Özgür Zeybek

Özgür Zeybek


Geceye kanatlanan şair

Geceye kanatlanan şair

Açılmamış bir mektuptur Kaan

Size büyüdükçe sislerin ve karanlığın içine içine saplandığı, hüzünle yaşamayı ezber etmiş, yaşamın ağrılı yanı ile çok genç yaşta tanışmış ve bütün bunları kırpıp kırpıp şiir yapmış, genç bir çocuk büyük bir şairden bahsedeceğim. Kaan İnce

1970 yılında Ankara'da doğdu. Ankara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde okuyordu. 1991 yılının ocak ayında ilk şiiri Milliyet Sanat Genç Şairler Köşesi’nde yayımlandı. Daha sonra Çağdaş Türk Dili, Damar, Varlık, İzlek, Promete, Karşı, Yazılı Günler gibi dergilerde sürdü.. 1992 yılında Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödüllerinde "Dikkate Değer Şairler" arasında yer aldı. Ağustos ayının ilk haftasında Gizdüşüm isimli dosyasını bir yayınevine verdi. Dosya, yayınevi tarafından kitap olarak basılmaya uygun görüldü.  Ama Kaan o kitabın basıldığını göremedi. Ölümünden sonra İzlek dergisinin girişimiyle "Kaan İnce Vakfı" kuruldu.

Kaan İnce hakkında türlü araştırmalar yapsam da, kısacık bir öz geçmiş ve iki fotoğraftan fazlasına ulaşamadım. Çok az şey var onun hakkında çünkü çok az yaşadı aramızda.

Bulanık ve eski bir fotoğrafta, yere bakıyor Kaan. Belki de oradaydı çeyizindeki hüzün motifleri.
Çok fazla öğrenemedim Kaan kimdir? En çok neleri sever, kimlere kızar, kimlerden hoşlanır. En sevdiği şair kimdir Kaan'ın ya da en sevmediği yemek. Neler düşünüyor sizlere bakınca, hayalleri neler, kırgınlıkları ne, nasıl geçer günleri ve daha bir sürü şey. Bütün bunları şiirlerinden anlamaya çalıştım. Çünkü ardında bıraktığı iki fotoğraf ve bir sürü uçsuz bucaksız, yersiz yurtsuz, kan revan, umut ve figan dolu şiir.

Taze ve esintili bir dil dizilimin içinde “susmak kutsaldır, ölümde” dizeleri ile ölümün karanlık kıyısında dolanan “Unuttum mektubun içinde boğulduğumu.” diyen şairin kim bilir anlattıklarının yanında sustuklarında neler gizliydi.

Şiirleri aslında yaşamının gizlerini dize aralarında, imgelerde parça parça gösteriyor bize. Anlıyorum ki çabalamış dimdik durmuş, kargaşanın, hayal kırıklıklarının ve puslu bir yaşamın içinde.

Bir şair neden intihar eder? İntihar, içinde bir şairle, hangi şiire sığar?
Aklımda bu sorularla dolanıyorum hatırlayınca Kaan’ı.
Keşke en azından biraz daha kalsaydı diyorum.
Birkaç kitap daha... 
Ankara’ya ilkin 1996’de gitmiştim. O zaman 26 yaşında olacaktı. Belki bir çay içecektik Kızılay’da. Şiir’den, yaşamdan ve belki de ölümden konuşacaktık.

O zaman daha çok anlatabilirdim size Kaan’ı, fakat şimdi şiirlerini büyük bir titizlikle okumanızı tavsiye etmekten ve bu satırları yazmaktan öteye gidemiyorum.

22 yaşında, gencecik bir adam, bir otelin 5.katı, elinde bir ödül, aklında sorular, henüz yazmadığı şiirler...
Pencere açıldı ve genç bir şair kanatlandı Kadıköy'den dünyaya doğru.

11 Ağustos 1992 gecesi Kadköy’de bir otelin 5. Katından atlayarak yaşamama hakkını kullandı Kaan.
Seni unutmayacağız. Işıklar içinde yat şair.
Işıklar içinde yat; sen ey ölümün oğlu ve gecesi sevinin

Yapıtları:
Gizdüşüm / 1992’de ölümünden sonra yayımlandı
Ka n / 1997’de ölümünden sonra yayımlandı
Ödülleri:
1992 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde "Dikkate Değer Şairler" arasında yer aldı

 

MEKTUP
Yarım kalmış acılar denizi pencereme konardı geceyle, savrulurdum. Gözyaşı kokusuyla dolu bir kuğu, zamanın sonuna kalkan, sürgünümdü; göz mavisi duman, sessizliğim. Aktım ölü deniz kızıyla gökkuşağı saklı mektubun içine, pulumuz rüzgar oldu, postacımız güvercin. Civa gibi eridik kabımızda. Kırmızıya gittik. Hemen yokladım yüzümü yağmurun yuva yaptığı ellerimle. İyice şaşırmıştı alıcısı vapur ıslığımızın. Saplandı gözlerimin ışığı yeni güne.

Mermer bir kayıkla geri döndük
diğer yarısına acının,
usulca çekildi deniz,
son bulduk, yenildik.

Artık yataksız bir liman yüreğim, soğuk ve loş. Kırık
düşlerim. Serçelerde gözlerimin buğusu. Buruk içim.

Böylesi bir yenilgiyi beklemediğim için
sabahın en serin ucunda bağıran ben
intihar edecekmiş gibi sıkıyorum
düşük boynuma asılı sonbaharı.

Çekildi yaşanan hıçkırıklara, yaşanmayan düş kırıntılarımızla boğulduğumuz odaya. Düştü saat duvardan, telefon diye çevirdim yelkovanı: İmdat. Akrep soktu kendini. Çan sesleri, ezan sesleri, mart sesi, çatılarda kaldı gecenin gizi. Unuttum mektubun içinde boğulduğumu. Elveda.

GİZDÜŞÜM

Boşlukta kemiklerin kanattığı karanlık: Sürekli,
geceye bölünen saatlerin asıldığı yer. Kıyı boyunca
çalınan sabah: Esrik tin. Sehpada unuttum başımı, us yitik.
Divansızların bembeyaz ayetleri gibi peşin hüküm giydik.
Gözlerim deniziğnesi.

Kırıl benliğimin benli gözenekleri
İçinde, sürgünlerin gizli sessizliği.
Alnıma dayarım güz görümlük ömrümü, seherin cılız eliyle.
Uzaktaki vahşi güle hüzün kokarım. Ve ölüm ardıma leke
düşer, gözlerimden çekilen sıcaklık korkuluk yüzümde
soğur soğur, iki kaş arasında yenilir kendine uzun yol.

Çiçek tüter düşler karanlığı kısıp pencerede
gök uçurtma çeker yıldız çölüne
Bir ışık örtüsü açılacak göğe, acılaşan gecede; suya ateş
düşüp kirpiklerime gömülecek, yüzüme sıkışmış erguvan
ölüleri. Dilenci kızlara serpinti yağmurun kırık sesi.

Ay batışı gözlere iki ezgi gibi hüzün çökerim, tetikte
yalnız kalan gölgemle. Sıkıntımın yıldız sefası, n'olur
kapatma kollarını, sakalıma basma sabah. Denk cepheli
çalışmalar ederi kadar başlık paramız, asmayın bizi.

Güvencin uçuşu, alabildiğine rüzgâr;
gez arpacık göz tetikte.
Ölüm açmazda bekleyen kuş seslerine sağanak: Bakire
umutlar. Görünmez viranlığım. Çiğ damlacıkları...

Soluğunda sevişen fesleğenlerin, üç kulaç kurşuni sudan
gözlerini saran kokusu; sendeleyen hoş bir yaşam,
inanç yüklü gülüşlerde. Gecenin sararmış mühründe billurlaşan
sessizliğe dolunay doğarım.

Düş artık yakamdan
güneş kırıklarına dadanan sevda.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar