İş yapış şekli, doğu halkları için süreç odaklı, Batılı toplumlarda ise sonuç odaklıdır.
Kitaplar öyle yazsa da Türkiye’nin hiçbir tanıma uymayan farklı bir iş yapış biçimi var.
Sarıyer’de neredeyse 20 yıldır çay içtiğim bir mekân var. Gelen kitle de mekânın konumu da biraz derli toplu olmayı gerektiren yerlerden biri.
Ve burada sipariş verirken, iki binlerin başından bugüne kadar, aynı şeyi rica ediyorum:
“Lütfen, çay kaşığı bardağın içinde gelmesin!”
Çay kaşığını bardağın içine değil de tabağına koymanın bir maliyeti yok.
Yine bu iş için özel bir eğitim almaya da...
Türkiye’de ekonominin, kültürün lokomotifi İstanbul’da, çok lüks tesisler dışında, çay kaşığını çay tabağına koyduramadım. Aslında rahmetli babam, “En küçük bir tersliğin nedenini anlamadan işine devam etme” derdi.
Ancak, ben vazgeçmiştim.
Toyota’nın kurucusu Kiichiro Toyoda, Amerika’da Ford’un kurucusu Henry Ford’u ziyarete gelir.
Ancak, “Tapon mal üreten bir Japon’dan otomotivi öğrenecek halim yok” diyen Ford görüşmeyi reddeder.
Toyoda, Ford fabrikasını terk etmeden önce tuvalette, “Lütfen sigara izmaritlerinizi pisuvarlara atmayınız” yazılı metal uyarı levhaları görünce şöyle der:
“Bir Japon ile Amerikalının iş yapış şekli çok farklı. Japon o metali küllük yapıp, tuvalete koyar. Uygar insan ayrıca uyarılmaz!”
Toyota, kaizen/ mükemmeliyetçilik tekniği ve just in time/ stoksuz yönetim ile GM’yi geride bırakıp, iki kez dünya liderliğine oturdu.
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada, Prof. Dr. Özgür Demirtaş, “Türkiye’de, İTÜ, ODTÜ ve B.Ü. dışındaki üniversitelerden mezun olanların iş bulma şansı yoktur” dedi.
Değerli Hocam ile şu yaşanmışlığımı paylaştım:
O saatte, bu üç ismin dışındaki bir üniversitedeki tam burslu öğrencim için bir otomotiv firmasından staj için ricada bulunurken, öğrencimin 147 IQ’lü üst düzey bir satranççı olduğunu belirtmişsem de Özgür Hocam gibi, “Türkiye’de sadece üç üniversitenin öğrencilerini kabul ediyoruz” yanıtını aldım.
Öğrencim mezun olduktan sonra, farklı bir otomotiv firmasında çalışmaya başladı, hatta, mühendislere ciddi bir avantaj kazandıran bir icada da imza attı. Yıllar sonra, onu işe almayan otomotiv firmasına ziyarete gittiğimde, söz konusu icatla rakiplerinin ciddi avantaj kazandığını ve bunun yerine ne koyacaklarını düşündüklerini söylediler.
Yanıtım netti:
“O üç üniversitenin diplomasını koyun,”
Bir işi diplomanın mı, yeteneğin mi yaptığı tartışmasına, tüm gazetecilik hayatım boyunca tanıklık ettim.
Söz gelimi akademik unvanı olmayan tarih öğretmeni Necdet Sakaoğlu ile tarih ansiklopedileri çalışırken, bazı konulardaki yetkinlik seviyesi, o dönem herkesi şaşırtmıştı.
Ama bu konudaki en meşhur olay Macaristan’da yaşandı.
Bir eğitim psikoloğu olan Laszlo Polgar, eşi Clara ile bir deneye imza attı.
Macaristan’daki ezbere dayalı eğitim yerine, kızlarını okula göndermedi ve evde eğitim verdi.
Çocuklarını okula göndermediği için mahkemeye de verilen Laszlo Polgar, zaten çocuklarını eğitimsiz bırakmamak için okula göndermediğini belirterek, her davada onların, her konuda ne kadar eğitimli olduklarını gösterdi.
Suzan 19, Sophia 14 ve Judith 12 yaşındayken Macaristan Kadın Satranç Takımını oluşturarak, ilk kez Rusya’yı yendiler. Suzan 1986’da, 21 yaşındayken Erkekler Şampiyonasına katılmayı hak eden dünyadaki ilk kadın unvanını aldı. (Satrançta halen kadınlar ve erkekler yarışması ayrı ayrıdır)
Bırakın üç okulun diplomasını, bugün Polgar kız kardeşler, hayatları boyunca hiç okula gitmeden dehanın eğitimle mümkün olduğunun canlı ispatı durumundadır.
Yine bu topraklara dönersek, Türkiye’de iş yapış şekli son dönemlerde bir hayli değişti.
Cumhurbaşkanı dış görüşmelerinde, Dışişleri Bakanlığı’ndan kimseyi yanına almıyor.
Hatta Dışişleri’nden tercüman bile istemiyor.
Bu nedenle Cumhurbaşkanı’nın görüşmeleri tarihte ilk kez devlet arşivine geçmiyor. Kiminle ne konuştuğu bilinmiyor.
Zaten Rahip Brunson krizinde, Türkiye’nin ABD’yle görüşmelerini bugünlerde popüler olan bir isim, SBK (Sezgin Baran Korkmaz) yürütmüştü.
Dediğim gibi, Türkiye’de işler farklı yürüyor.
Mafya ile devlet arası köprü vazifesi görmesi ile adını duyduğumuz, kendini gazeteci olarak ifade eden Süleyman Özışık, Fetöcü olmadığını düşündüğü binlerce kişinin dosyasını İçişleri Bakanı Soylu’ya götürdüğünü ve işlerine iadesini istediğini belirtirken, “Hiçbirini tanımıyordum. Dosyalarına baktım. Suçsuz olduklarını görünce, bizzat kefil oldum. Tek birinde bile yanılmadım” diyor.
Böylece, BİST brokırlığı mesleğinin yanına, üstelik çok daha karlı FETÖ Borsası brokırlığını ekleyip gazeteciliğin tanımını da değiştiriyor!
Bir fıkra var özetle, “Çalışanı dikkate al” der.
Bir diş macunu fabrikasında, bazı diş macunu tüpleri boş gelince zincir marketlerden şikayetler artmış. Markaya zarar vermemek için yönetim kurulu 10 milyon dolar yatırımla bir tesis kurmuş.
Nanoteknolojik ve yapay zekaya dayalı bu sistem, tüpün üç boyutlu dış görünümünde şüpheli görünenleri, yan bir banda yönlendiriyor ve bu bantta ağırlığı da kontrol edilen boş tüpler ayıklanıyormuş.
Yeni yatırımın en zevkli tarafı da günlük olarak kaç adet boş tüp yakaladığını rapor etmesiymiş.
Birinci haftadan sonra, tek bir diş macunu tüpü bile rapor edilmeyince, tüm yönetim kurulu ilk kez işçilerin yanına gelip, 10 milyonluk yatırımın neden tek bir tüp bile yakalayamadığını sormuşlar:
“Efendim” demiş, banttaki görevli işçi.
-Ustabaşı her defasında bandın durması nedeniyle üretimin düştüğünü fark etti.
100 liralık vantilatörü bandın üzerine konumlandırdı, düşen boş tüpleri, hareket halindeyken banttan ayıklıyoruz. Böylece üretim de düşmüyor.
Şirketinizin gücü, en zayıf çalışanınız kadardır!
Bununla birlikte, kaizen tekniği ile çalışanlarının kendi işlerini nasıl daha iyi yapabileceklerine dair rapor almayan kurumlarda, en düşük profilli çalışan, patronun kendisidir!
Yazının başında, çay kaşığını ısrarla bardağa koymayan garsonları anlatmıştım ya, onları da küçümsemeyin!
Bir gün, düzenli gittiğim mekandaki garsonlardan biri emekli olmuş, yolda bana rastladı.
“Siz, yıllarca çay kaşığını bardağın yanında istediniz ya, bu çay kaşıkları öyle yerlere giriyor ki, o çok pahalı bulaşık makineleri de olmayınca temizlenmiyor. Önceleri, bir leğenin içine atıyorduk ki, hijyen nedeniyle belediye bunu yasakladı. Sonra tüm çaycıların uyguladığı, en hızlı ve en masrafsız yolu seçtik.
‘Çay bardağındaki kaynamış su ile temas eden çay kaşığı, yaklaşık 1 dakikada temizleniyor!”
Yorum Yazın