Çeyrek asırdır, AKP gölgesi altında, giderek batıdan, moderniteden, demokratik değerlerden uzaklaşan, parası pul olan, sorunlar yumağı altında ezilen Türkiye’de bir türlü iktidara “dur diyemeyen” muhalefet, şimdi de için için yanarak, parçalanıp dağılıyor.
-Dünyanın başka bir ülkesinde bu kadar -ben benci- siyasetçi var mıdır?
Diye düşünüyor insan…
Peki bu “için için yanıp, parçalanıp dağılma” süreci acaba sadece muhalefetteki politikacıların “ben benciliği” yüzünden mi oluyor? Yoksa “başka eller” mi var işin içinde? Bu çok önemli bir soru değil mi?
Son günlerde deneyimli diplomat ve CHP’nin bir dönem dış politikaya bakışını biçimlendiren Onur Öymen’in “Baskılara Direnirken” kitabı var elimde… Kitap, neredeyse bütün bu sorulara farklı bir bakış açısıyla yaklaşıyor. O kadar ki, kitapta batının CHP’yi şekillendirmekte, hatta Deniz Baykal’ın kaset komplosu ile CHP’nin başından gitmesi ve yerine Kemal Kılıçdaroğlu’nun getirilmesinde aktif rol oynadığının belgelerini görüyoruz. İşte size Öymen’in kitabından konularla ilgili birkaç alıntı:
——Silk Road Raporu—-
“Deniz Baykal’ın 10 Mayıs 2010 tarihinde istifasına yol açan “kaset komplosu”ndan birkaç ay önce, merkezi İsveç’te bulunan Silk Road Estitüsünün yöneticisi Svaneti Cornell ziyaretime geldi ve hazırladıkları 77 sayfalık bir raporu getirdi. Rapor, “İslam ile Demokrasi arasında çekiştirilen Türkiye” başlığını taşıyordu. Raporda Türkiye’nin iç politikasında yaşanabilecek bir senaryoya yer verilerek şöyle deniliyordu:
-Deniz Baykal istifa etmek zorunda bırakılır, onun yerine Kemal Kılıçdaroğlu genel başkanlığa seçilir. Kılıçdaroğlu parti politikalarını değiştirir ve bunun üzerine Avrupa’daki bazı partiler tarafından desteklenir…”
Onur Öymen, kitabında Baykal’a yönelik kimi suikast ihbarlarından da söz ederek, şu soruyu yöneltiyor:
“Bütün bunların peş peşe gelmesi tesadüf olabilir miydi? CHP’nin ve Genel Başkan Baykal’ın üzerinde kara bulutlar dolaştırılması kimin marifetiydi? Amaç neydi? Bu olup bitenler Baykal’ın liderliğinde CHP’nin izlediği politikalardan rahatsız olanların bir gözdağı verme girişimi miydi?”
——Baykal yerine münasip isim—-
Kitabında daha sonra patlak veren Baykal’la ilgili kaset olayını ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa adaylığını ilginç anekdotlara dayandırarak anlatan Onur Öymen, Amerikan diplomatik yazışmalarına da değiniyor:
“Bu yazışmalardan bazıları Türk iç politikasına yönelik tercihler ve öneriler içermekteydi. Örneğin 2008 yılının Nisan ayında Amerikan Büyükelçiliğinden Washington’daki Dışişleri Bakanlığına gönderilen bir telgrafta genel başkan Baykal’ın eylemleri ve politikaları eleştiriliyor, şöyle deniliyordu:
-Baykal’ın liderliği Türkiye’de çok güçlü derin devletin bütün ipleri elinde tuttuğu iddiasını zayıflatıyor. Baykal’ın uzaklaştırılması ve yerine hiç değilse daha münasip bir liderin iş başına getirilmesi, Erdoğan’ın iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisine karşı askeri ve adli baskılara nazaran daha etkili bir yol olabilir.”
—Hilary Clinton’un telgrafı—
Öymen, kitabında Dışişleri Bakanı sıfatıyla Hilary Clinton’in Ankara’daki ABD Büyükelçiliğine gönderdiği 1 Ocak 2009 tarihli telgrafta yer alan kimi sorulara da yer veriyor:
“CHP Genel Başkanı Baykal’ın partisindeki gücü nedir?
-Parti içinde Baykal’ın liderliğini tehdit edebilecek durumlar var mıdır?
-Baykal’ın grup başkan vekili Kemal Kılıçdaroğlu ile ilişkileri nasıldır?
-Parti liderliği veya Baykal sonrası için başka güvenilir muhtemel adaylar kimlerdir?
—Kılıçdaroğlu’nun gelişi—
Onur Öymen bütün bu gelişmeler sonrasında Baykal’ın istifa ettiğini, Kılıçdaroğlu’nun göreve geldiğini anımsatarak, bu bölümü şu yorumla tamamlıyor:
“Sonuç itibarıyla 2010 yılında CHP’de yaşanan lider ve yönetim değişikliği Türk siyasi hayatında önemli gelişmelere yol açmış ve adım adım rejim değişikliğine giden gelişmelerin önlenmesini güçleştirmiştir.
Zaman içinde CHP’de bir eksen kayması olduğu, partinin ideolojik temellerinden uzaklaştığı kaygısı basının ve kamuoyunun bir bölümünde dile getirilmeye başlanmıştır.”
—Şimdi ne olacak?—
Öymen’in kitabını okurken aklımdan şunlar geçti:
“İçinde yaşadığımız, çok yakından izleyip gözlemlediğimiz bütün bu olayları aslında zamanında yeterince iyi değerlendirememişiz, meğer bütün bu yaşananlar ülkenin ya da CHP’nin kendi iç dinamikleri ile ortaya çıkmamış, bal gibi “dışarının tezgahıyla” olmuş…
-Ee, o halde şimdi yaşananlar ne anlama geliyor?
-Türkiye’yi -olmadı baştan- politikalarıyla içinden çıkılmaz sorunlara sürükleyen AKP iktidarı nasıl oluyor da her şeye rağmen ayakta kalmayı başarıyor?
-Ya muhalefet? Kazanmaya çok yaklaştığı bir anda nasıl tepe taklak olup, iç çekişmeler ve kavgalar yoluyla muhalefet etme görevini bir kenara bırakmak durumunda kalıyor?
-Bugün neden iktidarın hatalı politikalarını tartışmak yerine muhalefeti tartışmaktan kendimizi alamıyoruz?
-Yoksa bütün bunlar da mı “dışarının tezgahı?”
Değerli Filiz Hanım, anlattıklarınızı hep birlikte yaşadık, dolayısıyla tepkinizde haklısınız. Onur Öymen’in kitabında çok dikkat çekici belgeler ve anektodlar var ve yaşananlara farklı bir açıdan yaklaşılmasını da mümkün kılıyor… Pek çok perde arkasına da yer vermiş, bu nedenle konu etmek istedim… Yanıtınıza ve iltifatınıza çok teşekkür ederim♥️?
Değerli Filiz Hanım, sanırım yönetenlerin insafına bırakılan parti ve hatta ülke yönetimlerinde denetimsizlik büyük felaketlere yol açıyor. Onur Öymen’in yaşanmışlıklar ve belgelerden yola çıkarak kaleme aldığı kitap beni çok etkiledi, aynı zamanda karamsarlığa da itti. Şimdi siyasi partilerle ilgili olarak “benim oyumla delegenin oyu bir mi?” Diye düşünmeye başladım. Aysun Kayacı’nın kulakları çınlasın. İltifatınız ve emek verip yazdığınız için teşekkürler. Kaynak Linki = https://www.muhalif.com.tr/makale/kilicdaroglunu-chpnin-basina-kim-getirdi-2522
Onur Öymen’in kitabını hemen Ismarladım. Merakla, öfkeyle, ilgiyle… kısacası karışık duygular içinde okuyacağım. Ama bir soru da ben sormak istiyorum: Deniz Baykal değil mi ilk yol açan? Boşuna mı adama öfke duymam ve içimden bir türlü gelmemesi “Rahmet” bile isteyememem onun için… Hayatımda hiç bir seçimde “Atatürk’ün partisi” diyerek başkasına oy vermediğim , Demokrat Parti seçildiğinde kapısında davul çaldırdıkları ailemizin partisi CHP hangi satılmışlar yüzünden bu hale geldi? O zaman ve şimdi olanları nasıl okuyabiliyoruz? Nursun Erel’in güçlü gazeteciliği ile dikkatlere sunuluyor hepsi. Tanıtım için teşekkürler ama güzel ülkem için içim de ayrıca sızlıyor…