Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu


Kılavuzu karga olanın...

Kılavuzu karga olanın...

Çok değil. Bundan bir yıl önceydi. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad şahsım Cumhurbaşkanının indinde  “katil Esed”di. Bugüne geliyoruz. “Katil Esed” neredeyse “kardeşim Esad” olacak.

Arap Baharı’nda rüzgarların esmeye başladığı 2011 yılından itibaren ne düşler görülmüştü. Hazır, iş Tunus’tan başlamış,  Libya’ya, oradan Suriye’ye sıçramış. Ne güzel. Ben şimdi bölgede bir numarayım. Suriye’de Aleviliğin çıban başı Esad’ı, kurup beslediğim Özgür Suriye Ordusu’yla (ÖSO) devirir, Şam’da Sünni bir iktidar oluşturur, hem de Ortadoğu’da halifeliğimi ilan ederim. Bu iş nasılsa iki haftada biter. Sonra da Şam’a gider, Emevi Camii’nde Cuma namazımı eda ederim. Osmanlı’yı yeniden canlandırırım. Neo-Osmanlı İmparatorluğu’nu kurarım. Ne güzel düşler... Muhteremler sanki “Diriliş Ertuğrul” örneği  dizilerdeki aktörler.

Öte yandan bizim iş dünyası da başka düşler kuruyordu. Özellikle de Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB). Suriye’de iç savaş çıkar. Milyonlarca mülteci gelir. Biz de onları üç kuruş paraya çalıştırır, sendikaymış, ücret artışıymış, sosyal güvenceymiş gibi dertlerden kurtuluruz.

Ama akılda yapılan hesaplar çoğu kez tutmuyor. Hele de yanınızda akıl hocası olarak o zamanki Dışişleri Bakanı (Düşişleri Bakanı diye de okuyabilirsiniz) Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu varsa...

O dönem bu düşleri kurarken  Rusya ve İran’ın, hatta İsrail’in Esad rejiminin düşürülmesine karşı ne pozisyon alacağını hiç düşündünüz mü? Dönem hala Washington’la iyi geçindiğiniz dönemdi. Ankara’da Francis Ricciardone ABD’nin Büyükelçisiydi. Hatırlatırım, Ricciardone Ankara’dan önce ABD’nin Kahire Büyükelçisiyken Mısır’ın iç siyasetiyle çok fazla ilgilendiği için sert eleştirilerin hedefi olmuştu.

Suriye’de Esad rejimini Rusya ve İran’ın desteklediği ayan beyan biliniyordu. Hatta Tartus Limanı’nda Rusya’nın bir deniz üssü kurduğunu sağır sultan bile duymuştu. İsrail’e gelince... Ankara’da önemli mevkideki İsrailli bir diplomatla konuşuyordum. Ona, “Esad rejiminin ÖSO tarafından devrilmesine nasıl bakarsınız?” diye sormuştum. Aldığım cevap:

“Biliyorsunuz, Esad rejimi bize düşman. Biz de Esad rejiminden hiç hoşnut değiliz. Ancak Esad’ın kim ve ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Öte yandan ÖSO dediğiniz bir çapulcu sürüsü. Ne idüğü belli olmayan bir takım insanların kurduğu bir çete. Bu durumda açıktan olmasa da, düşman bellediğimiz Esad’ı destekleriz. Hiç olmazsa onu tanıyoruz.”

Bir başka toplantı. Bu sefer İstanbul Taksim’deki Hilton Oteli’nde. Toplantıyı düzenleyip ben dahil, bir grup gazeteciyi çağıran kişi ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone. Konu Suriye’de Esad rejiminin devrilmesi halinde neler olacağı.

Orada dilimin döndüğü kadar Esad rejiminin devrilmesinin Ortadoğu’yu büyük bir batağa sürükleyeceğini, ÖSO denen çetenin içinde IŞİD elemanlarının çoğunlukta olduğunu, Şam’ın, öyle ya da böyle laik bir yönetime sahip olduğunu, bu yok edilirse bölgeye İhvan, El Nusra gibi şeriatçı grupların hakim olacağını anlatmaya çalışıyorum.  Gazeteciler içinde bir hanım kızımız (daha sonra Osman Kavala’nın başına açılan büyük dertlerin müsebbibi olduğu tescillenmiş, kapağı Washington’a atmıştı) Ricciardone’ye sürekli, “Çok ağırdan alıyorsunuz. Bir an önce Esad’ın devrilmesi lazım,” diyordu. Ricciardone’nin de doğrusu ondan aşağı kalır yeri yoktu. Toplantının bir yerinde şöyle parlak bir cümle edivermişti:”Beşşar Esad’ı, Baba romanında Don Corleone’nin sonradan mafya lideri olan üniversite mezunu oğlu Michael’a benzetiyorum.”

Köprülerin altından çok sular aktı. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Suriye’nin kuzeyine yerleşti. Aynı yörede  küçük de olsa bir Kürt bölgesi ortaya çıktı. Suriye bir kaç parçaya bölündü. Ama nedense hesaplar tutmadı. TSK’nın Suriye’nin kuzeyinde tutunmasının giderek güçleştiği görülüyor. Ülke ekonomisi bu kadar zordayken bir de oraya oluk oluk para dökmek... Öte yandan resmi kayıtlara göre 5 milyon, muhalif kaynaklara göre 10 milyonun üstünde mülteci başa bela olmaya başladı. En son Kayseri olayları... CHP diyor ki: “Ben Esad’la görüşürüm.”

Şahsım Cumhurbaşkanı durur mu? O da atılıyor:”Biz eskiden ailece görüşürdük. Şimdi neden olmasın?” Ama Esad’dan tık yok. Nasıl olsun? Sen ülkemi başıma yıkmaya çalış. Milyonlarca kişiyi mülteci yap. Sonra da benimle barışmak iste. Yok öyle yağma. Esad diyor ki:”Topraklarımdan TSK’yı çek. Sonra bakarız.”

Esas büyük şirketlerin patronlarının söylediklerini duydukça gülmem tutuyor:”Suriyeliler giderse çalıştıracak adam bulamayız.”

Şimdilik vaziyet böyle. 13 yıl sonra gelinen nokta bu. Hatırlatırım. Baş akıl hocası Kuala Lumpur’daki Malezya İslam  Üniversitesi Siyaset Bölümü kurucu ve yöneticisi, “derin stratejist” Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu.

 Sahi, bir de SADAT vardı. Hani 1990’lı yılların ortalarında resmi olarak kadrosuzluktan ama esasta ordu içindeki irticai faaliyetleri nedeniyle TSK’dan gönderilen emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin kurduğu paramiliter SADAT örgütü. TSK içinde Sakallı Adnan olarak adlandırılan Adnan Tanrıverdi’nin SADAT’ı değil miydi “eğit-donat” programı çerçevesinde ÖSO’yu palazlandıran? Acaba ona ne oldu? Sesi soluğu çıkmıyor. Yoksa yer altına inerek durumdan vazife çıkarmayı mı bekliyor?

Kulakları çınlasın. Washington’daki düşünce kuruluşu Center for Strategic and International Studies’in (CSIS) Türkiye program direktörü Bülent Alirıza Davutoğlu ve çevresi için, “Turp gibi sağlam, turp gibi...” derdi. Ah, ah, bayır turpları kırağı yememiş lahanaya döndü. Bana da “Kılavuzu karga olanın burnu pislikten çıkmaz,” demek düşüyor.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar