Demokratik solun önemli ismi, CHP’nin eski lideri Deniz Baykal’ın ölümü “büyük depremin gölgesinde kalsa da!” siyaset çevrelerinde ve kamuoyunda çok konuşulacak. Pek çok kişi, Baykal için, “Tayyip Erdoğan’a yasaları eğilip bükerek Siirt ara seçimiyle Beştepe yolunu o açmadı mı?” Diye soracak, kimileri de “seçimlerin kaybedildiği gece Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan gelen telefonla koşarak O’na görüşmeye gitmesi şart mıydı?” Eleştirisini yöneltecek.
Yas tutan Olcay Hanımın eşiyle ilgili bu tartışmalardan çoktandır uzakta durduğunu, hatta Baykal’ın istifasıyla sonuçlanan aşk skandalini bile unuttuğunu bilerek, kederine de saygı duyarak bir Baykal portresi paylaşmak istiyorum şimdi.
AKP’nin devlet yönetiminde ilk yıllarıydı ama “yolsuzluk dedikoduları” almış yürümüştü. O günlerin ana muhalefet lideri Deniz Baykal’dan randevu alıp gittim, CHP genel merkezindeki odasında A’dan Z’ye sorularımı yanıtladı. O gün söylediklerinin çoğu bugün doğru çıktı, “bir tek manşete çıktığımız sözü” dışında… Demişti ki:
-Cumhurbaşkanlığına gözünü dikmesi AK Partinin düşüşü olur…
Kimi zaman en deneyimli politikacılar, devlet adamları bile, öngörüde bu kadar yapabiliyormuş demek ki…
Öyle ya, AKP’nin Cumhurbaşkanlığı Köşkünden Sayıştay’ına bütün kurumlarıyla devletteki hakimiyeti çeyrek yüzyıldır devam etmiyor mu?
Bana, “Sayıştay’ı niye karıştırdın şimdi? diye soruyorsanız. (YSK Hakimiyetini unutmuşum, onu da ekleyeyim) diyeyim” ve Baykal’ın o gün söylediklerinden bir kaçını noktası virgülüne dokunmadan size sunayım:
“-AK Parti Cumhurbaşkanlığı hırsından vazgeçsin, aksi taktirde ülkeyi zaten içine soktuğu politik kutuplaşmayı iyice tırmandırarak ölümcül sonuçlara yol açar…
-Ülkenin iyi yönetildiğini hiçkimse iddia edilemez çünkü bu yönetim, Cumhuriyetin temel taşları ile oynuyor. Cumhuriyet ilkelerine sadık kalmaları bir yana, tam tersine, bugüne değin gizli tuttukları idealleri uygulamaya taşıma hevesindeler…
-Terörle mücadele diye başlattıkları kimi uygulamalar, dış politikadaki bilgisizlikleri, yanlışları ve özellikle de haklarındaki yolsuzluk iddiaları endişe yaratıyor… Avrupa’dan uzaklaşıyoruz, ABD ile ilişkiler rayından çıktı. Ekonomik politikaları işsizliğin tırmanmasına, tarım sektörünün bitişine, sosyal problemlerin artışına yol açıyor.
-Bütün bunları soranlara ise yanıt vermek yerine, gerçekleri gizleyerek, öfkeyi tırmandırıp, toplumu ayrıştırarak duruş gösteriyorlar.
-Kısa süre önce devletin bir denetleme raporu özelleştirmede yaşanan yolsuzlukları dile getirdi, buna karşılık savunmada bile bulunmadılar, yorum yapmadılar. Yolsuzluk bu şekilde alır başını gider…”
O günkü sohbetimiz sırasında Deniz Baykal, bir yandan “nane yaprakları ve limon dilimleriyle bezeli suyu”nu yudumlarken (bana da ikram etmişti!) gayet sağlıklı görünüyor ancak öfkesini gizlemiyordu, “Bütün bu yolsuzluk iddiaları karşısında savcılıklar neden harekete geçmiyor?” Diye sorduğumda da şöyle demişti:
“-Kendilerini savunma yolunu şöyle buluyorlar. Bir kere toplum bütün bunları öğrenip tepki göstermesin dile haberleri engelleme yoluna gidiyorlar. Basın ve medya, bu konuları işlemekten men ediliyor. İş camiası ile yakın ilişkiler yürüterek, bu konularda (yolsuzluk iddiaları) akıllarını çeliyor, onlara kimi büyük projeler vaad ederek işbirliğine giriyorlar. Böylece yolsuzluklar neredeyse her gün dalga dalga büyüyor, genişletiliyor.
-Yolsuzluk iddialarının araştırılmasının önüne geçmek için de çeşitli yollar bulmuş durumdalar. Kamunun önüne adeta bir Çin Seddi koydular teftiş-inceleme-araştırma-soruşturma girişimlerini engellediler.
-İktidara gelir gelmez gizli ajandalarını uygulamaya başladılar, geçen gün TRT’yi izliyordum, devletin yayın kuruluşunda kadın-erkek eşitliğine karşıt, medeni kanunu eleştiren bir program yayınlandığını dehşetle farkettim.
-Ne yazık ki savcılar ve hakimler de etki altında, her yıl Adli Yıl açılışında “bağımsız değiliz” tarzındaki şikayetleri dinliyoruz ama bağımsız özgür adaletin tesisi için adım atılamıyor, tam tersine AK Parti Hükümeti savcı ve hakimleri daha da baskı altına alabilmek için düzenli çaba gösteriyor…”
İşte Deniz Baykal’ın AK Partinin henüz 3. Yılında dile getirdiği bu görüşler bende, şu duyguyu yarattı:
-Demek bugün yaşadığımız ortamın temelleri ta o günlerde atılmış, bunu herkes görmüş ama seyirci kalınmış… Bakalım bindiğimiz bu alamet, deprem cehenneminin dışında bizi daha nerelere sürükleyecek?
Yorum Yazın