Erdem Beliğ Zaman

Erdem Beliğ Zaman


İsmet Paşa!

İsmet Paşa!

Cumhuriyet tarihimizin üzerinde en çok konuşulan iki isminden biridir İsmet İnönü… İki, aynı zamanda hayatında çok önemli yere sahip bir rakamdır da: Cumhuriyet’in ikinci Cumhurbaşkanıdır, ikinci Millî Kahramanıdır, “T.C.” dendiğinde akla gelen ikinci ismidir… Hatta hayatını anlatan en güzel esere, yazarı Şevket Süreyya Aydemir’in koyduğu başlık bile “İkinci Adam”dır… Tüm bunlara rağmen koskoca İsmet Paşa öyle iki cümleyle anlatılıp geçilecek bir şahsiyet değildir! Dolayısıyla gayem, bugün kırk sekizinci vefat yıldönümü olan İsmet Paşa’yı tabii ki anlatmak olamaz… Anmak diyeceğim yalnız anısı dahi şimdinin iki cümlesiyle değil de o noktası gelmeyen Divan Edebiyatı nesrinin iki cümlesiyle ancak ifade edilebilir. Kıymetli okuyucular velhasıl yazımı “değinmek” fiili çerçevesinde algılarlarsa pek bahtiyar kalırım…

Günümüzde Atatürk’e doğrudan dil uzatamayanların karalama tahtası haline getirmek istedikleri İsmet Paşa; ne karalanıp atılacak bir şahsiyettir, ne de “tahta” kelimesinin sıfat olarak yakıştırılabileceği bir kişi… Hayatının ipliği, on altı-on yedi yaşından itibaren memleketin kaderine nakşedilmiş bir kahramandır O… Lâkin her yaptığı ilâhî, her kararı doğru mitolojik bir kahraman zannedilmesin; düşünen, soğukkanlı, temkinli, akılcı, yeri geldi ciddi hatalara da düşebilen bir modern zaman kahramanıdır İsmet İnönü!

Türkiye Cumhuriyet’inin tapu senedi Lozan’da O’nun imzası vardır… Gene Lozan sınırları Hatay’ın anavatana katılmasıyla genişlediğinde başımızdaki isim O’dur… Dünyanın en kanlı savaşı Ⅱ. Cihan Harbi’nden ülkemizi burnu bile kanamadan uzak tutmayı başaran gene İsmet Paşa’dır; içimizdeki savaş çığırtkanlarına ve maceracılara rağmen!

İktidarlığındaki sorumluluğu, muhalefet saffına geçtiğinde de bitmemiştir… Senelerdir kendine karşı biriken kinlerin ateşi arasında Meclis’te yanmama cesaretini ve meydanlarda türlü zorluğa göğsünü gerebilme faziletini gösterebilmiştir… Gerek partisinin gerekse diğer partilerin aşırılıklarını törpüleme vazifesini üzerinde hissetmiş ve bu tür durumlarda ülke menfaati neyi gerektiriyorsa icabını yapmaya çalışmıştır. Elbette ki zaman zaman boşluğa düşmüş ve bunun cezasını da başkalarına yüklemeden bizzat sırtlanmasını bilmiştir. Bazen hata ırmağının akışına kapıldığı da olmuştur…

Bir kere şunu peşinen söylemek lazımdır ki İsmet Paşa bir bürokrattır… Asker hüviyetini bir kenara bırakıp da, tamamen sivil kurallarla örülü bürokrasiye uyum sağlayabilen kişi sayısı bizde bir elin parmaklarına varmazken, İsmet Paşa; altın bir taçla süslediği askerlik kariyerini bırakıp,  harp meydanlarında emri altındakilerin emrinin de emri altındaki bir kişinin Başbakanlığında, Ana muhalefet partisi başkanlığı yapmıştır!

Talihsiz bir askeri darbe neticesinde tekrar demokrasinin teşekkül etmesinde başrolde yer almış; demokrasinin cilvelerinden olan koalisyon hükûmetlerinin ilkini de ülkemizde O kurmuştur! Bu iktidarında yine askeri darbe teşebbüslerini yaşından beklenmeyecek bir kararlılıkla defetmesini bilmiş, sivil demokrasiye geçiş için elinden geleni yapmıştır…

Ve gün geldiğinde, “Ölene kadar!..”, dememiş, en eski evladı Cumhuriyet Halk Partisi’nin başkanlığını; kendisi partinin yönetimine girdiğinde henüz doğmamış olan, vaktiyle çantasını taşıyan bir gence bırakıp, şapkasını alıp gidebilmiştir!

Yanlışlar, yanlışlar ve yanlışlar… Belki de ömrü itibariyle çoğu siyasetçiden çoktur O’nda… İngiliz ve Amerikan antlaşmaları, Varlık Vergisi hep onun devrinde yaşanmış hadiselerdir. Hayatının bu safhalarıyla da yüzleşebileceğini düşündüğünden belki de muhalefet sıralarından kendi devrini dinleyebilmiştir İsmet Paşa… Tüm koğuşturma, yargılanma ihtimallerini göz önüne alabilip rütbesiz bir “tarih” yaşayabilen “tarihî şahsiyet” olabilmiştir! Yanlışı, alkışa tercih edebilmiştir İsmet Paşa…

İsmet İnönü’yü siyasetin kirli nutuklarından, günlük menfaatlerine kul olmuş kalemlerden, irticaın maskesi ardından dökülen sözlerden öğrenecek değiliz. İsmet Paşa’nın millete mâlolmuş ne derece bir kıymet olduğunu halkın gönül telinden dinlemeliyiz. Ülkücü kimliğiyle tanınan Âşık Reyhanî’nin İsmet Paşa’ya yazdığı şu ağıttan dinlemeli:

“Hey koca Türkiye başın sağ olsun,
Yurdun İsmet Paşa aslanı gitti.
Heyhat ki böyle bir kahraman gelsin,
Doldurdu kederle cihanı gitti. …”

Ya da devrinin sola yakın ozanı Âşık Arabî Demir’in yazdığı ağıttan:

“… Aldı Erzurum’u, Kars’ı, İzmir’i,
Boş kalmaz Ata’mın ulusal yeri,
Büyük Paşam öldü bayraklar yarı,
İsmet Paşa toprak oldu yanarım! …”

Dinlemeliyiz ki nasıl farklı fikirlerden insanları bir araya getiren bir şahsiyet olduğunu idrak edelim!.. Şimdi bir siyasetçi söyleyiniz ki ismini duyduğunda zıt fikre sahip bir vatandaş yüzünü ekşitmesin… Yüzünü ekşitmişse iyi günündedir, küfür etmesin!..

Siyaset yapmak zor, hakkıyla siyaset yapmak daha zordur. İsmet Paşa daima daha zorların adamı vasfını üzerinde taşımak zorunda kalmıştır!

Yusuf Ziya Ortaç’ın, Adnan Menderes ile İsmet Paşa’yı mukayese maksadıyla sarfettiği şu sözü ne mühimdir: “İsmet Paşa’nın arkasında İnönü Meydan Muharebesi var, Adnan Menderes’in arkasında Terzi İzzet’in ceketi var!..” . Bu söz Menderes için söylenmiş olsa da altında bir “kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit…”  özü yattığı malumdur. Evet, bugün İsmet Paşa’ya dil uzatanlar lütfen kendilerini bir dakikalığına Yusuf Ziya Bey’in meşhur sözünde Menderes’in yerine koysunlar. Koysunlar ki boşboğazlık etmeden evvel birkaç kez düşünsünler!

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar