Brugge’de geçirilen zamanın “her dakikası böylesine değerli olabilir mi?”
Bu güzelim kentte bulunma şansına erişen herkesin aklından bu soru geçiyordur. Düşünsenize, sağınıza baktığınızda Michelangelo’dan bir heykel, solunuza baktığınızda 13. Yüzyıldan bu yana dimdik duran kuleler, saraylar, şatolar arasındasınız. Üstelik bu rüyanın içinde yaşarken, size saatleri hiç de rutin ve alelade olmayan çan sesleri haber veriyor, ünlü katedralin çanlarına müthiş bir org eşlik ediyor.
-Şu Brugge ahalisi yaşamı güzelleştirmek adına ne de çok çaba harcamış…
E, tabii Brugge Avrupa’nın “en önemli liman kenti” olma özelliğini yüzyıllarca korumuş, hep zenginler yatağı olmuş ama, “sular çekilince!” paralar da suyunu çekmiş olsa bile ortaçağdan günümüze kalanlar yetmez mi?
Buraya yolunuz düşerse eğer (keşke düşürmeye çalışsanız!) diye buyrun size bir kaç not:
Michelangelo’nun Meryem heykelini görmeyi unutmayın. Ünlü kilise, Church of Our Lady Brugge’de (*) sergileniyor. Gerçi hem Napolyon hem Hitler, o şaheseri Brugge’den koparıp kendilerine el koymaya kalkışmışlar ama Meryem’in esareti uzun sürmemiş, ait olduğu yere dönmeyi her seferinde başarmış.
Kentin kilometrelerce uzanan kanallarında mutlaka bir günübirlik gezi yapın, tekneniz suları yara yara ilerlerken sağ ve sol kıyıda, 13. Yüzyıldan kalan binaları, ön yüzlerindeki heykelleri, rölyefleri benim gibi hayran hayran izleyin, bembeyaz kuğuların sulara eğilen söğüt dallarının arasından zarif süzülüşü size Brugge halkının haksızlık karşısındaki isyanını anımsatsın. (**) Hani İmparator Maximilian vergileri artırınca Brugge’de büyük bir kalkışma yaşanmış, ahali, imparatorun “uzun boyunlu” diye anılan sağ kolu Pieter Lanchals’ı Pazar Meydanında giyotine götürüp infaz etmiş, Maximilian hapsolduğu yerden bunu izlemiş ya, o efsaneden söz ediyorum. Efsaneye göre, Maximilan sonunda hapisten kurtulup, tekrar başa geçmiş, o zaman da Brugge halkını “uzun boyunlu” dostunun intikamını alırcasına “kanallarda kuğu besleme cezası”na çarptırmış… “
Brugge’de müze enflasyonu var, elmas müzesinden, işkence aletleri müzesine kadar pek çok müzeyi gezebilirsiniz. Damak tadınıza uyarsa, çikolata müzesine gidin, ya da benim gibi meraklıysanız dantel müzesini görün. O güzelim dantelleri, bir zamanlar, Brugge’lü zarif hanımların kullanabilmesi için, çok çocuklu, fakir kadıncağızların “sokakta dilenmek yerine” büyük emek vererek bobinlere geçirilen incecik iplerle ördüğünü görüp etkilenirsiniz. Şimdilerde ise her yıl dünyanın her yerinden gelen “zengin kadınlar”ın bu hobiyi edinmek uğruna Brugge’de aylarca kalışına ise çok şaşırırsınız değil mi?
Ha, Brugge’de müzeler asla bitmez, kızarmış patates müzesini atlamayın, merkezdeki Belediye Sarayının yüzyıllar öncesinden kalan altın varaklı ahşap duvar ve tavan süslemelerini de mutlaka gezip görün.
Acıktınız mı?
O halde dıştan kireç badanalı, alelade bir “katedral”e benzeyen “Cafedraal”e girip şaşırın derim. Serin arka bahçesinde yeşillikler arasında bir masaya kurulun, hatta Brugge’e özgü yüzlerce çeşit biradan birini seçin, ya da buz gibi soğutulmuş bir kadeh şampanya ile açın yemeğinizi ama sempatik garsonun tavsiyesine de uyun bence, menülerin olmasa olmazı, Brugge’e has, “kızarmış dil balığı”nı bir tadın mutlaka.
Yoruldunuz mu?
A, öyle hemen pes etmek yok, parke döşeli, daracık Brugge sokaklarındaki yürüyüşlerimiz saatlerce sürecek, mutlaka rahat bir çift ayakkabınız olsun. Bakın, şu küçücük evlere, bir zamanlar burası işçi mahallesiymiş, ortalama 12-13 saat çalışıp çok az kazanan işçiler, o parayı da “yaşam eziyetini unutmak için!” içkiye yatırırmış, şu kısacık sokakta 30-40 bar olduğuna inanabiliyor musunuz?
Susadınız mı?
Brugge’ün ünlü biralarını tatmadan olur mu hiç? Ya şu beş çeşit kırmızı meyvenin de eklendiği “crique”e (****) ne dersiniz? Ooooo, inanmayacaksınız ama Brugge’de üretilen biraların her gün birini tadayım deseniz, ömür yetmez… Söylediklerine göre 2 bini aşıyormuş bira çeşidi. Brugge’ün hala aynı aile tarafından yönetilen bira imalathanesinin mayalanma ünitelerini gezmek ise beni hayretler içinde bıraktı, “eskiye sahip çıkma” uğruna, kentin göbeğindeki ön hazırlık-mayalama ünitesinden, epey dışındaki dağıtım ve şişeleme ünitesine kadar uzanan tam 3.2 kilometrelik bir yer altı borusu döşenmiş. Bira boruları kimi zaman yerin 3 metre altından geçiyor, kimi yerde ise 30 metre derine iniyormuş. Böylece her gün kente onlarca taşıma kamyonunun girmesine engel olunmuş. Bu “her taşı değerli kent” için böyle bir mühendislik harikasına kafa yorup, kentin göbeğindeki bu güç inşaat işini 4 yılda tamamlamak ise büyük başarı değil mi sizce de?
Şaşırdınız mı?
-Bu silahlı askerler de nereden çıktı? Şu bando sesleri de ne? Yoksa huzur kenti Brugge’de yine kalkışma mı oluyor? Diye şaşırdınız mı? Evet, ben de çok şaşırdım, dün tam da Belediye Binasının önüne yavaş yavaş askerler gelmeye başladı, sonra sayıları epey arttı, “n’oluyor?” diye ben de merak edip sordum, binbaşı Vogels anlattı. Meğer “Deniz Kuvvetleri Günü” imiş, yeni atanan Deniz Kuvvetleri Komutanı ile eskisi arasında devir teslim töreni de aynı güne denk gelmiş, kent merkezinde trafik iki üç saat kadar durdu, bandoyla marşların da çalındığı töreni izledik.
“Yediğin içtiğin senin olsun gördüklerini anlat” dediniz ama ben bu güzelim kentte günlerdir tüm yaşadıklarımın çoğunu sizinle paylaşmış oldum. Mutlaka eksiklerim olmuştur, eh artık onu da buralara geldiğinizde siz tamamlayın diyorum, hoşçakalın.
(*) https://www.museabrugge.be/
(**) https://visitworldheritage.com/en/eu/the-legend-of-the-swans/5608c94b-72a9-437e-a97c-d328efbfda68
(***) https://www.cafedraal.be/
(****) https://en.m.wikipedia.org/wiki/Kriek_lambic
(****)
Nursuncum 10 yıl önce Brugge de bir yarım gün geçirmiştik. Belliki bazı detay ve güzel yerleri kaçırmışız. Sayende diğer görülesi bölümleri de öğrendim. Belki bir daha gitme fırsatı olsa. Yazının rehberliğinde daha güzel gezerim. Sevgiler
Nursuncum yaklaşık 18 sene önce gezdğim Brugge yi harika anlatımınla gezdim yoruldum ve kahve bile içtim Çok teşekkürler Sanırım sayende bir kez daha gidip nostalji yapacağız Tekrar teşekkürler Sevgiler