Erdem Beliğ Zaman

Erdem Beliğ Zaman


Kahvenizi koyun, Sohbete buyurun!

Kahvenizi koyun, Sohbete buyurun!

Pazar sohbeti: Sabrın sonu selamet mi; yoksa Allah’a emanet mi?

Geçen hafta tam Pazar sohbetini yazıp, gazeteye gönderdim; bir kar yağışı başlamasın mı? Bu doğa olayı kaçmaz dedim. Hemen kardan bahsetmek için, gece saatlerinde televizyon karşısına oturacağıma klavyenin başına oturup bu defa kar konulu “Pazartesiye taşan Pazar sohbeti”  başlıklı bir ikinci sohbet daha yazdım. Çünkü zannetmiştim ki geçen hafta yağan kar aynı zamanda senenin son kar yağışı olacaktı. Sabırsızlığım şöyle dursun; gene karavana bir tahminde bulunmuşum. Geçen hafta üç gün yağdığı yetmiyormuş gibi bu hafta sonu da yağmasın mı bir daha kar? Üç cemre de yanlış yere düştü herhalde…

 Ne dersiniz? Tahminlerimin çoğu tutmadığına göre ben de bir TV kanalında geleceğe yönelik politik analiz yapmayı çoktan hak etmiyor muyum?

***

 O ki sohbetimize böyle başladık, iki konu ister istemez karşımıza çıktı. Sabırsızlıktan mı söz açalım yoksa öngörüsüzlükten mi? Neden ikisi de olumsuz; olumlu bir konudan bahsedelim diyenlere verecek cevabım gene iki soru olacak:

  1. Olumlu mu?
  2. Nerede?

Neyse, hem konuda hem cevapta bu kadar ikilem fazla. En iyisi daha fazla ikiletmeden sabırsızlıktan yana direksiyon kıralım da sohbette biraz yol alalım. Öyle ya, gerek mazide gerek gelecekte bu topraklardan ne kadar kişi geçmişse ve geçecekse hepsinin de hayatının muhakkak uğrayacağı durak sabırdır. “Sabret, sabret..” diye diye geldiğimiz bu ömrü; “sabret sabret..” diye diye tüketmemizse kaderdir.

***

            Atalarımız sabra çok önem vermişlerdir. Atalar sözü lügatini açtığınızda göreceksinizdir ki atalarımız ki sabır konusunda söz söylemekte epey cömerttirler: “Sabır eyle işine, hayır gelsin başına”, “Sabır acıdır, meyvesi tatlıdır.”, “Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı atlas”, “Sabrın sonu selamettir.”.. bu sözlerden sadece birkaçıdır. Bu sohbette irdelemek isteyeceğim sözse, başlıktan da çıkarabileceğiniz üzere, “Sabrın sonu selamettir.” sözü… Acaba sabrın sonu hakikaten atalarımızın dediği gibi selamet midir, yoksa Allah’a emanet midir?

Bu sorunun cevabını bulmak için atalarımızın diğer sözlerine bakıp, tutarlılıklarını ölçmek lazımdır. Ha sabır dedik ya, bir Atalar sözü daha geldi aklıma mesela: “Sabreden derviş, muradına ermiş…”!Memlekette dervişlerin sayısı bir elin parmağını geçmezken atalarımızın: “Sabreden derviş, muradına ermiş…” demesini; kafiyeli söz söylemekten duydukları hazdan başka neyle izah edebiliriz sorarım? Sonuçta, “Sabrın sonu kafiye” sözü ortaya çıkıyor. Şair milletiz, katılınabilir!

***

Sabır ve kafiye demişken aklıma Abdülhak Şinasi Hisar’dan okuduğum bir küçük hikâye geldi: Osmanlı devrinde ismi Safiye olan kadının şiir meraklısı bir kocası varmış. O günlerde şiir kafiyesiz olmaz ya; kafiye hastası adamcağız karısının ismine bir kafiye arar fakat ne kadar düşünse de bulamazmış. Sabretmiş, aylar geçmiş ama yok; bulamamış. Karısını seven adam, kafiyeyi daha fazla sevdiği için şairliğine yedirememiş ve en sonunda ömründen fedakârlık yapmaya, ismine kafiye bulamadığı karısından ayrılmaya karar vermiş. Kadının da canına minnet, böyle şiir meraklısı kocayla bir ömür geçer mi; boşanmışlar. Boşandıktan sonra soğuk evine gelen adam, “Geldi kafiye, gitti Safiye!” demiş!

***

Sabır eskiden âşıkların hissiydi. Âşık, sevgilisini bekler babam beklerdi… Sevgilisi kaçar, o kovalar; sevgilisi bu dünyadan göçer, “Ben de artık yaşayamam!” deyip intihar ederdi… Zalim sevgililer bu zavallı âşıklara gıcık olduklarından mıdır bilinmez; onları süründürmekten sadist bir zevk alırlardı. Dağları delen Ferhat bugün bir otoyol firmasına mühendis olarak girse köşeyi dönebilecekken; o gün Şirin’in peşinde zayi olup gitmiştir… İşin asıl tuhafı ise, aşkta bu sabır edebiyatının yirmi birinci asra kadar gelebilmesidir.

Peki, aşk ve sabır temalı güzel şiirler yok mudur? Vardır elbette. Hayranı bulunduğum şair Yahya Kemal Beyatlı’nın “Güftesiz Beste”şiiri konuya en güzel misallerdendir:

“Sizi dün bekledim o yollarda,
Ki gezindikti bir zaman karda,
Kararan gözlerimle rüzgarda,
Sizi dün bekledim o yollarda!

Sanıyorum unuttunuz adımı;
Dediniz hissedince maksadımı:
“Beni hâlâ bu genç unutmadı mı
Ki bugün bekliyor bu yollarda?”

Nice sevdalılarla sevgililer,
Aşkı yollarda böyle beklediler!
Nice sevdalılar da var ki diler:
Akşam olsun bu kuytu yollarda!”

***

Sabrı sınırlı bir adam köyüne uzak köyün birinden kız sevmiş. İstemiş, huyu bozuk diye vermemişler. Adam kaçırmak istemiş. Kız da adamı fazla tanımadan kaçmaya razı olmuş. Binmiş atına gitmiş kızın köyüne, bindirmiş ata kızla dönüyorlarmış. Bir zaman sonra adam attan inip, atın yularını tutup ilerlemeye başlamış. Bu sırada at huysuzlanıp teklemiş. Adam, “Bir!..” diye bağırıp yularını çekmeye devam etmiş. Bir müddet sonra at gene huysuzlanıp teklemiş. Adam bu sefer, “İki!..” deyip yıları çekmeye devam etmiş. Azıcık yol gidince at yine huysuzlanıp tekleyince adam bu kez bir şey demeden sırtındaki tüfekle atı vurmuş! Atla beraber yere düşen kız adama çıkışmış, “Ne yaptın sen?!”. Adam, “Bir!..” diye bağırıp yola devam etmiş…

***

Bugünse sabır emeklilerle gençlerin hissidir. Birine zam yapılmalı, diğerine iyi bir gelecek hazırlanmalı. Hem de hemen! Haydi, emeklilerin işi nispeten daha kolaydır; çok sıkıntı görmüşlerdir, tecrübelidirler… Geldikleri nokta itibariyle sabra alışkındırlar. Beklerler… Ya gençler ne yapsınlar! O fırtına gibi estikleri yaşlarında onlara, “Bekle yavrum bekle, sabrın sonu selamet!”diyenleri ciddiye alabilirler mi?

Bir de bekleseler acaba gençlikleri kalacak mı, ya da umduklarını bulacaklar mı? Ümit Yaşar Oğuzcan’a göre böyle gelmiş böyle gidecek. Ne diyor taşlamasında:

“Benim halkım kemerini / Sıka gelmiş, sıka gider.
Yüzyıllardır tezeğini / Yaka gelmiş, yaka gider.

En verimli topraklardan / En aydınlık şafaklardan,
Mutluluğa uzaklardan / Baka gelmiş, baka gider.

Hep demişler: Ver oyunu / Düşünmemiş kimse onu,
Siyasiler umudunu / Yaka gelmiş yaka gider.

Ard arda gelen savaşlar / Almış oğullar, kardaşlar,
Gözlerinden kanlı yaşlar / Aka gelmiş, aka gider.

Eller atlı, oysa yaya / O aç kala, eller doya,
Sanırsın ki bu dünyaya / Şaka gelmiş, şaka gider.

Kuru ekmek bulsa kârdır / N’elde, ne avuçta vardır,
Benim halkım yüzyıllardır / Yok’a gelmiş, yok’a gider.”

***

Hepiniz Allah’a emanet, kalınız sağlıcakla… Haftaya Pazar günü yeni bir sohbette görüşmek dileğiyle. Kahve çok pahalandı, bir sonrakine çay içeriz… Yaza daha var; şimdiden umudumuzun üzerine bir bardak soğuk su içip üşütmeyelim.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar