Ahmet Önel’in “Sirenlerin Yalancısı - Foça Mektupları” kitabı üzerine
Geçtiğimiz aylarda Manisa’da bir edebiyat etkinliği düzenlemiş ve Ahmet Önel’i etkinliğin bir bölümünde konuk etmek istemiştim. Sağ olsun bizi kırmadı ve aramızda oldu. İlk böyle tanıştım Ahmet Önel ile…
Öncesinde akıcı dili, duru anlatımı ile keyifle okuduğum, ilgiyle takip ettiğim öykülerin yazarını, daha yakından tanımak benim için çok keyifliydi.
Ahmet Önel, çocuk edebiyatından, romana, tiyatro oyunlarına, şiire ve denemelere kadar pek çok alanda ürünler veren, belki de Türkiye’nin bu dönemdeki en üretken yazarlarından biri olmasının yanı sıra nahif ve konuştukça zihninizde yeni kapılar açan, anlattıkça öğrendiğiniz bir edebiyat insanı.
Böyle bir yazarın yapıtları ile bir kez karşılaştığınızda, devamı zamanın durdurulamaz akışı gibi kendiliğinden ilerliyor. Bu nedenle, “Sirenlerin Yalancısı - Foça Mektupları” kitabını da vakit kaybetmeden okudum.
“Öyle ya, Foça’nın açıklarında Siren Kayalıkları vardı ve ben –yine o çok öncelerde yaşandığı gibi– kulaklarıma fısıldanan cümlelerin yalnızca aracısı olarak kalmayı seçecektim.”
Söze böyle başlıyor yazar ve kitaba Sirenlerin Yalancısı adını vererek sevimli bir ironi ile karşılıyor okuru. Yaşamdan, özellikle Foça’dan, duyduğu fısıltıları taşıyor bize.
Sirenler, Yunan Mitolojisinde, şimdilerde Siren Kayalıkları olarak bilinen bölgede yaşayan deniz yaratıklarına verilen adlar. Mitolojiye göre; kuş şeklinde geniş kanatları olan bir vücuda ve kadın başına sahip, yüzleri ve sesleri çok güzel bu yaratıkların şarkılar mırıldandığı ve oradan geçen denizcileri büyüleyerek yanlarına çektiği söylenir.
Ahmet Önel’in Foça Mektupları da böylesine, büyüleyici bir davet gibi.
“Sirenlerin Yalancısı - Foça Mektupları” kitabının daha ilk sayfasında karşılaştığım şu cümlesi onun üretkenliğini tanımlıyor aslında.
“Foça, tahmin etmesi zor olmasa gerek, yaşamanın yazmaya yeğlendiği yörelerden başlıcaları arasında.”
Bu cümleyi okuduğumda hemen telefona sarılıp, Ahmet Önel’e “Foça’da sizi yazmaya iten, edebiyatın içinde tutan ne var? Size göre Foça’nın, yaşamanın yazmaya yeğlenmesine sebep olan unsurları neler?” diye sormak istedim.
Çünkü ben de bir Foça aşığı ve yaşamını Foça’ya taşımak üzere olan birisi olarak, yıllardır kendimi aynı ruh halinin içine atmak için çabalıyordum.
Belki de tam olarak aradığım cevap, bu soruya vermem gereken cevaptı.
Fakat sabır göstererek önce kitabı bitirmeyi tercih edince, cevabı zaten sonraki sayfalarda fazlası ile buldum. Sayfaları çevirdikçe, Foça ile ilgili kafamdaki pek çok pencere, serin bir rüzgâr itercesine usulca açıldı.
Kitap; derin ve keyifli zaman, mekân anlatımları ile kekik ve deniz kokusunu, doğanın bin bir rengini de yanına alarak aidiyet olgusu, yaşama dair düşlerin büyüsü ve gitmek duygusu üzerinden yer yer yüzleşmeleri, hesaplaşmaları, sorgulamaları incelikli, felsefi bir dil ile ele alıyor.
Ege’nin, tarih boyunca, nesnel olanın düşsel olanla kıyasıya çatışmasına tanıklık ettiğinden bahseden yazar, nesnel gerçekliklerden yola çıkarak, hem düşsel bir balıkçı kasabasının resmini çiziyor hem de bizi Foça sokaklarında ve kıyılarında gezdiriyor.
Daha da önemlisi, kafamdaki soruya şu cümleleri ile belki de en güzel yanıtı veriyor.
“İthaki’ye yolculuğun beklentisi kendi hakikatimizle buluşmak. Serin akşam rüzgârı, bin bir otun kokusu, ağustos böceklerinin fazla mesai yapan korosu… hepsi hepsi o bilge duruşun yaşamsal karşılığına işaret ediyor: İnsan günahkardır.”
Foça’nın dar sokaklarında, insanın kendiyle karşılaşması, hesaplaşması ve buradan yaşama dair düşüncelere ulaşması hakikatini içten, samimi ve derinlikli bir biçimde anlatan Ahmet Önel’in, insanı ister istemez Foça’ya doğru çeken bu nahif daveti sayfalar ilerledikçe katlanarak devam ediyor.
Sanki zamanı yavaşlatmak ve güncel koşuşturmanın içinden sıyrılıp, yaşamın nefesini daha çok içinize çekmek için kurulmuş bu küçük balıkçı kasabasında bir edebiyat emekçisi, “Yitirdiğimiz zamanı yaşamın hangi evresinde tartıya vurabildik ki bugüne kadar!” sözleri ile sizi de içsel bir yolculuğa hazırlarcasına ardı arkasına mektuplar gönderiyor gibi.
Foça’nın eşsiz güzelliğini her an duyumsayacağınız ve bir yazarın, insanın kendini arama, kendisi ile yüzleşme ve toplum adına söz söyleme edimini gerçekleştirirken yaşadığı içsel yolculuklara, çelişkilere, sancılara, serzenişlere, umuda ve inanca, ustaca örülmüş cümlelerle şahit olacağınız, okurken Ege’nin rüzgarını ve kokusunu yüzünüzde hissedeceğiniz kitapta, kendinize ve yaşama dair çok şey bulacaksınız.
“Sonuç olarak, günün birinde gelip yerleşmeyi seçtiğiniz bir Ege kasabası size özgürlük duygusuyla yüzleşmenin yanı sıra, derin bir kuyunun kapağını aralamanıza da vesile olabiliyor.”
İşte bu vesile ile, insanın bütün bu hallerini, kendisi ile yüzleşmesini, toplum ile hesaplaşmasını, tedirginliğini, yalnızlığını, istencini, umudunu ve düşlerini anlatmayı bir sorumluluk olarak gören Ahmet Önel’in kaleminden, incelikli ve ustaca bir anlatımla hazırlanmış böylesi yapıt doğuyor.
“Sonuçta, herkes dünyanın merkezine koyduğu yerden hayata bakmayı sürdürüyor.”
“Sirenlerin Yalancısı - Foça Mektupları” kitabının yalnızca Foça’nın güzelliklerinden ve sözünü ettiğim içsel yolcuklardan, hesaplaşmalardan, insan hallerinden bahsettiğini söylemek eksik bir anlatım olurdu.
Kitapta yer yer, modern çağın açmazlarından, gençlerden, dil ve dilin olanaklarından da söz eden yazar, bu naif davetin yanı sıra, hiçte hafife alınmayacak ve üzerine uzunca düşünmeyi gerektirecek önermelerde de bulunuyor. Sanatın ve yaşamın tam ortasından anlatıyor. Okuru düşünmeye ve sorgulamaya zorluyor.
Edebiyatın insanı iyileştiren dünyasını, tiyatronun büyüsünü bir de ondan dinlemek, doğa ve onun bizlere sunduklarını, zeytin ağaçlarının gölgesini, martıların sesini, pelikanları, çocukların kahkahalarını, kedilerin uykusunu ve daha pek çok şeyin serinliğini duyumsamak, kitabı bir solukta okumanız ve elinizden bırakamamanız için fazlası ile yeterli.
Türk ve dünya edebiyatına önemli eserler kazandıran yazarları, yaşamını Foça’da geçiren ve aramızdan ayrılan kıymetli sanatçıları da hemen her fırsatta anıyor ve bizlere tanıştırıyor.
Fakat en önemlisi, onun yaşamında yeri çok önemli olan keza bizim de asla unutmayacağımız ustalardan Tarık Dursun K’nın anısına selamı…
Bu satırları okurken, gerçek bir dostluğa tanık olacağınızdan ve hüznü bütün inceliği ile hissedeceğinizden eminim.
“Ah! Oysa bir gül dibinde kaybolmayı başaracağınız ânın en sabırlı karşılayıcısı olmaya hazırım; yeminle! Kaybolmak yeniden aramaya başlamanın en kutlu habercisidir; bildiniz!
Sirenler eski bir çığlığı arıyor örneğin. Sağır değirmenler bile şahit buna. Bu yüzden değil mi ki; ben bir de yalancı şahitlere meftunum efendim!“
Ahmet Önel ve yeni kitabı “Sirenlerin Yalancısı - Foça Mektupları” ile ilgili bu yazıyı nerede bitirmeli?
Son cümleyi nasıl etmeli? diye hiç düşünmedim. Son cümlede ne yazacağımı başından beri biliyordum.
Çünkü söz konusu Ahmet Önel olunca, onun çocuklarla ve gençlerle olan ilişkisine ve verdiği öneme vurgu yapmamak olmazdı. Tabii en önemlisi her daim genç kalmayı başaran ve yüzündeki çocuk tebessümünü kaybetmeyen, Önel’in hayallerine…
Kitabı okurken sıklıkla karşılaşacağınız, okudukça içinizde tatlı bir heyecan yüzünüzde keyifli bir tebessüm ile gerçekleşmesini yürekten arzulayacağınız bu hayallerin izinden gidilmesi dileğiyle…
“ Belki de bir düş kurdum; tıpkı Martin Luther King gibi!
Ne ki, gerçek olmanın da ötesinde, “oyunla” sınırlı bir düş olarak kalsın bu seferki. Gerçek sözcüğünün hemen sonrasında açacağınız bir parantezin içine ne çok sözcük yerleştirebilirsiniz!
Ancak unutmayalım ki, özgürlüğün, aydınlığın, uygarlığın hemen arkasında size bilgece gülümseyen bir homoludens olmadıktan sonra tüm bu çabalar boşunadır. Hayatı taklit etme hoşgörüsüne, dahası onunla eğlenme becerisine sahip olamayan bir toplumun hiçbir talebi ciddiye alınamaz; çünkü o zaten kendisini yalnızca elindekiyle yetinme öğretisiyle sınırlandırmıştır.
Her daim genç kalabilmenin sırrı da burada gizlidir belki. Oyun hayatla, hayat şarapla, şarap şiir ve coşkuyla buluştukça kimse sizi sırtlayıp yüksek doruklara çıkarmayı aklından geçirmeyecektir!
Ege’nin eşsiz ikliminde gençlerle en azından bu öğretiyi paylaşmak isterdim! ”
Son olarak; “Tanığım o samimi mektuplardır; yineleyeyim istedim!“
Bir okur olarak, keyifle okuduğum ve okunacağından emin olduğum, Foça Mektupları için Ahmet Önel’e teşekkürlerimle…
Harika bir kitap incelemesi olmuş??Ayrıca Ahmet Önel’e bu değerli kitapları için teşekkürler??