Başlığı yazarken çok düşündüm. Sonunda terbiyeli olup böyle bırakmaya karar verdim. “Cılk” sözcüğünü kullandım. Eminim, sizler benim neyi kast ettiğimi, karnınızın guruldamasını duyduğunuzda anlıyorsunuzdur da esas konuya geleyim. Faşizm tarih okuyanların bildiği gibi son derece net ve sert bir rejimdir. Kimin neyi hedef aldığı, hedef alınanların başına neler geldiği gene tarih yazar. En yakın net ve açık faşizm tarihi Şili’de Pinochet darbesiyle yaşananlar anlatılır.
Bazı ülkelerdeyse faşizm, otokrasi, diktatorya, teokrasi,kleptokrasi gibi rejim kavramlarıyla üstü şekerlenerek kamuoyuna anlatılmaya çalışılır. Faşizm öyle Şili’de askeri darbeyle gelmez. Mesela 20. Yüzyılın ilk yarısında İtalya’da, Almanya’da, Portekiz’de olduğu gibi meşru seçimlerle de iktidarı ele geçirir. Ama saydığım ülkeler Batılı, görece uygar, mümkün olduğu kadar uluslararası hukuk kurallarına saygılı ülkeler oldukları için faşizm en sert şekliyle uygulanmıştır. Yani onlara göre rejimin açık tarifi neyse odur. Ortadoğu ülkelerindeyse Faşizm belki tam anlaşılmamış, kendilerine göre yorumlanmış, hep sulandırılmış, çeteler, mafyalar eliyle kullanılmıştır. Sonuçta bu çeteler ve mafyalar devlete çöreklenerek kendilerine Faşist görünümü vermeyi, algı yöntemleriyle halkları sindirip kendilerine biat etmelerini sağlamayı başarmışlardır.
Bunları yazarken birden önüme bir haber düştü. O da ne? İstanbul’un en kalabalık (yaklaşık bir buçuk milyon kişi) bir kaç ilçesinden birisi olan Esenyurt’un CHP’li Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer önce göz altına alınmış, sonra da tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne gönderilmiş. Esenyurt ilçesi nüfusunun ağırlıklı olarak Kürt olduğu biliniyor. 31 Mart seçimleri döneminde CHP ve DEM parti arasında zımni “kent uzlaşması”yla Türkiye’nin belli bölgelerinde Kürt seçmenlerin CHP’ye oy vermeleri anlaşılan AKP ve AKP’li Cumhurbaşkanı’nın aklından silinmemiş. Aylardır intikam duygusuyla yanıp tutuşmuşlar. Hazır, ortak mikser Devlet Bahçeli’nin ön almasıyla DEM Parti ve artıçlarının kollarını bükmeyi akıllarına koymuşlar. Bunu da CHP’ye göz dağı vererek yapmak gibi parlak bir fikir akıllarına gelmiş.
İSTANBUL’A İKİNCİ KAYYIM ATAMASI
Prof. Ahmet Özer’in suçlanma gerekçesine bakalım. On yıl süreyle teknik takibe alınmış olan Ahmet Özer meğer bu on yıl içinde PKK/KCK liderlerinden Remzi Kartal’la çok kere telefon görüşmesi yapmış. Eee? Ne olmuş yani? Sizin Açılım Süreci dediğiniz dönemde Prof. Dr. Ahmet Özer devlet tarafından İmralı ve Kandil’le görüşme yapmaları için görevlendirilen kişiler arasında değil miydi? Mesela şu anda AKP milletvekili olan Hüseyin Yayman, eski AKP milletvekili ve eski AKP TBMM Grup Başkanvekili olan Ayşenur Bahçekaplı, PYD’nin eş başkanı Salih Müslim’le el ele kol kola yemek yerken fotoğraf çektirdiklerinde neden sesiniz çıkmıyor? İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun mealen sözleriyle söyleyeyim: “Bu iddianameyi hazırlayan savcı derhal akıl sağlığı nedeniyle müşahade altına alınmalı.”
Prof.Dr. Ahmet Özer tutuklanıp Silivri’ye gönderilince yerine jet hızıyla kim atanıyor? İstanbul Vali Yardımcısı Can Aksoy. MHP’ye yakınlığıyla bilinen bu şahıs daha bir ay önce Beyoğlu Kaymakamıyken aniden İstanbul Vali Yardımcısı oluyor. Sonra da Esenyurt Belediyesi Kayyım’ı olarak, Başkanlık makamında objektiflere neredeyse otuz iki diş poz veriyor. Prof. Özer hakkında tutuklama isteyen savcı kim derseniz, eski Adalet Bakan Yardımcısı Akın Gürlek. Adalet Bakanlığımız kimlere emanet. O da pek MHP sevdalısıymış. Bu İstanbul’a ikinci kayyım ataması. Birincisi 12 Eylül darbesinden sonra olmuş, darbeci “Mehmetçikler” CHP’li Aytekin Kotil’i azledip yerine kayyım olarak general İsmail Hakkı Akansel’i atamışlardı. İstanbul’un taşı toprağı altın ya! Ye Memed ye!
Helal olsun Devlet Bahçeli’ye. Ne yetkisi var ne de sorumluluğu ama ülkeyi bildiği gibi yönetiyor. Hem hasta, hem titrek, kalp desen gitmiş, denge tamamen silinmiş, yürümekten aciz, konuşmaktan aciz, sadece bağırıyor; ama devlet yönetmeye gelince Devlet Bahçeli. Bravo Şenkal Atasagun!
Hem hasta hem titrek hem yürümekten aciz Devlet Bahçeli Abdullah Öcalan’ı TBMM’de konuşmaya davet ettiğinde onu hemen derdest edip neden içeri atmıyorsunuz, ya da iş göremez diye hastaneye yatırmıyorsunuz? Acaba akıl hocası eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’un ona Burgazada’daki evinden verdiği direktifler nedeniyle olmasın? Yıl 1999, Abdullah Öcalan CIA tarafından Kenya’daki Yunan Büyükelçiliği’nden Türkiye’ye paketlendiğinde o dönem MİT Müsteşarı kimdi? Söyleyeyim: Şenkal Atasagun, Başbakan Yardımcısı da çizmeli Devlet Bahçeli. Ne tesadüf değil mi? Sen Devlet, ben devlet, birlikte devleti yönetelim.
Dönelim Prof. Dr. Ahmet Özer’e... Kendisi 10 yıl süreyle, muhtemelen MİT tarafından teknik takibe alınmış. Konuşmaları dinlenmiş. Ama bu süre içinde Özer üniversitelerde öğretim üyeliği, dekanlık, rektör yardımcılığı yapmış. Hatta devletin görevlendirmesiyle bütün Kürt liderlerle görüşmüş. Üç yıldır, hem yayın kurulu üyeliğini hem yazarlığını yaptığım Muhalif.com.tr haber sitesinin yazarlarındandı. Yazılarından çok bilgilendiğimi söyleyebilirim. Son olarak Esenyurt Belediye Başkanlığı için baş vuracakken İçişleri Bakanlığı’ndan “temiz” kağıdı da almış.
Sayın İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ve ekibi acaba Prof. Özer’e “temiz” kağıdını verdikleri için kendilerini sorumlu görürler ve görevlerinden istifa ederler mi? Etmezlerse Prof. Özer suçsuz demektir. Dolayısıyla da derhal Silivri’den tahliyesi gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Özer’in Van doğumlu, Kartal soyadları olan Kürt Burukan aşiretiyle akraba olduğunu bilmiyor muydu? Büyük amcası Kinyas Kartal’ın TBMM’ye en yaşlı üye olarak başkanlık ettiğinden haberdar değil miydi? On yıl süreyle neden telefonda konuştuğunu sorduğunuz Remzi Kartal’ın amcası Kinyas Kartal’dır. Beyler, hanımlar, suç kişiseldir. Birisi bir suç işlediyse o suç ona aittir. Ne ailesini, ne akrabalarını bağlar. Yaptığınız, bir kişinin ömür boyu başkan kalması uğruna 85 milyonun tercihini yok saymaktır; hepimizi aptal yerine koymaktır.
Saysanız, iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda liyakatsız rejim aparatı, yetmişi çoktan aşkın bir kaç siyasiyi kullanarak gölge oyunuyla devleti yönetmeye çalışıyor. Bir de Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik, hukuk devleti olduğunu ağızlarına alabiliyorlar. Bu memlekette her şey çakma! Yahu, Faşizmi bile açık oynayamadınız ya! Utanç ötesi!
Yorum Yazın