Gazeteciler Cemiyetinin (Kuruluşu 1946 *) yıllardır sürdürdüğü faaliyetlerden sonuncusu ve belki de şu sıralarda en çok konuşulanı “Haberin ağır Bedeli” başlığı ile Ankara’da gerçekleşti. Konferans iki gün boyunca birbirinden ilginç oturumlarla devam ederken, pandeminin kısıtlayıcı koşullarına karşın çok sayıda gazeteci (Anadolunun çeşitli kentlerinden, İzmir’den, İstanbul’dan ve ev sahibi olarak Ankara’dan), akademisyenler ve hatta yurtdışından konuklar ve diplomatlar, “Türkiye nereye?” Sorusuna yanıt aradılar.
Bu oturumlar ve konuşmacıları “sözcük kaçırmaktan korkarak” izledim, sizlerin de aşağıda paylaştığım linklerden gözden geçirmenizi doğrusu ya çok isterim. Cemiyet Başkanı Nazmi Bilgin’in neden “Tam olarak özgür bir ülkede yaşadığımızı söylemek mümkün değil” dediğini bütün gerekçeleriyle bu oturumlarda ve yayınlanan haber linklerinde bulmanız mümkün…
-Konferansı verdiğin linklerden doğrudan izlemek varken ne diye seni dinleyelim?” Diyorsanız, ben size o linklerde “yer almayanları” bir kaç izlenimle aktarayım…
Gazeteciler karşılıklı görüş alışverişine öylesine susamıştı ki, bulduklarımıza ayaküstü kahve sohbetlerinde sormadan yapamadık…
NAZMİ BİLGİN: Cemiyet Başkanı olarak Bilgin’e açılış kokteylinde diplomatlardan ve genç gazetecilerden çok sayıda “kadın sayısını keşke artırsanız” temennisi geldi. Oysa biz yıllar önce bile, Nazmi Bilgin’in “kadına öncelik veren” tutumunu bilenlerden, yaşayanlardandık.
KADRİ GÜRSEL: Mesleğimizin önemli ismine herkes, son günlerde Halk TV’de yaşananları, “Özlem Gürses ve Emin Çapa’nın ayrılışını” anımsatıp, “neler oluyor?” Sorusunu yöneltti, Gürsel “biz sadece kendi programımızla varız” diyerek yorum yapmasa da gazeteciler, “Koskoca TV Kanalı iki gazetecinin gelirinin yarısına mı göz dikti?” Görüşünde fikir birliği yaptı. Bu iki önemli gazetecinin varlığı ve kendilerini tüketircesine uğraşarak hazırladıkları canlı yayınlanan programlar Halk TV’ye büyük değer katmış ve izlenirliğini artırmamış mıydı? Benim kafamda ise “bizim memlekette hiçbir başarı cezasız kalmaz” sözü dolaşıp durdu. Gürsel’le çektirdiğimiz fotoğrafa ise epey yorum yapanlar oldu, “Yahu sen bu adamı gülümsetmeyi nasıl başardın?” Diye… Bana da, “valla, yaşadığımız ortamda hala gülümseyerek ortada dolaşanlar varsa bravo” demek düştü…
MUSTAFA HOŞ: Hakkında sayısız dava açılan sevgili meslektaşım Mustafa Hoş’un giydiği tişört bence “haberin ağır bedeli” konferansına en uygun olanıydı. Pek kimse farketmedi ama ben ceketini açtırıp fotoğrafını çektim… Düşünebiliyor musunuz bu meslektaşımız “kalemiyle var olmasa” bizim hangi tarikatta kaç çocuğa tecavüz edildiğinden haberimiz olacak mıydı? Yazdığı kitaplar ve yaptığı haberlerle ülkemizde yaşananları büyüteç almasının bedeli tabii ki bu yargılamalar oldu. Yaşadığı onca sıkıntıya karşın, Mustafa Hoş, “Eğer oğlum gazeteci olmak istese karşı çıkmam” diyebiliyordu.
HAZAL OCAK: Bilmem farkında mısınız? Şu sırada darp edilen, gözaltına alınan, kısaca eziyet edilen meslektaşlarımızın en büyük çoğunluğu “genç” gazeteciler… Peki bu durum onları adeta Türkiye’de “en tehlikeli meslek” durumuna getiren gazetecilikten alıkoyuyor mu? Hayır… İşte onların önündeki en önemli örnek, Hazal Ocak… Bu genç meslektaşımız yaptığı yolsuzluk, usulsüzlük haberleriyle sayısız manşet çıkarttı ve pek çok gizli saklı olayı gözler önüne serdi, bu arada da ödüllere layık bulundu. Peki sonuç ne oldu Hakkında çok sayıda şikayet yapıldı, yayın yasağı talebinde bulunuldu ve dava açıldı. Peki gazetesi arkasında durdu mu? Cumhuriyet’in para cezalarını ödemekle yetindiğini öğrenmiş olduk, genel yayın müdürünün Hazal’a gazetesinden ayrılırken söylediği şu söz ise hepimizi derinden sarstı: -Sen bu haberleri yaparken başına geleceği biliyordun-
NUR BATUR: Yıllarca birlikte çalıştığım, şimdilerde İstanbul’lu olan sevgili meslektaşım Nur Batur’u görmek ayrı bir keyif oldu, Kırmızı Kedi’den çıkan yeni çıkan kitabı “Ortadoğu’nun şahları vezirleri piyonları”nı yanımda getirip imzalatamadığım için hayıflandım.
SEDEF KABAŞ: Bir atasözüyle hedef alınıp, 49 gün hapiste yatırılan meslektaşımız Sedef Kabaş, kararlı tutumu ve “korkmuyorum” sözleriyle özellikle genç meslektaşlarımız arasında hayranlık uyandırdı. Konferansın hazırlık sürecinde henüz hapiste olduğu için katılımı bizler için soru işaretiydi ama özgürlüğüne kavuşunca önerimizi hemen kabul edip, bir kaç programını iptal ederek katılımından sevinç duyduk. Şıklığıyla da Ankara’ya baharı taşımış oldu.
YUSUF KANLI: Nazlan Ertan, Zeynep Gürcanlı ve benimle “konferans stresi” atmaya çalıştığımız anlarda aramıza katılan Yusuf Kanlı’yı sohbetlerimizde, “kadına verdiği değer” nedeniyle kutladık…
Konferansın o kadar çok “kahramanı” vardı ki, aktarmaya sayfalar yetmez… Onları siz izleyin ve “Türkiye’de haberciliğin başına gelenleri, haberin ağır bedelini” öğrenmiş olun.
https://www.media4democracy.org/
(*) http://www.gazetecilercemiyeti.org.tr/
Yorum Yazın