Aile yönetimi, ilişki yönetimi, şirket yönetimi, ülke yönetimi, dünya yönetimi sizce farklımıdır?
Benim gördüğüm aynı ,hiç bir fark yok.
Peki bütün bu yönetimler neden, bu kadar başarısız,insanların mutsuz olacağı bir şekilde yönetiliyor?
Bütün bu yapılarda görünen şey şudur. Her grupta birisi kendine bir liderlik yakıştırması yapar, tek lider olma sevdası içinde olur.
Biri ben kocayım der, biri ben buranın ağasıyım der, diğeri ben patronum der, başka biri ben bu ülkenin başkanıyım, kralıyım, kraliçeyim der, biride ben Tanrının sözcüsü Papayım, dini lideriyim vs der durur. Adının ne olduğu önemli değil. İster ki, o bir otorite olsun diğer kişiler itaat eden olsun. O kurallar koysun, ne derse o yapılsın. Algı yönetimiyle de bu maalesef gerçekleşir. Buna birileri kişisel güç diyebilir, başka birileri de manevi güç diğerleri paranın gücü der.
Sonrasında bu kişiler diğer insanlardan kendilerini nedense üstün görürler ve başkalarına ne yapmaları gerektiğini, nasıl itaat edeceklerini, nasıl yaşanması gerektiğini söyleme hakkını kendilerinde bulurlar. Ortamlar buna göre,şartlar oluşturularak hazırlanır. Bütün bu söylediklerim ailede, iş dünyasında, ülke yönetiminde, arkadaş gruplarında her yerde geçerlidir.
Hırslar, egolar, kibirler, içlerdeki kötülük ortalara saçılmış durumda. Karanlığın içinde kaybolan bu kişiler, ailelerine insanlığa hayata dünyaya karşı olan öfke ve kızgınlıklarını, eksiklik ve yetersizliklerini, acizliklerini kapatmaya çalışırlar. Kendini sevmeyen, mutsuz insanlardır. Herkes mutsuz olsun diye çalışırlar ve bunları bir kimlik yaratarak, bunun altına gizleme oyunlarında başrol oynarlar. Korku yaratırlar. Hastalık yaratırlar, Çözüm onlardaymış gibi davranırlar.Güçlü olduklarını göstermeye çalışırlar, insanları ayırıp ötekileştirirler, birbirine düşmanmış gibi gösterirler. Bunu yaparken ahlak, şeref, yalan hatta dini kitapları kendi çıkarlarına göre değiştirerek, kandırmacalar, adaletsizlik,iftiralar her şey onlar için mübahtır. Başkalarını kendine itaat ettirmek, köle yapmak için, onların eksiklerini yanlışlarını bulup bunları tehdit olarak kullanırlar.
Bugüne kadar böyle yaşanmadı mı? Bütün bunları görmedik mi?
Ne işe yaradı? Mutsuz ilişkiler, boşanmalar, savaşlar, kavgalar, iflaslar, krizler, pandemiler, hastalıklar, antidepresan kullanımındaki artışlar, uyuşturucu kullanımı, seller,depremler, yıkılan binalar, yaşanan felaketler,ekonomik krizler, silah ve bomba satışındaki artışlar,şimdi de yapay zeka ve insana ihtiyaç duyulmadan yaşanacak hayatlar için robotlaşma sürecindeyiz. Sizin yeni dünya düzeniniz bu mu?
Doğada durum ne? Tarım yok ediliyor, hayvancılık yok ediliyor. İklim krizleri, kuraklık,susuzluk. Teknoloji ne için kullanılıyor? Sahip olduğunu sandıkları gücü ne için kullanıyorlar?
Hayatları kolaylaştırmak için mi? İnsanları yönetmek ve köleleştirmek için mi? Dünyayı yok etmek yeni bir düzen kurmak için mi? Kime neye hizmet ediyor bütün bunlar ?
Bu dünya kime ait? Bu dünyanın sadece size ait olduğunu kim söyledi?
BU İNSANLARDAKİ OLAN DURUM, TAM ANLAMIYLA, GÜCÜ, İTİBARI, İMKANLARI, SAHİP OLUNAN OLANAKLARI KÖTÜYE KULLANARAK YAŞAMAK DEĞİLDE NE? BU BİR GÜÇ ZEHİRLENMESİ DEĞİLDE NE?
İşte bu güç zehirlenmesi baş döndürücüdür ve göz karartan bir noktaya taşır insanı. Bu da herkesin bulunduğu koltuğa yapışmasına neden olur. Çünkü bilirler ki koltuğu çektin mi eski haline dönecektir.
Peki kendilerine roller biçen, diğerlerinden üstün olduklarına inanan bu kişilere kim dur diyecek sizce?
Kimler izinler verdiyse bu hale gelmesine o kişiler. Yalnız burada olan başka bir durum daha vardır. Maalesef ki ezilen, yok edilmeye çalışılan kölelerde bu şekilde yaşamaya, bu sanal güç altında ezilmeye , görünmemeye, korkuyla dolu bu hayatlara öyle alışmıştır ki bağımlılık halinde itaat etmeye devam eder.Hem güzel şeyler yaşamayı hayal ederler hem de bulundukları yerden ayrılamazlar.
Bunları her yerde görürsünüz.
Mutsuz oldukları, ezildikleri yerden, evlilik, iş, arkadaş grupları her şey dahil bu alanlardan ayrılamazlar. Hükümeti yönetenlerden, eşlerinden patronlarından korkarlar sinerler, ses çıkaramazlar. Bilmezler ki aslında sen buna izin vermezsen kimse sana böyle davranamaz.
Halbuki kimse fark etmez ki en büyük korku dolu yaşayan güç zehirlenmesinde olan bu kişilerdir. Ölümden korkarlar, kaybetmekten korkarlar. Gerçeklerin ortaya çıkmasından korkarlar.Yaptıklarını yaşattıklarını yaşamaktan korkarlar. Hapse girmekten korkarlar. Birilerinin ortaya çıkıp her şeyi anlatmasından korkarlar. Soru sorulmasından korkarlar. İşte bu yüzden ne halk arasında özgürce dolaşabilirler, ne yedikleri yemekleri özgürce yiyebilirler. Ne de ilaç almadan uyuyabilirler.
Yani halk kendine, gücüne, yapabileceklerine uyansa esas güç kimde fark edecek ve her şey değişecek.
Sen olmadan bu dünya olabilir mi? 8 milyar nüfus var. 300 kişilik kendini bilmez korkak liderlere mi teslim olacaksın. Sen olmazsan kim kimi yönetecek. Sen izin vermezsen ne yapabilir ki senin hayatındaki bu kişiler?
Peki halklarda neden böyle bir boyun eğme vardır? İnsanlar aslında sahip olduğu gücünün sorumluluğunu almaktan korkuyor. Çünkü bunu nasıl kullanacağını bilmiyor. Beyin yıkanmasıyla gerçekleşen bir uyuşma hali içinde yaşanıyor. Güç nasıl bir şey tam olarak bilinmiyor.
Güç sence nedir? Para mı? Zenginlik mi? Her şeye sahip olmak mı? Çok malın mülkünün olması mı güçlü olmak? Patron olmak mı? Lider olmak mı nedir güçlü olmak? Evlilik mi? Hayatında birisinin olması mı? Aile olmak mı güçlü olmak? Zeka mı? Güzellik mi?
Hz. Mevlana ne demiş 'Güzelliğine güvenme, bir sivilce yeter. Zenginliğine,malına güvenme bir kıvılcım yeter. Rabbine güven o her şeye yeter'
Bunu depremde görmedik mi? Ailesini, sevdiklerini tamamen kaybedenler, evlerini, arabalarını ,iş yerlerini , gelirlerini kaybedenler, altınların, paraların çantalarla ortalara saçılması ve daha bir çok acı ve kayıp. Şimdi bu insanlar güçsüz mü? Tabi ki hayır. Sahip olduğunu düşündükleri şeyleri kaybettiler ama en büyük güç onların, tüm kayıplarına rağmen yeniden ayağa kalkmak için gösterdikleri çaba. Gidenleri sevdiklerini geri getiremezsin. Her şeyini kaybedebilirsin ama yaşıyorsun ve bu dünyadasın.Devam etmek zorundasın. Ne diyorlardı kendi acımı unuttum başkalarına yardım ediyorum. Bu bana iyi geliyor diyorlardı değil mi? Çünkü yardımlaşma ve dayanışma bize her zaman iyi gelir. Güçlü hissettirir.
Şimdi sen bu insanları neyle korkutup neyle tehdit edebilirsin? Zaten her şeylerini kaybetmişler. Peki neyle iyileştirebilirsin?
İlk koşan halkımız olmadı mı? İlk koşan sivil toplum kuruluşlarımız olmadı mı? Canla başla çalışan onlara iyi hissettirmek, ayağa kaldırmak için ülkenin her yerinden koşarak giden , dua eden, ihtiyaçlarını karşılayan biz halk olmadık mı? O tapılan liderlerinin engellemelerine rağmen halk birbirine el uzatmadı mı? Dayanışma içinde birbirimize sarılmadık mı? İlk 48 saat bu kadar önemliyken kim kime yardım etti. El uzattı. Biz zaten birlikte her şeyi yapıyoruz. Peki lider denilen kişiler ne yaptı? Bunu çok net gördük.
Bütün dünyada olanları takip ediyor musunuz? Neler oluyor? Şu an her ülkede bir kaos ortamı var. Yani sadece ülkemizde bir değişim rüzgarları esmiyor. Dünyada da ekonomik krizler yaşanıyor, bankalar batıyor. Doğal afetler adı altında müdahalelerle bir şeyler yapılıyor. Aslında şu an her anlamda dünyamız alt üst edilmiş durumda. Ezberlerin bozulduğu bir dönemdeyiz.
Tapınılan yada korkulan güçlerin gerçeğide, kriz dönemlerinde ne kadar sanal olduğu ortaya çıkıyor.
Evliliğinizde de aynı değil mi? Adam/ kadın fiziksel, psikolojik yada duygusal şiddet uygular itaat etmen için iki şey kullanır. İstemeden yaptım der. Seni seviyorum ama sende bunu yaptın diye sana kendini suçlu hissettirir. Çünkü haklı çıkmak ve otoritesini kaybetmemek onun için önemlidir. Diğer olay ise benden ayrılırsan yaşayamazsın, seni öldürürüm, çocukları asla göremezsin , seni rezil ederim, beş parasız kalırsın gibi korkuyla seni elinde tutar. Aslında bulunduğu liderliği, gücünü kaybetmekten, kimsenin ona biat etmemesinden, yalnız kalmaktan o kadar korkar ki korku saçarak hayatındaki kişileri elinde tutmaya çalışır. Ülkemizde ve dünyadan yaşananlar gibi.
Seni öldürmesinden korkarsın aslında o evde yaşayan bir ölüsündür. Parasız kalmaktan korkarsın aslında o senin ne kadar güçlü ve yeteneklerinin olduğunu bilir. Senin ondan daha güçlü olmanı istemediği için yapmak istediklerini yapmana izin vermez. Seni aşağılar, değersiz hissettirir. Manipüle eder. Kendine mahkum etmeye çalışır. Ben olmadan sen bir hiçsin bilincini sana yükler ki seni paralize ederek yönetebilsin. Bunun gibi altında yatan bir çok hikaye vardır. Hepsi bir güç zehirlenmesidir.
Bizim ülkemizde de bu yok mu? Ben olmazsam Türkiye batar diyen kişiler var. Yapma ya! Sen kimsin ki diyen kaç kişi var ülkemizde? Sen kimsin, sen bu ülkeye kaos ve mutsuzluktan başka ne verebildin ki? Ne yaptın ki diye ben soruyorum? Yıkılan yollar, binalar yapıldığı için mi sen gittiğinde batacak bu ülke? Yaşattığın fakirlik için mi sen gittiğinde batacak? Esas bu ülke olmazsa, sen batarsın, sen bir hiç olursun diye niye kimse söylemiyor.
Mustafa Kemal Atatürk ölmüş batmamış. Sen hala onun yarattığı ülkeyi yok etmeye çalışıyorsun ve her şartta dimdik ayakta kalan bir ülkemiz var. Neden biliyor musun? Temeli sağlam kurulmuş bir ülkemiz var bizim. Bu temel öyle sağlam ki, her yönden bu temel yıkılmasın diye çalışılmış. Çürük yapılan binalara benzemez. Güçte, güvende halka teslim edilmiş, bütün düzen muhteşem kurulmuş. Bu yüzden kimse vazgeçilmezlik havasına girmesin. Böyle bir dünya yok! Hayatın her noktasında herkesten vazgeçilir.
Demem o ki, sen gücüne sahip çıkmadıkça birileri gelip senin üstünde güç gösterisinde bulunacak. Bil ki bunu yapanlar sen olmazsan, halk olmazsa asla bunu gerçekleştiremeyecek.
İçimizdeki gücü iyi ya da kötüye kullanmak insanların seçimidir.
Gücünüze sahip çıkarak gereğini yapmaktan, sesini çıkarmaktan, dur demekten kimse korkmamalı. Hayatın her noktasında, yaşadığınız her alanda bu geçerlidir. Kimse sahip olduğu gücü güveni başkasına vermemeli. Biat edeceğimiz kimse yok. Kimse efendi değil. Ben efendi olmaya geldim diyenler beyin yıkamaya, çoban olmaya çalışanlardır. Kurbanlar ararlar, koyun sürüleri yaratmak isterler. Cahillerde gel beni yönet der. Ben buna izin vermiyorum. Herkes aklını, mantığını, kalbini kullansın.Yaşamak istediğiniz hayat krizlerin içinde fakirlik mi, hastalık mı, ölümler mi? Sürünmek mi? İdare ederek yaşamak mı? Bunların hiç birine ihtiyaç yok. Fazlasıyla yaşandı ve bitti deme zamanı.
Ben kadınlara, ne yapacağını, nasıl yaşaması gerektiğini söyleyen bunu kendinde hak olarak görenlere izin vermiyorum.Kendi zenginlik içinde, ülkemizin kaynaklarını, imkanlarını, halkın parasını kullanarak yaşarken, nasıl ekonomik geçinebileceğini, nasıl tasarruf yapacaklarını söyleyen, her krizde halktan para toplayan kişilere de izin vermiyorum. Siz kimsiniz ki? Kim size bu hakkı veriyor?
Artık hesap sormak ve her şeyi sorgulama zamanı.
Türkiye bir tarım cenneti. Dört bir yanı cennet. Meyve çekirdeğini atarsın,toprak mahsülle dolar. Zehirli tarım ilaçlarıyla, denizlerimizi kirleterek, hastalıkları yayarak yok etmeye çalışsanız da halk birleşerek,güç birliği içinde yeniden her şeyi inşa eder. Sizlerin başarısız, cahil yönetimlerinin bedelini artık halk ödemeyecek.
Devletin başındaki kişiler ben bütün halkı nasıl zenginlik noktasına taşıyabilirim, ülkemi en verimli hale nasıl getirebilirim, eğitimde zirve noktasına nasıl çıkabilirim, bilimle nasıl kol kola ilerleyebilirim, halkımın gülerek mutlu olmasını nasıl sağlayabilirim, her bir kişiyi bolluk ve barış içinde nasıl yaşatabilirim demesi gerekir. Bugüne kadar da maalesef bir kişi dahi böyle olamadı.
Neden sizce? Çünkü halk sorgulamıyor. Her şeyini bu kişilere teslim ediyor. Halk ne istediğini nasıl yaşamak istediğini söylemiyor. Halk birleşmiyor. Halk gücünün, yapabileceklerinin farkında değil.
Görevleri halk verecek, baştaki kişiler yapacak. Her şey sorgulanacak. Hesaplar sorulacak. Güçlü olan halktır. Güçlü olan birlik ve beraberlik bilincidir. Burası bizim ülkemiz. Bu dünya bizlerin.
Kendi, ailesi ve çevresi zenginlik içinde yaşarken halkı aşağılayan, yokluğa, acıya, fakirliğe mahkum eden, fakirler çalmasını bilmiyor diye ahlaksız yaşantılara sürükleyen kişiler benim cennet ülkemde süresini doldurdu. Aynı şekilde tüm dünya ülkelerinde de böyle.
Artık halklar iyilikte ve barışta birleşecek. Bu egolu insanların kibirli davranışlarına,cehalet içindeki yönetimlerine izin verilmezse herkes aslında gayet mutlu ve keyifli, dostça yaşıyor. Başka ülkelerdeki ilişkilerimizde böyle. Yunanistan düşman ilan ediliyor. Kim bunu yapıyor? Ülke liderleri. Halk ne yapıyor? Bizler birbirimizin ülkelerine gittiğimizde, sarmaş dolaş yaşıyoruz. Kendi hırslarınızla, halkları birbirine düşman edemezsiniz.Tanrıcılık oynamak isteyenler, size dünyada bir ada verelim gidin orada birlikte yaşayın. Birbirinizle savaşın, birbirinizi yok edin. Masum insanların üzerinden ego oyunlarınızı, elinizi artık çekin.
İşte bu yüzden uyan güzel insan. Güç sensin. Kendine güven, İnan. Her şeyi yapabilirsin. Değiştirebilirsin. Kendi hayatını değiştirebilirsin. Bizler bir araya gelerek ülkemizi, dünyamızı bu hastalıklı hayatlardan ayırıp temizleyip, iyileştirebiliriz. Kardeşçe bir arada yaşayabiliriz.
Kendini seçen ol. Kendi gücüne odaklan. Gücünün sorumluluğunu al. Sen önce kendini hayatını duygularını, düşüncelerini, davranışlarını yönetebilen ol. Kim olduğunu hatırla. İnsan olmanın güzelliğini yaşat kendine ve çevrene. İyiliği, sevgiyi, barışı seçen ol ki, gücünü sahip olduğun her şeyi iyilik ve güzellikler yaratmak için kullan. İşte o zaman birleştirici, yaratıcı olursun. İşte o zaman parayı buldun mu değişmezsin. Gücü buldun mu egolu ve kibirli olmazsın. Kimseyi kendinden aşağı ya da kendini başkalarından üstün görmezsin.
Sen kendini, yapabileceklerini bilirsen, ne istediğinin ne istemediğinin farkındalığında yaşarsan, ne zaman neye dur diyeceğini ,ne zaman ne için harekete geçeceğini bilen olursun. Cesaret o anda sana verilen ödülün olur. Her şey seninle başlayacak.
Bugüne kadar uyusun, olanlara izin verdin, yok saydın.
Şimdi uyan, olanlara dur de, cesaretle harekete geç ve olan her şeyi sorgula. Araştır. Öğren. Yenilen. Kendini yenile. Birleştirici, iyileştirici ol.
Sen, ben hepimiz bunu yapabiliriz. Her şeyi istediğimiz gibi,iyilikte birleştikçe değiştirebiliriz.
Farkındalıkla, aydınlığa giden yolda birlikte ilerleyelim.
Bugün Ramazan ayı başladı. Dinimizin gerçeğinde olduğu gibi iyilik, şefkat, anlayış, sevgi, dürüstlük, ahlak, liyakat daha çok hatırlanarak hayata geçsin. Sevgi ve saygıyla birlik beraberlik içinde yaşansın. Yardımlaşma ve dayanışma içinde yaşamak daha da büyüsün. Beraber olmanın gücü hatırlansın, insanca yaşansın diyerek hepimize hayırlı ramazanlar dilerim.
Işık ve sevgiyle kalın.
Yorum Yazın