Ekonomide ortalık toz duman.
Ciddi bir şok var ortada.
Perşembe günü, faizleri 2 puan arttıran Merkez Bankası başkanı görevden alındı.
21 ayda üçüncü kez Merkez’in dümeni değişirken, Ağbal, 132 gün ile en kısa süre Merkez Bankası başkanlığı yapan isim oldu.
Görev süresi dolmadan Merkez Bankası başkanlarının, siyaseten görevden alınması, zaten sorunlu olan güvende, erozyona neden oldu.
Güven erozyonundan sonra, piyasalar sakinleştirilmezse, pazartesi sabahı, bizi ciddi bir türbülans bekliyor!
Türkiye’nin cari açığı, tasarruf açığı, kur riski, Merkez’in eksi rezervi, ülke risk priminin yüksekliği ortada. Hal böyleyken, çözümü, görev süresini tamamlamadan ha bire başkan değiştirmekte arıyoruz.
Süreyya Serdengeçti 26 yıl, Durmuş Yılmaz 21 yıl, Erdem Başçı 10 yıl, Murat Çetinkaya’nın birkaç yıl ve Murat Uysal’ın çok daha az, Merkez Bankası geçmişi vardı.
MERKEZ BANKASI VE BAĞIMSIZLIK
Merkez Bankası başkanlık görevi bağımsız kabul edilir, bu göreve gelen isim, Türkiye ekonomisine yönelik, enflasyon ve ulusal para biriminin değeri başta olmak üzere, yılsonu ekonomi öngörüsünü, Cumhurbaşkanı’na sunardı. Bu öngörüler tutmaz ise savunma mektubu ile istifasını da verir ama görevden alınmazlardı.
Yazılı olmayan bu kural bozuldu.
Partili bir kişinin başkan yapılması bağımsızlığı fiili olarak da ortadan kaldırdı.
Şimdi tekrar, gece yarısı kararnamesiyle Naci Ağbal’ın görevden alınarak yerine, Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu’nun atanması konusuna gelelim.
ŞOKLA BİRLİKTE, BİR DİZİ AÇIKLAMA YAPILACAKTIR
Pazartesi sabahı, başta sert bir şok yaşanabilir.
Piyasaları yatıştırmak için bir dizi açıklamalar gelecektir. Verilen mesajlara bağlı olarak, piyasalar yatışırsa, çarşamba gününe doğru, döviz, şu anki seviyelerin biraz üzerinde dengelenecektir.
Kararın kısa vadeli etkileri bir şekilde atlatılsa da, uzun erimli etkiler için ekonomi yönetiminin çok daha ciddi hamleler yapması gerekecek.
En önemlisi, güven ciddi bir erozyona uğradı. Dolar kurunun 8,38’leri gördüğü kasım ayındaki o olumsuz tablodan sonra, reform sürecine girildiği açıklanmış, Ağbal’ın Merkez Bankası’na atanmasından iki gün sonra, Berat Albayrak’ın bakanlıktan istifası piyasalarda olumlu karşılanmıştı.
KASIM AYINDAKİ, TABLONUN GERİSİNE DÜŞTÜK
Faiz artırımının ardından, Ağbal’ın görevden alınması, yeni yönetimin faiz artışına çok daha temkinli ve piyasa beklentilerini boşa çıkaracak bir yaklaşım sergilemesi şeklinde okunsa da, aslında, görevden alma teknik değil, siyasi bir karar, olarak kayıtlara geçti.
Ve Ağbal’ın görevden alınma kararı açıklandıktan sonra; Türkiye ekonomisi kasım ayındaki o kötü tablonun da gerisine düştü.
Perşembe günü, Merkez, faiz arttırmasa ve Ağbal görevinde kalsaydı, piyasalar bunu çok daha yumuşak karşılardı.
Pazartesi günü piyasaların açılmasıyla yaşanacak şok dalgasına karşı, küçük yatırımcıyı paniğe kapılmamaya davet ediyoruz.
Kurdaki yükselişe, borsanın düşüşü eşlik edecektir.
Yaşanan süreç, birilerinin para kazanmasının önünü açacaktır.
FAİZ ARTIRMAK DOĞRU MU?
Ekonomide, ulusal para biriminin değerini korumak için faizi arttırmak aslında bir yol değildir.
Bununla birlikte, rezervi eksili rakamları gören Merkez’in faiz dışında silahı kalmamıştı.
Ağbal’ın, faiz kararı sonrası görevden alınması kararıyla, faiz artışıyla sağlanan geçici rahatlama hamlesi de boşa çıkarıldı.
Görevden alma operasyonundan sonra faizin artmayacağı beklentileri var ise buna da katılmadığımı belirteyim.
Merkez’in yeni yönetimi, Nisan ayındaki Para Politikası Kurulu’nun (PPK) faiz toplantısında,”Ben de 300 baz puan faiz artırıyorum”, diyebilir.
MERKEZ’İN FAİZLE İMTİHANI
Merkez, Albayrak döneminde, faizleri indirmeye başladıktan bir süre sonra dolar kuru yükselirken, enflasyonu da yanına çekeceği sinyalini vermişti. Merkez yine de faiz indirmeye devam edince, doların ateşi yükselmişti. Bu dönemde, rezervlerindeki dövizi satarak, kura nafile bir savaş açan, Merkez’in rezervleri de eksiye düşmüştü.
Cumhurbaşkanı’nın reform paketinin de piyasalarda beklenen olumlu havayı getirmemesi üzerine, Naci Ağbal yönetimindeki Merkez, faizi, piyasa beklentilerinin de üzerine arttırmak zorunda kalmıştı.
Faizi yükselterek, sıcak paraya, gel gel, yapan Ağbal, döviz ve enflasyon üzerinde geçici bir rahatlamayı planlamıştı.
8 Kasım 2020’de Murat Uysal’ın yerine göreve getirilen Naci Ağbal, 2020’nin son iki ayında, 675 ve 18 Mart’ta 200, olmak üzere toplamda, 875 baz puan faiz artırımı gerçekleştirmişti.
Bu meseleyi yaratan kendisini karar mevkiinde gördüğü için meseleyi çözümleyemiyor.
Faizi arttırmak TL’nin değerini sabitlemeye çalışmaktır. Faizi artırmak, en basit yol gibi görünüyordu.
Faiz de, döviz de, maliyet unsurudur.
İkisi aynı işlemi görür.
Döviz artmasın diye faizi yükseltiyorsak öbür maliyet unsuru yükseliyor demektir. Dolayısıyla bu bir kısır döngüdür ve kaçış yoktur.
Dünyada ortalama faiz 1’lerde. Sıcak paraya, 3- 5 puan faiz de verseniz, Türkiye’ye gelir. Mesele, bir gece yarısı kararnamesi ile keyfe keder kararlar alınmasında. Bizdeki dövizin de yatırımsızlığın da nedeni yanlış kararlardır. Merkez Bankası başkanı 50 kez de değişse, bu zihniyet değişmedikçe hiçbir şey düzelmeyecektir.
Yatırımcı, ne kadar istikrar mesajı veriliyor, ne kadar hukuk, şeffaflık, yatırım ve üretim var, diye bakar. Bunu yok saydığınızda, bugün gelen başkan da gidecektir.
Büyük sermaye bu durumu çok iyi değerlendiriyor.
Ve bu sorunları gören büyük sermaye, bundan yararlanarak piyasa yapıyor.
Yorum Yazın