Sedat Peker için sık sık Twitter’ı yoklayıp “bugün yazmış mı?” Diye siz de bakıyorsunuz değil mi? Ben de… Nasıl bir Pandora Kutusuymuş yahu, bir açıldı bütün pislikler ortalığa saçıldı. İlginç olan ise, ülkeyi yönetenler cenahındaki sessizlik… Peker’in gündeme getirdiği onca yolsuzluk, usulsüzlükle ilgili soruşturma, araştırma başlatılmasından geçtik, bu ciddi iddialar için ortada yorum bile yok. “Dut yemiş bülbüller” gibi susuyor mübarekler. Geçenlerde de Peker, Mehmet Cengiz’le ilgili bir paylaşım yapmış, demişti ki:
-Seni ziyarete geldiğimde -yanındaki arkadaşlara dağıtırsın- diye bana zarfın içinde 200-300 bin doları hediye vermedin mi?
Merak da ettim doğrusu, “Acaba Peker o parayı arkadaşlarına dağıttı mı?” Diye, sanırım dağıtmıştır, 5 milyon dolar için bile fazla önemli değil diyen Sedat Peker için o para, belki de leblebi çekirdek parası değil midir?
-Bu mafya yazısı da nereden çıktı? Pazar günleri sen hani daha yumuşak yazıyordun?
Diyorsanız, ben de şimdi sizinle bir anı paylaşmaya niyetliydim.
Bir zamanlar Ankara’da bir mafya lideri vardı İnci Baba namında. (*) Ankara’daki kamu ihalelerinin ondan, Mehmet Nabi İnciler’den sorulduğu söylenirdi. Asıl Baba! Süleyman Demirel ile yakın olduğu da bilinirdi. İşte tam o sıralarda birgün, öğlene doğru, gazetede hummalı bir çalışmanın içindeyiz. Salona aniden beyaz gömlekli adamlar girdi, ellerinde kapaklı sahanlar var, herkes işini gücünü bıraktı, daktilolar sustu, telefonlar kapatıldı, şaşkınlıkla adamlara, birbirimize bakıyoruz, garson oldukları anlaşılan adamlar, ellerindekilerde masalara yaklaştılar:
-Masanıza örtü serecektim…
Susup kalmıştık, garsonlar masalarımızdaki daktiloları, telefonları nazikçe kenara alıp, beyaz örtüleri serdiler, sahanların kapakları açıldı, kebaplar, baklavalar ortaya çıktı.
İşler durmuştu tabii… Kebap servisi tamamlanınca, bir de baktık ki, salona İnci Baba azametle giriyor, meğer o sırada Ankara temsilcimiz olan Yavuz Donat’ı ziyarete gelmiş, gazete çalışanlarına da jest yapmak istemiş, öğlen yemeği olarak herkese kebap ve baklava getirmiş, aynı servis Yavuz Beye de yapıldı, hep birlikte kebaplara giriştik.
Yani o zamanların “en baba mafyası” İnci Baba’dan böyle bir ikram kabul etmişliğimiz var.
-Aaaaa, demek sen de birilerinden, hem de bir mafya babasından prim! almışsın” diyen olursa, “yahu adamı o gün, yaşamımda ilk ve son kez görmüş oldum, siz bunu asıl, basındaki herkesin bildiği iş takipçilerine sorsanıza” Diye yanıt verebilirim.
Peker’in yazdıklarını okudukça, düşünüyorum da, “o dünya”nın insanları, “kaynağı bilinmeyen kimi işlerden kazandıklarını” demek ki böyle cömertçe paylaşma adetindeler diyorum.
İşte İnci Baba böyle ilginç bir insandı, oturduğu ev bizim gazeteye çok yakındı. Bir sabah erken saatlerde büroya geldiğimde, baktım girişte iki kaplan duruyor, korkudan şoka girdim. Evet evet, yanlış duymadınız kaplanlar… Tamam, yanlarındaki adam “yavru kaplanlar”ı zincirlemişti ama kaplan bunlar yahu, şaka yapılır mı?
Adam benim şaşkınlığıma bakıp güldü, zincirlerinden tuttuğu kaplanları oradan uzaklaştırdı, ben de şaşkınlıktan dilim tutulmuş halde binadan içeri girebildim. Meğer İnci Baba, evinde kaplan, leopar hatta akvaryumlarda pirana balığı bile beslermiş, ben ne bileyim?
Bir gün de oğlumu yakındaki kreşten almıştım, arka caddedeki duraktan otobüse binip evimize dönecektik, birden sağanak yağmur bastırınca, (şemsiyemiz de yoktu,) “kestirmeden mi gitsek?” Diyerek oğlumu bir bahçeden geçirmek istedim, tam orada koştururken kafama dank etti, “yahu burası İnci Babanın evinin bahçesi değil miydi? Kaplanlarından biri ya zincirinden kurtulup bize saldırırsa? Ali’yi bir lokmada yutmaz mı?” Diye korkuya kapıldım, yüreğim buz kesti. Neyse ki böyle bir şey olmadı, oğlumla otobüse bindik, evimize sağ salim döndük.
-Peki İnci Baba yanındaki çalışanlara ve herkese öyle cömert davranırken sonu ne oldu?
Diye soruyorsanız anlatayım.
Bir gün “yanında çalışanlardan biri” tarafından silahla vuruldu. Silahtan çıkan kurşun, İnci Babanın dizinin biraz altına denk gelmişti ama “atardamarı” koparmıştı, kan kaybından öldü. İnci Babaya, o “çok cömert davrandığı ama pek cahil!” çalışanları, basit bir turnike yapıp kan kaybını önlemeyi düşünememişti çünkü.
-Şimdi bu anlattığın olayda bir kıssadan hisse var mı? diye soracak olursanız…
Damat Bey tarafından bile “At izi it izine karıştı” diye yorumlanan bir ortamda ben size ne söyleyeyim?
İnşallah “o izler” iyi sürülür de ülke bataktan kurtulur, hepimiz aydınlığa çıkmayı başarırız.
İyi bayramlar olsun…
(*) https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Mehmet_Nabi_%C4%B0nciler
İnşallah Nursuncum güçte olsa aydınlık günlere kavuşmak dileğiyle Sevgiler