Geçmişte kölelik sistemi vardı.
Ne o öyle, dudak mı büktünüz!
Sanılanın aksine, kölenin ekonomisi asgari ücretliden iyiydi.
Efendi, köle ve ailesine yatacak bir yer, iki öğün yemek, ailenin eğitim ve sağlık sorunlarını üstlendikten sonra, özgür insanların maaşının üçte ikisi kadar ücreti de vermek zorundaydı.
Yani, o dudak kıvırdığınız köle için, ücretinin tamamını tasarruf etmesi mümkündü.
Hani biz, özgürüz ya!
Kapitalizm, köleliği Batılı örneklerde hapishanelerde mümkün kılarken, gelişmekte olan ülkeler, oyunu enflasyonla kurgulamış.
Türkiye’de asgari ücret belirlenirken sermaye, ücretlerin ucuz tutulmasının, ihracatta rekabet avantajımızı korumak için olmazsa olmazımız olduğunu unutturmaz!
Resmi rakamlara göre, yoksulluk sınırı 9 bin, açlık sınırı ise 2 bin 767 lira.
Asgari ücret ise 2 bin 825 lira. Yani resmi rakamlara göre bile karın tokluğuna çalışırken, kiranız, sağlığınız, eğitiminiz gibi giderler size verilen ücrete eklenmemiş.
9 bin liralık yoksulluk sınırı rakamının, asgari ücret olması çok mu sizce?
1999’da İstanbul’da kurulan brt (Bayındır Radyo TV) işe aldığı bir muhabirin ücretini bin167 dolara sabitlemişti. Bugünün dolar kuru ile yaklaşık 10 bin lira.
Buna karşılık, halen İstanbul’da ulusal yayın yapan emsal bir haber kanalı, editörlük pozisyonu adı altında, hem muhabirlik hem editörlük, hem de montaj operatörlüğünü, fazla mesai kavramı olmaksızın yaptırırken, 3 bin 500 lira ücret veriyor.
Üstelik de SGK’ya bildirilen resmi ücret, asgari ücret. Ve kıdem oluşmasın diye, 6 ayda bir kadroda sirkülasyon yapılıyor.
Yani günümüz işyerlerinde emekli olana kadar çalışmayı başarırsanız, alacağınız emekli ücreti, hak ettiğiniz rakamın çok altında kalacak.
Mahkemeye giderseniz, elinizdeki iş sözleşmesindeki resmi rakama, her yıl bankaya verdiğiniz gerçek maaşlarınızı gösterir kaşeli, imzalı belgeye ve şahitlere rağmen SGK’nın atayacağı feri müdahilin gözünde de, hâkimin gözünde de daha dava başlamadan, haksız olacaksınız. Çünkü bu tabloda emekli gözden çıkarılmıştır!
Peki, çalışanın ücretine ne oldu?
-Yanıt basit. Siz aynı ücreti aldığınızı düşünürken, aslında cebinizdeki parayı sistem, enflasyon marifetiyle alır.
Diyecekseniz ki, evet ama enflasyon farkı daha sonra ücretlere yansıtılmıyor mu?
-Resmi fark yansıtılıyor.
Türkiye’de kaç tane enflasyon rakamı var, diye bir soru gelebilir aklınıza.
-İlk aklıma gelenleri sayayım. Öncelikle İTO’nun (İstanbul Ticaret Odası) enflasyon rakamı var. Halen bazı kira ücretleri İTO’ya endekslidir.
Sendikaların enflasyonu var. Yine akademisyenlerin kurduğu Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise enflasyonu, resmi rakamdan yaklaşık iki kat fazla hesaplıyor.
Ve tabii ki resmi rakamları açıklayan TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) var.
Diyecekseniz ki, bir rakamı söylemek bu kadar karışık ve zor olmamalı!
Şayet işe kamuoyunu aldatma fikri ile başlıyorsanız, “bakın burası önemli” enflasyon rakamı stratejik değerdedir.
ENFLASYON SEPETİ
Enflasyon ile sadece, tüm memur, işçi ve emeklilerinin ücretleri belirlenmiyor, aynı zamanda yapılan her işte, verilen faizde de etkili oluyor.
Hal böyle olunca da meşhur bir enflasyon sepeti oluşturuldu!
Günümüzde enflasyon sepetinde 405 madde bulunuyor. 2018’de, 330 kalem vardı. Ve işler daha kolaydı!
Söz gelimi, yıllardır zam yapılmayan, sönmemiş kireç, yatak bazası, kadınların kaş yaptırma ücreti, raket, pinpon topu gibi kalemler, fiyatı çok artan ürünlerin ağırlıklı yerini alıyor ve kâğıt üzerinde enflasyon rakamı düşürülüyordu.
Ancak bu durum, iyi ekonomi gazetecilerince deşifre edilince, yöntem değişti.
Anımsayacağınız üzere, resmi verilere göre nisanda aylık bazda TÜFE, 1,68; yıllık bazda ise yüzde 17,14’e yükselmişti.
Oyun aynı. Makyajlı rakamlarla, enflasyonu daha küçük göstermek.
TÜİK’in yeni operasyon sahası, enerjideki enflasyon oyunuydu.
Pandemideki eve kapanmalar, enerji faturalarının ağırlığını arttırıyordu. Bu dönemde, sepetteki enerji faturalarının oranı sadece yüzde 5,85 gösterildi.
Yani, enflasyon sepetinde enerji faturalarının etkisini frenlemek için hane halkının geliri, 10 bin lira olarak gösterilmiş, mayısta enflasyon yüzde 11,39’a çekilmişti.
Aslında, enflasyon oyunu adlı gösterimin yönetmenleri, 1999 yılındaki vatandaşın gerçek ücretinin 10 bin lira olmasını anımsatarak bir tür nostalji yaşatıyordu, bizlere.
MASA BAŞI SEÇİM PLANLARI
Son anketlere göre iktidar partisi ile küçük ortağının toplam oyu, yüzde 35’lerde ve ekonomide 1929’daki dünya ekonomik buhranı gibi, “slumflasyon” yaşanıyor! (enflasyon içinde küçülme)
Yani, iktidar sürdürülebilir değil, erken seçim içinse, durum fazla riskli.
İşte bu tabloda iktidar, “O halde, millet ittifakı bileşenlerini kendi yanıma çekmeliyim”, dedi.
GÜL BAHÇESİ YA DA OHAL!
SP içki şartı ile ilk ödevi verince, alkol 17 günlük tam kapanmada Anayasaya aykırı biçimde yasaklanırken, sonrası için de kolluk kuvvetlerinin insafına bırakıldı.
İktidar, ödevini yapmış olmanın rahatlığıyla SP’yi çantada keklik görüyor. İyi Parti ise parlamenter sistem için kararlı sözler kullanmış, bundan geri dönmek siyasi ikbalinin sonu anlamına geliyor.
Ankara kulislerine göre, iktidar partisi buna da, “tamam” demiş.
Şimdiden, baskın bir erken seçimde, kamuoyuna ekonomide gösterilecek, “Gül Bahçesi” konulu filmin detayları üzerinde çalışıyorlarmış.
Peki, halka ne anlatılacak?
Birincisi pandemi çok önemli bir kalkan oluşturuyor!
İMF gibi uluslararası kurumlar pandemide Türkiye’yi, dünyada vatandaşına en az destek veren üç ülke arasında gösterdi. Böyle bir durumu bile artıya çevirecek bir yetenek var, karşımızda.
Cumhurbaşkanı, “Biz vatandaşına destek veren ülkeler arasındayız” dedi. Ama kaçıncı olduğumuzu, psikolojimizi düşünerek söylemedi.
Gerçekten de, Cengiz’in 1 milyar borcu silinmiş; Ağaoğlu’na 1,5, Demirören’e 6, Kalyon’a ise 9,5 milyar lira destek verilmişti. Hatta Reis, batan esnaf ve çiftçiye, “hakkını helal etsin” bile demişti!
Prof. Dr. İzzettin Önder, iktidarın imajının, hep vaat etme ve sorunu ileriye atma formülüne dayandığını, şimdilerde de kredi imkânları sunacağını öngörüyor:
“Sonunda iktidar, muhalefetin elinde proje olmamasını kullanıyor. ‘Biz projeyi yapıp, oyunu kuracağız’ diye düşünüyor.”
Beyin fırtınası yaptığımız diğer bir isim Doç. Dr. Oğuz Demir, vatandaş için, “Bıçak kemiğe dayandı” diyor.
Demir, partiler, iktidara yanaşsa da, bunun halkın durumunu değiştirmeyeceğini öngörüyor: “Millet ittifakında 15 puanlık bir parti, karşıya ancak 1 puan götürebilir.”
Türkiye’de siyaset, AKP’nin yanında ya da karşısında olmak olarak tanımlanmış.
Seçim sürecine girilirse, uzmanlara göre iktidarın yapabileceği tek şey; dışarıdan pahalıya borçlanıp, içeridekileri ucuza borçlandırmak. Bu, ekonomiye 6 ay kazandırır.
KREDİ BORCU 3 TRİLYON
Bununla birlikte, bankalara kredi borcu 3 trilyon lira.
Büyük rakam.
Bunun 700 milyar lirası son 1 yılda borçlanıldı. Yani daha fazla borçlandıracak yerimiz de kalmadı.
Tüm bu hesaplar içinde, erken seçim halen fazla riskli kalırsa, iktidar OHAL ilam ederek, seçimi ötelemeyi planlıyor.
Öyle ya, pandemi de bir tür savaş hali.
Yalnız burada da risk, o tarihte pandemi ortadan kalkar ise OHAL’e kılıfın ne olacağı!
Kölelik sistemini modern hale getirip sistemin içine yerleştirdiler.