşamlar devam edip duruyor.
Aslında tüm bu olayların sonucunda hayatları en zorlaştıran oyun ise yaşanan her şeyin üstünün örtülerek normalleştirilmesi. Ülkemize bakınız zamlar, elektrik faturaları, benzin, enflasyon aldı başını gidiyor ama nasıl da normalleştik. Söylenerek, şikayet edilerek normalleştirilme ve algı yönetimi denir buna. Her gün yeni bir zamla söylen, şikayet et, kız ama sonra mecburuz, ne yapacağız arabayı kullanmak zorundayız, yemek almak zorundayız de ve sus. Vayy ne şahane değil mi? Bir iki ses çıkıyor, sonra yapacak bir şey yok deniyor, tam alışılmış halde yola devam edilirken ve tekrar yeni zamlar sonra göstermelik küçük oyunlarla indirimler ve yine buna yansıtılan öfkeler ve hikayelerle yaşanan aynı döngüler... Böyle kaç sene geçti? Neden düzelmiyor hiç bir şey? Artık aylık değil haftalık zam artışlarıyla yaşanan baskı gittikçe artıyor. Tek yapılan şey suçlamak kızmak. Ne zaman kararlı ve net bir şekilde dur denilecek?
Kadın hakları yasası, hayvan hakları yasası yolda deniliyor evet bitmeyen bir yolculuk içinde. Hani ağza bir parmak bal çalındı mı herkes yine susuyor. Sürdürülebilir verilen bir tepki var mı yok! Ta ki yeni bir ölüm, cinayet ,tecavüz,savaş yaşanana kadar. Neden kimse ne istediğini tam olarak söylemiyor? Söyler gibi yaparak söylemiş gibi davranarak yaşıyor. Sürdürülebilir kararlılıkta olmadıkça bunun ne anlamı var?
Lütfen siz de dönüp bakın. Ülkemiz aynen bu durumu yaşamıyor mu? Dünya da bu kaosa sıkışmadı mı?
İlişkilerinizde böyle değil mi? Eşler çocuk gibi azarlanıyor. Özür dilemeler ve kısa bir zaman sonrası aynı şekilde bildiğini okumalar devam ediyor. Peki siz kendinizle olan ilişkinizde böyle değil misiniz? Sabah erken kalkıp spor yapacağım. Artık sağlıklı beslenip kendime bakacağım. Kaç kişi bunu sürdürülebilir hale getiriyor.Pandemi döneminde kendinize verdiğiniz sözlere ne oldu oradan bakın. Neyi ne kadar uyguluyorsunuz? Hangi konuda ne kadar kararlılıkta hareket ediyorsunuz?
Kendine, başkasına tutulmayan sözler vermek ne kadar işe yarıyor?
Söylenmek, şikayet etmek, suçlamak, öfke kusmak işe yaradı mı? Yarıyorsa söyleyin.
Üzülmek,acı çekmek işe yarıyor mu? Neyi düzeltiyor, neyi değiştiriyor?Bütün bunlarla hayatında ne değişti? Kendini kandırmadan yaşadıklarına, yaşattıklarına, davranış şekillerine bak.
Acaba burada anlaşılmayan ne? Değişmesi gereken şey ne? Buradaki gerçek ne? Gerçekten bu değişim nasıl olacak? Size bu yazının sonunda bir hikaye bıraktım. Şimdi okumaya devam edin.
Rusya- Ukrayna savaşı için barış isteyen insanların sokaklarda artarak çoğalması, birlikte edilen dualar, söylenen barış şarkıları, hep birlikte barış istiyoruz savaş değil, bu Rus liderinin savaşı bizim değil denmesi, Rus halkından birilerinin yaşanan bu durumlar için Ukrayna halkından ağlayarak özür dilemesi, insanların tüm caddeleri doldurarak BİR olması, BİZ olabilmenin vücut bulmuş hali değil miydi? Hiç mi etkilenmedin? Ukrayna halkına yapılan yardımlar, önce yaşanan şaşkınlıklar sonra dünya çapında tüm insanların destek vermesi ve Rus askerlerinin ne yaptığını bilmeden çaresizce sırf liderleri istiyor diye ne yaptığını bilmeden savaşması ! Son bir hafta içinde ne çok şeye şahitlik ettik değil mi? Sonuçta o gücü görebildiniz mi? Birlikte olmanın, birlikte hareket etmenin gücünü siz de hissedebildiniz mi?
Bütün bunların dünyamızda gerçek anlamda barış, sevgi özgürlük huzur bolluk ve bir çok şey için artarak çoğaldığını, insanların birleştiğini hayal edebiliyor musun?
Ya sen artık kararlı ve net bir şekilde değişeceksin ya da yapamıyorsan direnmeyi bırakıp, değişimin içinde, değişen insanların akışında, kabullenmenin getirdiği zarafetle var olup, cesaretle harekete geçeceksin. Eğer bir sisteme dahil olacaksan, kendi gücünü eline alamıyorsan gücünü eline alan insanların sisteminde barış içinde yaşamak için, kendini harekete geçir.Ama artık savaş çığırtkanlığı yapan, evinde öfke dolu anlar yaşatan kişilere dahil olmaya çalışmayı bırak. Özgürleştir kendini, seni üzen, yoran, enerjini çalan, sana kötü davranan, seni yok etmeye çalışan sistemden çık ve özgürleştir kendini.
Tabi ki burada esas olması gereken senin kendi gücünü eline alarak, çözümler üreterek, değerine,insan olmaya sahip çıkman. İşte gerçek değişim bu olacak. Sen değişeceksin senin değişiminle önce sana ait dünyan, sonra çevren, şehrin, ülken ve dünya değişecek. Bu ancak böyle mümkün.
Artık direnmeyi bırakıp değişimin içinde olmaya başlamak , bilincini bakış açını davranışlarını değiştirmek için harekete geçmen gerek.Üzerindeki ölü toprağını atman, ezberlerini bozman, alışkanlıklarını değiştirmen gerekli. Kendinden başlamak ya da dediğim gibi değişen toplumun içine dahil olmak! Seçim senin. İkisi de olur. Çünkü buna, barışı, özgürce yaşamayı, insan olmayı seçen kişilere adaletli bir dünyada olmaya ihtiyacımız var.
Nasıl mı? Şimdi fenomen olan bir hikaye bırakıyorum buraya... Sen de bunu araştırıp Google dan bulabilirsin. Ben oradan sizin için alıntı yaptım. 2017 den beri seminerlerimde, eğitimlerimde anlattığım, gerçek yaşanmış bir hikaye. ..
100 Maymun Fenomeni
'Pasifik Okyanusu’nda bulunan pek çok adada, yaşayan maymunlar için gözlem grubu kurularak 30 yılı aşkın bilimsel araştırmalar yapılmış. 1952’de Koshima Adası’nda maymunların yemesi için çamurlu su kenarına tatlı patatesler bırakmışlar. Maymunlar patatesin tadını çok sevdikleri için çamura rağmen kumlu patatesleri yemeye çalışıyorlarmış.
Ama bir gözlem sırasında 18 aylık bir maymunun tatlı patatesi yıkamayı keşfettiğini, sonrasında da bunu annesine ve diğer arkadaşlarına öğrettiğini gözlemlemişler. Günler geçtikçe maymunlar arasında bu patates yıkama işi giderek yayılmaya başlamış. Her maymunun tek tek bu yeni taktiği yanındakine öğretmesi ilginç bir olayken asıl 1958’de daha ilginç bir olay yaşanmış.
Bu yıkama işlemini yapan maymunların sayısı 100’e ulaştığında (bu rakam semboliktir) birdenbire Pasifik Okyanusu’nda olayla hiçbir bağlantısı olmayan diğer adalardaki maymunlar da aynı anda tatlı patatesleri yıkayarak yemeye başlamışlar. 100. maymunun enerjisiyle belli bir seviyeye ulaşan enerji, devrim niteliğinde bir bilgi transferine sebep olmuş. Sonrasında Duke Üniversitesi’nden Dr. J.B. Rhinne değişik şekilde deneyleri tekrarlayıp hep aynı sonucu almış.
Yeni bir düşünce ve davranış tarzı, toplumları oluşturan fertlerin belirli bir oranı tarafından benimsendiğinde birlikte oluşturdukları rezonans, bu yeniliğin -mesafeleri ve bilinci aşarak- kolektif bilinçaltından zihinden zihne aktarıldığı tespit edilmiş böylelikle'
Tabi ki burada olmayan ama hikayenin gerçeğinde olan başka yaşanan bir deneyim daha var adada. Yeniliklere açık olmayan yaşlı maymunlar, gençlerden bunu öğrenmek ve uygulamak istememişler. Tepki göstererek kumlu patatesleri yemeğe devam etmişler aslında Kritik eşik ya da Kritik kütle sayısı denilen seviyeye gelindiğinde yani 100. maymun gibi işte o zaman bu bir kuantum sıçrayışını sağlamış. Bunların hepsini internetten bulabilirsiniz.
Bir kişinin bile yeni yola katılması,toplum bilincinde değişimi sağlıyor.
Sonuçta değerli arkadaşım,
Bir kişi bile dünyayı değiştirir dediğimiz olayda belki sen o kritik eşikteki geçişin sayısı olacaksın.
Bu yüzden sana, kendi hayatında yapacağın değişime, değişimleri zarafetle kabullenmene ihtiyacımız var. Kararlı, net olmana, ne istediğini bilerek hareket etmene ihtiyacımız var.
Sen değiş dünyamız değişsin bilincine geçmene ihtiyacımız var.
Barış dolu, sevgi içinde, Biz olduğumuz, Biz olmayı başarabildiğimiz bir dünya mümkün buna tüm kalbinle inanmana ihtiyacımız var.
Neden birlikte eğlenerek, keyif dolu bir dünyada, özgürce yaşamayalım ki?
Konuşacaksak sorunlara çözümler bularak konuşalım. Silahları, düşmanlığı bırakalım. Dost olalım. Başkalarının hırslarına kölelik edilen sistemden çıkalım. Özgürce, mutlu, gülerek barış içinde yaşanan bir dünyayı çocuklarınızda, sen de, ben de, hepimizde hak ediyoruz. Bunun dışında olan her şeyi ancak birlikte olursak dönüştürüp değiştirebiliriz.
Ne dersin? Biz olabilir miyiz? Kendine bunun için izin vermek ister misin? Bundan sonra bir şey istediğinde daha kararlı daha net olabilir misin? Bunu sürdürülebilir yapabilir misin?
Dünyamızın senin değişimine, BİZE ihtiyacı var.
Yeni dünya düzeninde BARIŞTA BİRLEŞEREK BİZ OLALIM.
Mart ayı hepimizin yaşamlarına ihtiyacımız olan değişimleri, güzellikleri sevgiyi barışı getirsin.
Dostluk ve kardeşlik bilincinde keyifle yaşamak dileğiyle
Işık ve sevgiyle kalın.
Yorum Yazın