Kuzey Irak’da Zaho’da tatil bölgesine yapılan saldırı, yandaş medyanın “provokasyon” diyerek üstünün kapatılacağı bir durumu geçti.
Saldırının faili şeffaf biçimde aydınlatılmadıkça, Türkiye Irak’ın hedef tahtasında.
Siyasi çözüm yollarının kilitlenip, sorunları sadece askeri operasyonlarla çözme girişimlerinin, ülkeleri nasıl çıkmaz sokaklara sokacağını Rusya’nın Ukrayna savaşında görüyoruz. Üçüncü tarafların, çatışmayı bir silah pazarı haline getirmiş olmalarını acı ile izliyoruz.
Türkiye, Kürt meselesinde maalesef benzer bir yol izliyor. Siyasi çözüm yollarını kilitleyip, sınır ötesi operasyonlarla iç politikaya malzeme aranıyor.
Sonuç olarak bir iç sorun, dış politikada ülkeyi köşeye sıkıştırıyor.
Irak’ın sınır kenti Zaho’da bir dinlenme yerinin toplarla vurulması, faili henüz belli olmasa da Türkiye’den biliniyor.
Birisi bir yaşında bir bebek olmak üzere, gençlerin de aralarında bulunduğu 9 sivilin yaşamlarını kaybettikleri olayla ilgili gözler Türkiye’ye çevrildi.
Uluslararası kınamaların bir kısmında Türkiye açık açık sorumlu tutulurken, diğerlerinde “şeffaf bir araştırma” talebi ile yetinildi.
Bugün konuyu ele almak üzere, Irak’ın talebiyle BM güvenlik Konseyi toplanıyor.
MİSİLLEME TEHDİDİ
Ortadoğu ile ilgili haberleri ilgi ile izlenen Middleeasteye.net, Bağdat’ta adını vermediği bir yetkiliye dayandırarak, olay yerindeki parçaların Türkiye’nin envanterinde bulunan 155 mm’lik Panter Howitzer toplarına ait olduğu iddiasını ortaya attı. Ve bu topları bölgede sadece Türkiye’nin kullandığı vurgulandı.
Türk yetkililer ise iddiaları yalanladı ve doğru sonuca varmak için, delillerin yetersiz olduğunu bildirdi.
Bu arada Irak’ın kuzeyinde Beşika’daki Zelikan kampına olaydan bu yana çeşitli dron ve roketatar saldırıları gerçekleşti.
Saraya Evliye El Dam ve Liwa Ahrar El Irak grupları saldırıların sorukmluluğunu üstlendiler.
“Irak’ta çocuklar, kadınlar ve sivil halkı hedef alan saldırıları” kınamak ve Türk askerinin Irak topraklarını terk etmesi için misillemede bulunduklarını açıkladılar.
TÜRKİYE ORTAK DÜŞMAN OLDU
Geçen yıl ekim ayında yapılan seçimlerden bu yana bir türlü hükümet kuramayan ve siyaseten bölünmüşlüğü derinleşen Irak toplumunun, Zaho felaketinden sonra, ülkenin birçok kentinde Türkiye karşıtı protestolarda tek yumruk haline gelmesi son derece dikkat çekici.
Türkiye ile iyi ilişkiler içinde olan Barzani Yönetimi bile, Irak’ta gelişen Türkiye karşıtı havaya direnemedi. Bağdat Hükümeti ile yaptığı ortak açıklamada Türkiye’yi sorumlu tuttu.
Yıllardır ABD askerlerinin çizmesi ve dış güçlerin vesayeti altında yaşayan bir toplumda, Türkiye karşıtlığının bu denli yaygınlaşmış olması da tuhaf değil mi?
Oysa Türkiye, Amerikan askerlerinin topraklarına konuşlanarak Irak’a saldırısına izin vermemiş, bombalardan kaçan Irak halkına kapılarını açmış, ülkenin yeniden inşaasına destek olmuştu.
Neden şimdi bu düşmanlık?
Bu sorunun yanıtı, 20 yıldan beri devlet refleksi yerine, ilişkilerde dar ufuklu siyasi çıkarların ağır basmasında aranmalıdır.
Gruplar ve aşiretler temelinde, üstelik kalıcı da olmayan çıkar ilişkilerine öncelik verilmesi, halklar arası sivil toplum faaliyetleri ile teşvik edilmesi gereken, barış ve dostluk ortamını derinleştirmek yerine şeffaf olmayan arka kapı ilişkileri bugünkü güvensizliğin nedenidir.
Türkiye’nin, güney komşusunda çok sayıda üs ve karakol bulundurması (Irak Genelkurmay Başkanı 2022 itibarıyla Türk askerlerinin bulunduğu alanların sayısının, üsler dahil 100’e ulaştığını açıkladı), Irak’ın da Türkiye’ye her fırsatta “topraklarımı terk et” çağrısında bulunması ve tonunu giderek yükseltmesi bu karşılıklı güvensizliğin somut örneği.
IRAK MECLİSİ KARARI
Irak Parlamentosu, cumartesi günü Türkiye gündemi ile toplandı. Parlamento Sözcüsü Muhammed El-Halbusi’nin başkanlık yaptığı toplantıya Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, Savunma Bakanı Cuma İnad ve Genelkurmay Başkanı Korgeneral Abdul Emir Yarallah katıldılar.
Irak Haber Ajansı’na konuşan El-Azm ittifakı milletvekillerinden Talal El Zobaie’nin verdiği bilgiye göre, Irak Savunma Bakanı Cuma İnad, Türk askerlerinin ve PKK’nın konuşlandıkları bölgelerde Irak’ın denetim imkanı olmadığını açıkladı. “Ne kontrol olanağımız var, ne de askeri varlık bulunduruyoruz o bilgelerde” dedi.
Zobaie, bu açıklamalar karşısında Irak Meclisi’ndeki milletvekillerinin çoğunun Türkiye’yi masaya çağırma konusunda birleştiklerini söyledi.
Türkiye’nin, PKK ile mücadele gerekçesiyle Irak topraklarında bulunduğunu kabul eden Meclis, “PKK’yı da, Türkiye’yi de Irak topraklarından çıkartma” kararı aldı.
Bu karar gerçekleşebilir mi?
Yıllardan beri Türkiye’nin bu konuda ısrarcı olduğu ama hiçbir somut ilerleme sağlanamadığı göz önüne alınacak olursa kolay değil.
Üstelik durum her geçen gün daha da karmaşık hale geldi. Ve sonunda Suriye’de PKK müttefiki gruplar ABD’nin bölgedeki varlığının bir nevi garantörlüğünü üstlendiler. Yani Türkiye’nin karşı karşıya olduğu denklem oldukça karmaşık.
İÇERİDE VE DIŞARIDA ÇÖZÜM
Şimdi belki bir fırsat doğabilir.
Kazananı olmayan yarım asra yakın bir geçmişin muhasebesini yeniden hesaplayarak, silahların bırakıldığı bir başka yolun kapısını aralama zamanı geldi.
Irak ile masaya oturmak iyi bir başlangıç olabilir.
Bu hiç de kolay değil biliyorum.
İktidarın her hatasının, yaptığı her yanlışın altında var olduğunu söylediği, “Ben değil o yaptı” dediği “dış güçler” işte bu aşamada bölgede barışı engellemek için gerçekten devreye gireceklerdir.
Ama buna göğüs germek, köklü bir değişimin yolunu açabilir ve bu da tabii ki silahtan çok daha karmaşık ve zorlu bir çözüm yoludur.
Çünkü içeride de iyi tasarlanmış bir çözüm siyaseti gerektirir.
MUHALEFET BARIŞ SORUMLULUĞU ÜSTLENMELİ
Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerini yeni bir barış, dostluk ve işbirliği zeminine oturtmak istiyorsak, siyaset meydanında seçim kaygısıyla abanılan ırkçı, Arapları ve Kürtleri düşmanlaştıran radikal milliyetçi söylemleri hemen terk etmek gerekir.
HDP’nin düşmanlaştırılarak marjinalleştirilmesine fırsat verecek, “parti kapatma” gibi tepkilerden uzak durulmalı, muhalefet de bu konuda sesini yükseltebilmelidir.
HDP de arasına PKK ile mesafe koyan açıklamalarını daha güçlü biçimde toplumda duyurmalı, AKP’nin çatışmaya dayandırdığı siyasetine karşın muhalefet, karşılıklı güven ortamı yaratmanın çarelerini birlikte aramalıdır.
İçerideki çözüm, en azından bu noktadan başlayabilir.
Yorum Yazın