Yaşananları hayretle izlerken pek çok “olamaz” dediğimiz olayın “bal gibi oldurulduğuna!” tanık olmadık mı? Elbette, İstanbul Sözleşmesi denen güvencemizin kaldırılmasından söz ediyorum. Nedir o? Diyorsanız, maddeleri şurada dursun, sözleşmenin adı bile bunu özetliyor:
“Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”(*)
-Peki canlarım, arkadaşlarım, dostlarım, bacılarım, ablalarım, kız kardeşlerim, komşularım, bu -ben yaptım oldu- yaklaşımının aslında “bizleri yok saydığının” farkında değil misiniz?
-Neden?
Diye soruyorsanız, ben de size, “toplumun yarısını oluşturduğumuzu ve bu gücümüzün hafife alınmaması gerektiğini” söylüyorum:
-Ayol, bir kararname ile bizi ve haklarımızı koruyan bu sözleşmeyi feshedebiliyorlarsa, biz de ojeli-kınalı parmaklarımızın bir fiskesi ile onları seçimde bal gibi değiştiremez miyiz?
Bakın size bir önerim var, gelin, “altın günü” yerine bir sohbet günü düzenleyip gelişmeleri konuşalım mı? Zaten altının yanına varılabiliyor mu? Uçmuş gitmiş fiyatı. “Altın yoksa gelmem” diyenlere de, kıyır kıyır peynirli poğaça ile bol tarçınlı-cevizli- elmalı pasta yaptım. Çayımız da demlendi, haydi, kuru kuruya sohbet olmasın, çaylarımız da hazır, buyrun, afiyet şeker olsun.
Ha, ne diyorduk?
Kınalı-ojeli parmaklarımızın bir fiskesi ile yapabileceklerimizi konuşuyorduk.
-Kadın ve erkeğin fıtratında eşitlik yokmuş. E, siz bunu kabullendiniz mi?
-O zaman, kınalı ellerinizle tarlayı sürmeye, sütü sağmaya, bebeğe bakmaya, yemek pişirmeye, evi temizlemeye, dantelden kazandığınız üç beş kuruşu evin reisine vermeye devam... Eh, onun fıtratında yokmuş madem bu işler, gitsin kahvede taş oynasın, kağıt karsın.
-E ne yapsın garibim? İş de bulamadı ki maaşlı? Çiftçilik, hayvancılık artık para getirmiyor, biz sadece evin kilerine koymak, aç kalmamak için tarlada çalışıyoruz.
-Nasıl iş bulacak? İktidar partisinden tanıdık var mı?
-Nerede olsun be ablam? Oğlan, kız ne çilelerimizle okuyup üniversite bitirdiler, KPSS’de yüksek puanlar aldılar ama, sonuç? İkisi de mülakatta elendi.
İşte bunu yaptıranları bir fiske ile gönderelim.
———
Sonra diğer mahalleden! metalik ojeli, pırlanta yüzüklü arkadaşlarım “aman evi boşver, zaten yasaklar yeni kalktı, bir kafeye gidelim” dediler buluştuk, mühendis ama işsiz!garsona seslendik:
-Ay oğlum, ben bir buzlu Caramel Macchiato alayım, kafam yerinde değil de... Sorma cancağızım, bizim kız kocadan ayrılıyor
-Aaaa ne oldu? Ayol daha yeni evli değil mi? Bana da bol köpüklü, sade kahve...
-Şiddet uygulamış kıza. Yavrucak bizden gizlemiş, -milletin diline düşmeyelim- diye. Nafaka, tazminat duruşmaları bitince ayrı ev açacağız. Malum, işi yok, evlenirken çalışmasını istemedi kocası. Kızın üniversite diploması, bildiği diller filan boşa gitti, 30 yaşını da aştı şimdi, iş bulabilmesi çok zor.
-Babası ne diyor peki?
-Ne diyecek, eve uğradığı yok ki, o kadınla beraber... Hele şu tarikatçı sözde doktor yok mu? -İkinci hanımla evlenin- dedi ya, benim kocam iyice zıvanadan çıktı.**
İşte bunu yaptıranları da bir fiske ile gönderelim.
———
Bir kaç gün geçti, kitap sohbetlerinde buluştuğum arkadaşlarımdan biri aradı:
-Yahu sen Feministler kitabı üzerine yazmışsın ama onlara uyulursa, memleket karışır. Malum, -cinsel özgürlüğünüzü ilan edin, yaşlıları huzurevine, çocukları kreşe bırakın, hayatınızı yaşayın- diyorlar.
-Aşkolsun, sen böyle mi anladın bunca, emek verilmiş 880 sayfayı?
-Tam öyle değil ama, gerçekçi bulmadım bazı fikirleri. Kreşler, huzurevleri kaç para haberleri var mı? Bizim maaşlar da malum. Zaten onların (kreşler, huzurevleri) sayısı da yetmiyor ki... Ama takdir etmedim değil, bizim lehimize pek çok yasa değişikliğini başarmışlar, helal olsun.***
Baktım parmağında, kendi tasarımı olan gümüş yüzüğü; düşüncelere dalıp, çevirip duruyor...
-Ama sen neden bu kadar karanlıktasın?
-Sorma, işyerimde korkunç baskı altındayım, daire başkanlığından alıp kızağa çektiler. Sebebi, o yeni atanan genel müdürün bir yakınını yerime getirmesi. Üstelik kadın hiçbir koşulu taşımıyor, doğru dürüst diploması bile yok, bir yatay geçiş uydurup, asla hakkı yokken memuriyete atadılar. En önemli özelliği, kocasının parti il başkanının kardeşi oluşu, bir de o tarikat... Kara çarşafla gelip gidiyor daireye...
-Kara çarşaf mesele değil, belki kafasının içi aydınlıktır, peki mahkemeye başvurmadın mı görevine iade için?
-Başvursam ne olacak? Bütün hakimler savcılar ellerinde...
Bu kez yüzüğünü bırakıp ojesiz parmaklarını çıtlattı teker teker, ağlamaklıydı:
Ayrıca kızıma da çok üzülüyorum. Onca eğitim, masraf, çaba, okul yıllarında kurduğu hayaller, hep boşa çıktı... Defalarca girdiği sınavların hepsini kazansa da, sıra geliyor mülakata dayanıyor, orada eleniyor. Neymiş? Annesi, yani ben muhalif parti üyesiymişim...
İşte buna sebep olanları da bir fiske ile gönderelim...
E, o zaman? Madem kendi kaderimiz, kendi kınalı-ojeli ellerimizde ne duruyoruz?
* https://rm.coe.int/1680462545
** https://tele1.com.tr/iste-gerici-ali-edizerin-atandigi-yeni-hastane-240075/
*** https://t.co/BwUeHlD59m?amp=1
Nursun Erel'in kişisel bloguna buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz
Yorum Yazın