Giriş
CHP İstanbul’da, İPA tesislerinde, “Dijital Emek” adıyla bir çalıştay düzenledi. Çalıştaya ev sahibi olarak Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu katılarak bir hoş geldin konuşması yaptı. Ardında STK ve emek örgütlerinden sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba bu toplantıyı neden yaptıklarını dair bir açış konuşması yaptı. Nihayet Genel Başkan Kılıçdaroğlu son üç ayda yaptığı gezileri de kapsayan bilgi ekonomisinin ve teknolojinin önemi konusunda bir konuşma yaptı ve ardında oturumlara geçildi.
İlk oturuma iki üniversiteden iki hoca, bir de İstanbul Planlama Ajansından bir uzman konuşmacı olarak katıldı. Öğleden önce gerçekleşen bu bölümü ben de izledim. Bu noktada bazı görüş ve izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Dijital emek!
Birincisi tespitim şu: Bu çalışmanın ismi olan “dijital emek” bana sorunlu bir kavramsallaştırma olarak geldi. Nedenine gelince; başlık dijital emek kavramını olumlayan bir mantalite içeriyor. Oysaki“dijital” ile “emek” uyum içinde olan iki kavram değil, bundan ziyade çelişki hatta çatışma içinde olan iki kavramdır. Çünkü hızla gelişen dijitalleşme artık geleneksel sayılan emeği boşa çıkaran bir yapıya sahip.
Eğer kastedilen dijital mekanizmaları kullanan kişilerin emeği ise bu zaten devede kulak bir şey. Ayrıca yeniçağın bu grubuna emekçi demekten ziyade seçkin uzmanlar demek daha doğru bir tanımlama olur; hatta giderek farklılaşıp üstte çıkacak yeni bir uzman sınıf olmaları çok muhtemel… Bu yüzden bir siyasi parti için, hele hele sol olduğunu iddia eden bir siyasi parti için dijital emek kavramından ziyade asıl sorun, biraz sonra üzerinde duracağımız gibi,dijitalin boşa çıkardığı emek olmalı. Bu durumda dijitale karşı emeğin nasıl korunacağı meselesi önemli bir sorun olarak öne çıkıyor.
Tespit var çözüm önerisi yok
Gelelim işin çalıştay kısmında yapılan konuşmalara. Hocalar dijitalin ortaya çıkardığı ya da önümüzdeki yıllarda ortaya çıkaracağı muhtemel sorunlarla ilgili güzel tespitler yaptılar ama işin asıl önemli kısmı olan çözüm yönü üzerinde ya hiç durmadılar ya da çok az değinip geçtiler, dolayısıyla bana göre işin bu yönü eksik kaldı. Öyle ya dijitalin çok sayıda insanı işsiz bırakacağı aşikâr; bu durumda bu sorunla nasıl mücadele edilecek, nasıl çözümler ortaya konulacak, işin bu kısmı daha önemli değil mi?
Sorun büyük, çözüm acil!
Hatırlayalım. İkinci Dünya Savaşından sonra makineleşme birçok sahada olduğu gibi tarımda da hızlanmış; 1950’li yıllarda tarıma makinenin girmesiyle büyük oranda bir iş gücü boşa çıkmıştı. Kırsal alanlarda boşa çıkan bu iş gücü şehirlere akın ederek bir yandan sanayinin ihtiyaç duyduğu işgücü ihtiyacını karşılarken öte yanda kentleşmeyi tetiklemişti. Kentleşme hızı bu dönemde o kadar artmıştı ki dalgalar şeklinde kentlere akın ederek gelennüfusun barınma ihtiyacını devlet ve yerel yönetimler karşılamayınca, kentlere büyük umutlarla ve can havliyle yeni gelenler kendileri kendi olanaklarıyla barınma sorunlarını çözmeye çalışmış, bu da gecekondulaşmayı ortaya çıkarmıştı.
O dönemin kentlerine damga vuran iki olgudan biri nüfus atışı ise diğeri de gecekondulaşma olgusu idi. Büyük umutlarla kentlere akın edenler, hükümetlerin ve hatta devletin bir şehirleşme politikasının olmaması nedeniyle umduklarını bulamamış, umutları kentlerin beton bariyerlerine çarparak tuzla buz olmuş, yaşanan hercümerç içinde büyük kısmı köylü olmaktan çıkmış ama kentli de olamamış, arada kalmıştı. Bu gün bile büyük kentlerin varoşlarında yaşanan en büyük sosyo psikolojik insani trajedi bu arada kalma olgusudur denebilir. Ondan sonra da kentler bir türlü dikiş tutturamadı, bu çarpık gelişme içinde büyüyen kentler bir çok sorunu içinde barındıran çarpık kentleşmeyi ortaya çıkarmıştı.
O dönem devletin bu noktada bir politikasının olmaması ve yerel yönetimlerin bu sorunların üstesinden gelememesi sorunları devasa boyutlara taşıyarak günümüze kadar gelmesine sebep oldu.İşte şimdi benzer bir sorunla, hatta ondan kat be kat daha büyük bir sorunla, karşıyayız. Bu sorun dijitalleşmenin yaratacağı devasa işsizlik ve onun berberinde getireceği devasa sorunlardır. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde önceki dönemin sorunları bu dalganın yaratacağı sorunlar karşısında devede kulak kalacaktır.
Neler olacak?
Şöyle ki; nasıl ki traktör tarlaya girince yüzbinlerce insan işsiz kaldıysa şimdi robotların fabrikalara girmesi ile milyonlarca hatta dünya çapında milyarlarca insan işsiz kalacak. Tarıma makine girdiğinde boşa çıkan iş gücünü şehirdeki fabrikalar kısmen emdi, iyi kötü sorunlu da olsa bir şehirleşme ile bu safha atlatılmaya çalışılıyor. Peki, şimdi fabrikaya robotların girmesi ile boşa çıkacak iş gücü ne olacak?
Tabi, tarla ve fabrika kavramlarını meselenin daha iyi anlaşılması içinsadece örnek olsun diye kullanıyorum. Durum, küreselleşmenin dörtnala sürdüğü hatta kimilerine göre yeni bir post küresel döneme geçildiği bir zamanda sadece bunlarla da sınırlı değil. Dijitalleşme her alanda yaşamımızı her geçen gün artan oranda etkilemeye devam etmektedir. Endüstri 0.4, yapay zeka, nesnelerin interneti, büyük veri analitiği, bulut bilişim bu sürecin yapı taşları olarak işlev görüyor. Bunların yol açtığı yenilikler ve gelişmeler baş döndürücü bir hızla devam ediyor.
Bilişimin küresel çağı!
1980’li yıllarda uzayda iletişim devriminin gerçekleşmesi ile dünya yeni bir döneme girdi. Bilginin üretilmesi, saklanması/depolanması, iletilmesi çok kolaylaştı. Bu iki şeyi beraberinde getirdi ve tetikledi; bir, üretim ve dağıtım tarzı değişti; iki, bilgiye dayalı sermaye geometrik biçimde büyüdü. Sözgelimi; sadece bin küsur kişinin çalıştığı 30 yıllık Microsoft; 100 bin kişinin çalıştığı 100 yıllık Ford fabrikalarından ve şirketinden yüz kat daha büyük güce, sermayeye ve etki alanına sahip oldu. Dolayısıyla 18. yüzyılda başlayan ve 19. yüzyılda ülkelerin zenginleşmek için bir hedef olarak gördükleri sanayileşme dönemi artık geride kalıyor. Her kes bilgi ekonomisine ve onun yarattığı teknolojik zenginliklerinin peşine düşmüş durumda.
Kılıçdaroğlu’nun ABD, Almanya ve İngiltere seyahatlerini de bu manada okumak gerekir. Bu tabi işin bir yanı. Konumuz açısından asıl önemli olan yanı ise internet ve yapay zekanın ortaya çıkarmakta olduğu teknolojiler ve onların yol açtığı işsizlik, yanı boşa çıkan emek, o ne olacak? Asıl soru ve asıl sorun bu. Söz konusu çalıştayda buna dair bir şey söylenmemesini büyük bir eksiklik olarak gördüm. Öyle ya sosyal demokrat olduğunu söyleyen emeği her safhada vurgulayan ve savunan parti ne yapacak, asıl cevaplanması gereken soru bu değil mi?
Tarlaya makina girince ortaya çıkan boş işgücünü fabrika abzorp etmeye çalışmıştı, peki robotların devreye girmesi ile fabrikada ortaya çıkan boş iş gücünü ne emecek? Asıl sorulması gereken soru bu. Üstelik bu mesele öncekinden çok daha büyük. Ulaşım, maliye, hukuk başta olmak üzere yeniçağdadijitalleşme sonucu ortadan kalkacak iş türü sayısı 87 bin civarında olduğu söyleniyor. Evet, yeni dönemde 87 bin iş türü yok olacak bu işlerle iştigal edenler işsiz kalacak. Gerçi en az bu kadar yeni iş sahası ve türünün de ortaya çıkması öngörülüyor ama yeni iş türlerinde çalışacak uzman sayısı geride bırakacağı işsizler ordusu karşısında devede kulak kalacak. Hulasa büyük bir işsizlik bizi bekliyor.
Emek -teknoloji çelişkisi yükseliyor!
İşte şimdi siyasilere sormamız gereken asıl soruya gelelim: Yeni teknolojiler dev bir işsizliğe yol açacaksa ortada bir paradoksal bir mengene var demektir. Teknolojiye karşı çıkamazsınız, karşı çıktığınız takdirde irticacı, yani gerici olursunuz; oh iyi oldu da diyemezsiniz, o zaman da milyonların işsizliğini alkışlayan emek düşmanları olarak damgalanırsınız. Peki, ne yapacaksınız? Sorun bu, daha doğrusu cevabı verilmesi gerek soru(n) bu.
Bilindiği gibi kapitalizmin yarattığı en temel çelişki emek sermaye çelişkisiydi. Bu çelişkiyi gidermek üzere ideolojiler ortaya çıktı, partiler kuruldu, devrimler yapıldı. 19. yüzyıl bu tartışma ve çatışmalarla geçti. Başta Marksizm olmak üzere birçok ideoloji emek ve sermaye çelişkisiniantegonist/uzlaşmaz olarak kodladı ve bu uzlaşmazlık kanla giderilmeye çalışıldı. Sonra hem burjuva sınıfı bundan korktu hem de işçilerin bu uğurda canı çok yandı. Bunun üzerine, her iki taraf bazı tez ve taleplerinden feragatederek orta bir yol buldular adına da sosyal devlet dediler. Kimi sol ve sosyal demokrat parti ve görüşler başta batı Avrupa olmak üzeredünyanınbirçok yerinde bu teorinin pratiğiniörgütlemeye ve hayata geçirmeye çalıştı.
Fakat iki insanın çatışmasından başlayarak bu güne kadar gelen çatışma ve savaşların ortaya çıkardığı sistem, görüş ve yönetimlerin hiçbiri insanlığa tam bir mutluluk sunamadı. Şimdi çok daha büyük bir badirenin kapısına gelip dayandık. Şimdi emek sermaye çelişkisinin yerini emek teknoloji çelişkisi alacak artık. Üstelik bunun daha teorisi ya da bir kosmogenyası da yok ortada, bir yol haritasının olmadığı gibi… Dünya büyük bir boşlukla karşı kaşıya, bu boşluk insanlığı bir kaç yönde tehdit ediyor.
Tehditler!
Bu noktada zikredilebilirbirkaç tehdit şunlardır:
Birincisi yukarıda bahse konu olan boşa çıkacak milyonlarca insanın ne olacağı meselesidir? Bazı dijital oligarklar bu dünya bu kadar insanı kaldırmaz onun için bir kaç milyar itlaf edilmeli demeye başladı bile.
İkincisi de dijitali ele geçirenlerin dünya ile istedikleri gibi oynama yeteneğine sahip olmasının yarattığı kaygı ve endişelerdir.
Üçüncüsü de dijitalin bizatihi kendisinin nasıl sonuçlara yol açacağıdır. Bu henüz tam olarak bilinmiyor. Klasik dönemde prizdeki fişi biz çekiyorduk, peki ya öyle bir gün gelip de algoritmalar insanlığın fişini çekme yeteneğini ve üstünlüğünü elde ederse ne yapacağız?
Kanımca bu sorular yeni tartışmalarla beraber yeni kurumları yaratırken eski kurumları da yeniden biçimlendirecektir. Siyaset kurumu bunların başında gelecek. Aile, evlilik, din, çalışma biçimi de bunlardan ziyadesiyle ile nasibini alacaktır. Bu yeni gelişmeler sorunlarla birlikte kimi fırsatları da sunmuyor değil.
Bu sürecin getirdiği fırsatlar ve onları kullanma biçimi başka bir yazının konusu.
Yorum Yazın