Pozitif ayrımcılık için ne düşünürsünüz?
Kendi adıma, zaman zaman bu konuda kafamın karıştığı oluyor!
Siyahîlere yönelik pozitif ayırımcılığın, yanlışlığını Lars von Trier Manderlay’da vurucu bir biçimde anlatır.
Mesaj nettir: Ayrımcılık, mutlak surette, masumlara zarar verir!
Bir arkadaşım aradı, pazar günü çocuğumu babası haczedecek, mahkeme masrafları, pedagog, polis, derken bayağı ciddi bir para ödeniyormuş, dedi.
Anne, polisli ekibe çocuğu vererek haciz parasını karşı tarafa yükleyecek olmanın rahatlığında.
Çocuk, bir mal gibi kolluk kuvvetleri marifetiyle zoraki alınacak olmanın öznesi olmaktan tedirgin. İki gündür uyuyamıyor.
Bu garip tabloda, bandı biraz başa sarıp, Türkiye’de aile mahkemelerinde sistemin nasıl işlediğini, denklemde kimin, neden ayırımcılık yaptığını görmeye çalışalım.
Bir boşanma davası. Emekliliğine gün sayan Hâkim Hanım (Ş.Y.), önce bu işten ne kadar bıktığını, insanların ne kadar cahil olduğunu anlatır. Ardından, kâtibe dönerek, taraflar avukat tutmak için süre istiyorlar, tarafların avukat tutmasına, … diye, bir tümceye başlar.
Oysa tarafların avukat tutmakla ilgili, en küçük bir iması dahi yoktur. İhtiyaç sahiplerine dayatılan bu talebi anlamak için, kapitalizmin işleyişini anımsayınız:
Avukatların para kazanması gerekiyor. Ve onlara azıcık pozitif ayırımcılık yapılabilir!
Davayı annenin açtığını ve babaya antlaşmalı protokol imzalattığını varsayalım.
Muhalifliğin artık hepimiz için tehdit, hadi, artık evi terk et, diyor.
Belki o gün kızınızın doğum günü. Ve belki evi terk etmek için hazırlıklı değilsiniz. Boş bir eve çıkacaksınız. Yatağın gelmesi en az bir hafta. Elektrik ve suyun açılması ise muamma. Bir battaniye bile alamıyorsunuz.
Evinizi, içindeki eşyaları, en önemlisi çocuklarınızı orada bırakıyorsunuz. Sizin de, çocuklarınızı en az anne kadar sevmenizin ya da çocuklarınızın size de ihtiyacı olmasının, yasalar nezdinde hiçbir önemi yok artık. Ayrılıyorsunuz!
Çocuklarınızın yanından sürgün edilişinizin, 3. haftası çocukları görmeye geldiğinizde öğreniyorsunuz ki, eski evinizin muhtarında bir tebligat varmış. Alırsınız. Eski eşinize antlaşmalı protokol vermiş olsanız da, o mahkemeye çekişmeli dava açmıştır. Ve 15 günlük yasal itiraz hakkınızı, artık oturmadığınız eski evinize gelen tebligat nedeniyle kaçırmışsınızdır. Ve bu noktada, iddialara yanıt veremez, karşı tarafın tanıklarına karşı tanık gösteremezsiniz.
Yani, aile mahkemesi diyor ki, evden gidenin elini ayağını bağlayın, evinde kalan kişinin de onu dövmesini sağlayın.
Bu da adaletin, güçlüden yana pozitif ayrımcılığı!
Çocuğun anne şefkatine ihtiyacı var ilkesinden yola çıkarak, uyuşturucu bağımlısı ya da kötü şöhretli bir anne değilse, -ciddi psikolojik sorunları dahi olsa- velayet anneye veriliyor. Boşanma gerçekleşir. Ve hâkimin pozitif ayrımcılık yaptığı avukatların parasını, ödersiniz.
Çocuklarınızı tatile götürmek için hâkimin belirlediği tarihte almak üzere, önce anneye yazılı olarak bildiriyor, sonra uçak biletlerini alıyorsunuz. Ama durun durun. O gün annenin çocuklarla tatile gidesi tuttu.
Ve sorun orada bitmiyor. Almanız gereken hiçbir tarihte çocuğu alamıyor, hatta pandemide balkondan bile göremiyorsunuz.
Öğreniyorum ki, bu durumda olan mağdur babalar bir site kurmuşlar. Çünkü çocuğunuzu görmek için haczetmeniz gerekiyor. Bu da çocuk başına 600 TL gibi bir para. Söz gelimi iki çocuğunuz var ise her görmek istediğinizde bin 200 TL yatırıyorsunuz.
Anne, çocuklarınızı yasal olarak vermesi gereken gün, çocukları göstermek istemiyorum derse, çocukla iletişimin tek yolu hacizden geçiyor. Alınan para, mahkeme masrafları dışında, icra memuru ve pedagoga veriliyor. Yani fatura babaya ödetiliyor.
Çünkü devlete, pedagog ve icra memuruna para lazım! Ve bunun için de birazcık pozitif ayrımcılık yapılabilir!
Anne, diyor ki, bak sen iki çocuğunu haczetmek için yılda 64 bin 800 lira, ödüyorsun. Bunun yarısını bana ver, devleti aradan çıkaralım.
Haklı! Çünkü kadınlara para lazım!
Buraya kadar herkes haklı da, bu parayı ödemekte zorlanan babalar çocuklarını göremezken, çocuklar da babalarından mahrum kalıyor.
Durun durun, dedim. Burada bir hata var. Kadın örgütlerine, durumu taşıdığımda, hakkaniyetli bir beyanları olacaktır.
Öyle ya, her sene kanun taslağına alınan ama bir türlü düzeltilmeyen bir uygulamadır, bu.
Devlet onları dinlemese bile, kadınlar taraflarını belli edecek, iyi bir zeminimiz olacak!
Karınca elinde bir yüksük dolusu su ile yangına koşuyor. Ters yöne kaçmakta olan çakal, hayırdır, diyor! Karınca, yangını söndürmeye gidiyorum, deyince, çakalın, o yüksükle yangın mı söner, sorusuna, karıncanın yanıtı öğreticidir:
“En azından tarafım belli olsun!”
Çocuğun üstün hakkı diye başlayıp, onu yok sayan bu uygulama yerine, velayeti elinde tutanın, böylesi keyfiliğine karşı, Avrupa normunda önce maddi, sonra velayeti değiştirme hakkı, her yıl taslak olarak belirlenip, sonra unutuluyor!
Üç ayrı kadın örgütüne gidilir. Oradaki yönetim kurulu üyesi de olan avukat hanımlara durum anlatılır.
Ancak, konuyu gündeme aldıramazlar. Yönetim kurulu da, çocukları babanın da görebilmesinden yana değildir. Çünkü bunda kadınlara bir menfaat, bir pozitif ayrımcılık yokmuş!
Avukat Bülent Deniz, kadın örgütlerinin bu konudaki sessizliğini eleştirerek, şöyle konuşuyor: “Binlerce olay inceledim. Çocuk, tarafların silahı haline dönüşüyor ve kullanılıyor.
Babayı yok sayan bir düşünce aile kavramının içinde olamaz!
Çocukla babanın görüşme hakkı kutsaldır. Bunun tersini, ne mahkeme ne de anne tercih edebilir!”
Aile mahkemesinin, tarafları bile dinlemeyen o hâkimi haklı. Çünkü çok yorulmuştur. Avukatlar da haklı, çünkü para kazanmaları gerekmektedir.
Anneler de haklı, asırlardır ezilen, dövülen kadınların intikamı babalardan alınacaktır.
Tamam, hepiniz haklısınız da…
Ya çocuklar!
Onların anneli, babalı büyümeye hakları yok mu?
Çocuklarını görmek isteyen çok sayıda babanın sesi oldunuz, teşekkürler.
Çocuklarından Sürgünde ki Tüm Babaların Hislerine Tercüman Olmuşsunuz. Ne Yazıkki Türkiyede Anneleri lehine Bilimsel ve Hukuki olmayan Pozitif ayrımcılık yapılıyor Çocukların Gelişimi icin Kim Daha Yeterliyse Cocuklar Onunla Kalmalı. Ayrıca Mankemin Kararına Uymamak Pwra Değil Hapis Cezası ve Velayetin İptalini gerektirmeli ki Keyfi Tutumlarla Çocuklar Olumsuz Etkilere Maruz Kalmasın..