Sabah olmuş.Yataktasın. Kalkıp işe gitmen gerekiyor. Çocukların okul için hazırlanması gerekiyor. Alarm çalıyor, sen erteliyorsun 5 dakika daha diyorsun. Alarm tekrar çalıyor, sen aynı şekilde 5 dakika sonra diyorsun. Uykunu alamamışsın, belki gece bir filme takılmışsın, geç yatmışsın ya da erken bile yatmış olsan bir şekilde sabah o yataktan kalkamıyorsun. Kendini zorlayarak kalktın, yüzün asık, kızgın bir şekilde banyoya giriyorsun, evdekilere söyleniyorsun, paldır küldür hazırlıklar koşturmacalar başladı. Sesler yükseliyor. Çocuklara kızılıyor. Kalksana, çabuk olsana. Kahvaltını etsene emir kipleriyle konuşup ortamı geriyorsun. Her şeye ben mi yetişeceğim diye söylendikçe söyleniyor, eşine saçma şeyler için kızıyor, gergin davranışlarda bulunuyorsun.. Kapılar çarpılıyor ve gün başlıyor.
Bu nasıl bir gün olur sence?
Çocuklar azarlanmış. Eşe kızılmış. Öfke kusulmuş. Yeni başlayan bir günle kavga edilmiş. Aman nasıl da güzel nasıl da huzur dolu bir başlangıç oldu. O gün herkes için nasıl da keyifli ve mutlu geçer ama değil mi? Ne yapıyorsunuz? Ne yapmaya çalışıyorsunuz?
Bunun gibi, belki daha fazlasıyla ya da daha azıyla ama bir şekilde sorun yaratarak yaşanan sabahlara başlayan ya da akşam aynı şekilde eve dönüşlerin olduğu yüzlerce hikaye anlatabilirim.
Sabah suratsız, öfkeli, kızgın uyananlar,perdeleri açma diye bağıranlar, ahh off oram, buram ağrıyor diye söylenerek güne başlayanlar, rüyalarıyla kavga edenler, küsenler, tırnağı kırılsa, çorabı kaçsa, anahtarı kaybetse, çocuk bir şey istese şimdi sırası mı diye bağıranlar sonra da pişmanlık, suçluluk duyup üzülenler ya da bunu hak olarak görüp daha da abartanlar!!!! Hafta içi, hafta sonu aslında hep aynı hikayeler içinde sıkışıp kalıp, kendilerine olan kızgınlıkları için suçlu arama peşinde olanlar!
Dünya sizin etrafınızda dönüyor sanabilirsiniz ama kendinize, ailenize, çevrenize ne yaptığınızın , ne yaşattığınızın, nasıl izler bıraktığınızın farkında mısınız?
O an arkadaşı arasa bir meleğe dönüşen, canım, tatlım diye konuşan kişi evde niye böyle? Sevdiği başka biri annesi, kardeşi arasa hemen şikayete, söylenmeye daha çok başlayıp, o an yaşanan tüm olayları bir nefeste sinirli ve gergin bir şekilde anlatarak öfkesini boşaltan bu kişi, 1 saat sonra işine gittiğinde eğer o da artık yolda başına başka sorunlar getirmezse ( arabası bozulmazsa, yağmurda ıslanmazsa, kötü bir telefon almazsa vs) normale dönmeye başlar. Sonra sinirliydim, geç yattım, kaç kere söylüyorum sabahları bana dokunmayın diye yine üstüme geliyorlar böyle bir sürü bahaneyle yaşadığı ve yaşattığı durumu normalleştirmeye çalışan ne çok insan var.
Siz sevdiklerinize neden acımasızca davranma hakkını kendinizde görüyorsunuz? Bu bir duygusal şiddet uygulama değil mi?Kendinize ne yaptığınızın farkında mısınız?
Arkada bıraktığınız enkazı düşünebiliyor musunuz?
Dışarıdan baksan ne şahane insan dersin. İçine girsen eyvahlar olsun.
Kadın ya da erkek fark etmez, hep aynı hikayeler yeni güne sorun çıkararak başlayıp karşısındaki kişilerin enerjisini emen, onları tüketen insanlar. Bundan beslenen kimlikler.
Siz sabahları bana dokunmayın, gergin oluyorum, benimle mümkünse sabah konuşmayın sinirli oluyorum diyenler sabah, öğlen, akşam, gece farklı kişiliklerin mi oluyor? Değişen ne?
O zaman şu soruyu da soralım.
Arkadaşlarında kaldığında böyle mi oluyorsun? Ailenle olduğunda böyle mi oluyorsun? Bir iş seyahatindeyken iş arkadaşlarınla böyle mi oluyorsun? İşte bu ortamlarda işin ilginci, genellikle kimse kendi seçtiği o ailenin ( eş ve çocuklar) içinde olduğu gibi sinirli, gergin davranmıyor. herkes dünya şahanesi insana dönüşüyor. Sizi çok seven insanlarla aranızdaki sorun ne? Çözülemeyen şey ne?
O zaman diğer soru gelsin. Pardon kim senin sabah gerginliğini iyileştirmek zorunda? Bunu çekmek zorunda gördüğün kişiler kim? Bu sorumluluk kimde? Kime bu ceza?
Sen kendinle olan ilişkinde, hayatla olan ilişkinde, yaptığın seçimlerde, sorumluluk almak yerine suçlu aramayı, başkalarına bedel ödetmeyi ya da bunlardan dolayı onları aslında kendini cezalandırmayı ne zaman bırakmayı düşünüyorsun?
Bu hem kendine, hem eşine, hem çocuklarına yaptığın bir haksızlık değil mi? Sonra hayatın içinde yaşadığın haksızlıkları, para iş kayıplarını sıralarken belki kendine dönüp, ben kime haksızlık yapıyorum diye sorman gerek, ne dersin?
'Ben böyleyim beni böyle kabul edin' diyorsan, ben değişmek istemiyorum, istersem zaten mutlu olurum ama sabahları ne kendimi ,ne de sizi mutlu etmek istemiyorum demenin başka bir kaçış yoludur.Ben bunu yapayım ki siz bana bulaşmayın. Ancak öfkeli ve sinirli olursam benden bir şey istemezsiniz. Beni rahat bırakın. Bütün gün beni nasıl sinirlendirdiğinizi düşünün. Yaşadıklarınızı düşünün. Suçlu gibi karşımda boynunuzu bükün. Böylece her istediğimi size yaptırayım. Hatalı olduğunuzu kabul edin. Çünkü ben haklıyım. Çünkü kaç kere sabahları benim dediğim gibi herkes mum gibi olacak, ses çıkmayacak, her şey benim istediğim gibi o düzende olacak diye sizi uyardım gibi birçok altta yatan mesaj, duygu, öğrenilmiş çaresizlik içinde alışkanlık haline gelen duygu ve davranışlar var. Egolarla yaşanan hayatlarda o çünkü diye başlayan cümleler, bahaneler bitmez.Düşmanı dışarıda arama insanlar aslında kendine, yaşamına, mutluluğa, sevgiye, sevdiklerine düşman diyebiliriz belki de bu durumda.
Peki bu nasıl artarak çoğalıyor? Buna göz yumulduğu için, ses çıkarılmadığı için, alttan alındığı için, bir de çocuklara bile aman çocuğum annen/baban bak sabahları sinirli oluyor şimdi kızdırmayalım diye maalesef çocuklar bile organize edilerek susturulup o öfkeli insan haklı gösterildiği için olabilir mi?
Çocuklara dolaylı olarak ne öğretiliyor dersiniz. Kendine göre değil, başkalarına göre onların mutluluğu için yaşa. Huzur için kendinden yapmak istediklerinden vazgeç. Huzur başkasına göre onun istekleri doğrultusunda yaşadığında olur. Kendinden ver, önce başkaları sonra sen, sen istediğin gibi kafana göre davranamazsın. Belki çocuk sabah şarkılar söyleyerek uyanıyor ama bu bile kabahat olabiliyor. Sessiz olması, susması gerek. Sonra çocuklarınızı dışarıda agresif olduğu için, kavga çıkardığı için ya da sessizliğin içinde, suskun bir şekilde, haklarını savunamadığı için suçlamayın olur mu? Verdiğinizi alıyor, öğreniyor ,örnek olarak sizi görüyor ve onu yaşamaya, hatta yaşatmaya devam ediyor. Küçücük çocukların bile oyuncaklarına bebeklerine nasıl davrandığına bakarsanız ne öğrendiğini de daha iyi görürsünüz.
Şimdi size herkese soruyorum sizce bütün bunlar normal mi? Siz böyle bir evde yaşasanız ne yaparsınız?
Sarhoş olup rezalet çıkaran bir insanın o son kadehi içmeyecektim demesi gibi belki her gün olmasa bile haftanın birkaç günü böyle sinirle, kavga gürültüyle ya da sessiz olup, asık suratla dolaşan kişilerle güne başlamak ister misiniz?
Aynı evin içinde küserek, kızarak, öfkeli davranarak yaşamak niye? Gecesi gündüzü fark etmez. İşine kızıp, eşine çocuklarına çok sinirliyim diye kusamazsın. Geç yatmanın ya da uyku sorununun bedelini, işinde, arkadaşlarında, ailende yaşadığın sorunların bedelini evdekilere ödetemezsin. Kendine, bedenine, hayatına düşman gibi davranıp bundan başkalarını sorumlu tutamazsın.Bütün bunların sorumluluğu sana ait. Ne bunu yap ne de sana yapılmasına izin ver.
Bunu kimden, nereden öğrendin? Kimi kopyalıyorsun? Sesini duyurmayı böyle mi öğrendin? Bana kimse dokunmasın kimse benden bir şey istemesin demenin yolu bu mudur? Konuşmaya iletişime ne oldu? Sorun olan ya da olabilecek şeyleri yönetebilmek varken, yaşadığın ortamlara öfke ve kızgınlık saçmak niye? Yorgunum bana yardımcı olur musunuz demek yerine, sanırım gergin bir gün geçirdim ve dinlenmeye ihtiyacım var acaba televizyonun sesini kısar mısınız demek yerine, kendimle biraz baş başa kalmaya, düşünmeye, sessizliğe ihtiyacım var isteklerini annenle/ babanla bugün çözer misin demek yerine, evde bağırış çığırış içinde yaşamak niye? Kimse kimsenin kum torbası değil. herkes bir yetişkin ve yetişkinler doğru iletişimle, yardım isteyerek, duygularını yönetebilme becerisiyle her şeyi çözebilir. en çocuk musun? ergen misin? Yetişkin misin? Sen kimsin?
Şunu bir düşün...
Aynı şekilde evinde böyle bir durumu yaşayan kişi, bir doktor ve senin hayati bir ameliyatına girecek. Çok öfkeli ve kızgın bir sabaha başlamış ve seni yada çok sevdiğin birini ameliyat edecek. Ne hissedersin? Daha çok strese girmez misin? Korkmaz mısın?
Ya da bir taksi şoförünün arabasına bindiğinde herkesle kavga ediyor, arabayı sinir ve öfkeyle kullanıyor, neredeyse kaza yapacak o zaman ne yaparsın? İnmez misin o arabadan? Uyarmaz mısın bu kişiyi? Hayatında buna neden izin veriyorsun ya da yapıyorsun?
Böyle bir sabaha uyanan öğretmenin, senin çocuğuna haksız yere bağırdığını hayal et, iş yerindeki patronunun anlamsız bir şekilde öfkeyle bağırarak iş yerine girdiğini düşün. Ne hissedersin?
Siz başkalarının kopyası olmak istiyorsanız öfkeli, kızgın, kin ve nefret kusan insanların kopyası olmak yerine başka şekilde iyi hisseden, iyi hissettiren hayatları, iyi ve güzel olan şeyleri kopyalayın ya da örnek alın diyelim.
Biliyor musunuz sabahları gülümseyerek, heyecanla, mutlu uyanan, hayatı, kendini seven, kendine yaşama dost olan insanlarda var. Müzikler çalıp, dans ederek güne başlarlar.Sporla gerginliklerini atarlar. Sorunları olmaz mı olur tabi ki. Yardım isterler. Konuşurlar. Güne nasıl başlarsan öyle devam edeceğini çok iyi bilirler. Kendisine yapılmasını istemediğini ,başkasına yapmazlar. Sevdiklerine değer verirler, sarılırlar. Birbirlerine hayırlı işler dilerler. Çocuklarına kocaman sevgiyle sarılıp bugün çok eğlen diye okula uğurlarlar. Mutlu olmak için, çözüm üretmek için, hayattan keyif alarak yaşamak için var olurlar. Sahte değildirler. Dışarıya başka, içeriye başka bir rol oynamazlar. Neyse o olurlar. Onlar bir ortama girdiğinde ışıklar saçılır, yüzler güler. Huzurla dolar her insan. Böyle insanları kopyalamak örnek almak isterse, denemeye başlamalısın.
Kendine dost olmayı öğrenirsen ailene ve çevrene de gerçek dost olursun. Kendini sevmek için kendine izin verirsen, seni seven insanlara da o sevginin değerine sahip çıkarak davranırsın.
Yaşamının, kendinin, yaptığın tüm seçimlerin ( evlilik, çocuk, iş vs) sorumluluğunu alarak, iletişimin sihirli gücünü kullanarak yaşamak, en huzurlu ve keyif veren yaşam şeklidir. Kişisel sınırlarınızı belirleyin. Bu tip hayatınızda sorun yaratan insanların sizin enerjinizi düşürmesine, sizi üzmesine gününüzü zorlaştırmasına, aile huzurunu bozmasına izin vermeyin. Kırmızı çizgileriniz olsun. Net ve kararlı olun. Başkalarının da kişisel sınırlarını ihlal etmeyin.
Saygı ve sevgiyle, barış içinde çözüm odaklı yaşamak , kendinize ve yaşama dost olmak için kendinize izin verin. Kimse sizin düşmanınız değil. Kimse size karşı değil. Siz de kendinize dost olmayı öğretin, iyi ve şefkatli davranın.
Seçimler size ait. Şunu hep hatırlayın ki kurban rolünden istediğin an çıkabilirsin. Despot rolünü hemen şimdi bırakabilirsin. Sen şu anda kabul ettiğin ve izin verdiğin hayatı yaşıyorsun. Beğenmiyorsan izin verdiğin her şeyi değiştirip yeniden şekillendirebilirsin.
Başkaları ne istiyor değil,
'Ben ne istiyorum?' işte bu soru, hep senin kendine sormana gereken bir soru.
Mutlu olabilirsiniz.Bu bir seçimdir. Gerçekten ister ve seçersen mutlu olmayı hak ettiğini düşünen her insan gibi bunun için ne gerekiyorsa onu yaparsın. Hayatınızı zorlaştırmayın, kolaylaştırın. Gülmek ve eğlenmek en kolayı, en keyiflisi hayatına bu güzellikleri kat ve doyasıya keyifle yaşa. Mutlu ol. Gülümse ve eğlen. Dostlarına davrandığın gibi kendine davran. Özen göster kendine ve çevrene.
Işık ve sevgiyle kalın, hepimize şahane güzellikte, çok eğlenceli ve keyifle geçen, dostluk bilincinde yaşanan bir hafta olsun.
Yorum Yazın