Türkiye’de 1950-60 arası Demokrat Parti (DP) hükümetlerinin Başbakanı Adnan Menderes, ABD’ye çok öykünür, sıklıkla da, “Küçük Amerika olacağız,” derdi. Bu sözlerden kastı ABD’de uygulanan vahşi kapitalist sistemin ülkemizde birebir hayata geçirilmesiydi. Onun dışında, ismi “demokrat” olan partisini demokrasi çizgisine çekmek gibi bir derdi yoktu.
Rahmetli Menderes, Türkiye’nin “Küçük Amerika” haline geldiğini göremeden idam edildi. Çok öykündüğü Amerika’nın “müesses nizam”ının zımni olarak idam fermanını imzaladığını son günlerinde fark edecek, ancak elinden bir şey gelmeyecekti.
Aradan yıllar yıllar geçti. Türkiye’yi “Küçük Amerika”ya dönüştürmek isteyen Başbakanlar gördük. Mesela Süleyman Demirel, mesela Turgut Özal... Ancak onlar pek başarılı olamadılar. Sonuçta, eksikleri, ayıpları da olsa Türkiye’de hukukun üstünlüğü, demokrasi anlayışı, yargı bağımsızlığı hala geçerliydi. Siyaset ve iktidar tek bir adamın iki dudağı arasına bakmıyordu.
Yirminci yüzyılı geride bırakıp 21. Yüzyıla girildiği dönem Türkiye için bir milat oldu. İsminde “adalet” ve “kalkınma” sözcükleri bulunan AKP iktidara geldi. İlk yıllarında bile toplumun büyük kesimine güven vermeyen AKP ve lideri Recep Tayyip Erdoğan 2017 Anayasa değişikliği referandumundan sonra tam bir tek adam yönetimine geçti. Cumhurbaşkanı artık hem yürütme hem yasama hem de yargının hakimiydi. İsmi Adalet ve Kalkınma Partisi olan AKP eliyle Türkiye’de ne adalet kalmıştı ne de kalkınma. Erdoğan’ın ağzından çıkan her sözcük yasa yerine geçiyor, Türkiye Kanun Hükmünde Kararnameler’le (KHK) yönetiliyordu. Parlamento ya da Türkiye Büyük Millet Meclisi, bakanlar kurulu işlevsizleştirilmişti. Bakanlar Kurulu yerini “kabine”ye bıraktı. Kabine üyeleri ya da sözüm ona bakanlar, gerçekte de Erdoğan’ın sekreterleri, Cumhurbaşkanı’nın talimatları dışında iş göremez hale gelmişlerdi. Bakanlar ne zaman kamuoyuna bir açıklama yapmak zorunda kalsalar, “Cumhurbaşkanımız’ın talimatları doğrultusunda” diye söze giriyorlardı.
Tek adam dış politikayı da kendi kafasına göre yönetiyor, diplomasiden çok anlamadığı için sürekli Türkiye’yi oradan oraya savuruyor, ayakkabı kutularından yüz binlerce dolar çıkan birisi büyükelçi atanabiliyordu. Türkiye’nin 1953’ten beri NATO müttefiki olduğunu unutup, NATO’nun tam hasım bloku olan Şanghay Grubu üyeliğine heves ediyordu. Bir başka örnek, Rusya Lideri Vladimir Putin’le sıkı fıkı dostluğunun Batı’yı kaygılandırmasıydı. Bir başkası daha... AB’ye tam üyelik başvurusu orada dururken BRICS’e katılmak için can atmak... Olanları izleyen çok bilmişler, Erdoğan’ın “gayet pragmatist, siyaset ve diplomasi dehası bir kişilik” olduğunu söyleyerek kendisine alkış tutuyorlardı. Erdoğan hatta bir konuşmasında Türkiye’yi şirket olarak görüp şirket gibi yönetmek istediğini de söylemişti. Bir başka başarısı enflasyonu düşürmek uğruna faizleri aşağı çekmesi, “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur,” demesiydi. Çünkü kendisi aynı zamanda çok önemli bir ekonomistti.
Bütün bunlar olurken “Büyük Amerika” yı seçim heyecanı sarmıştı. Demokrat Parti adayı Kamala Harris’le Cumhuriyetçi Parti’nin adayı olan eski Başkan Donald Trump seçimlerde başkanlık için yarışacaklardı. Sonuçta Trump büyük bir farkla Harris’i geride bırakarak ABD’ye yeniden Başkan seçildi.
Trump’ın suç dosyası çok kabarık. Hakkında onlarca dava var. Irza tecavüzden dolandırıcılığa, devletin gizli belgelerini kendi evine kaçırmaya, seçim sonuçlarını hileyle değiştirmeye teşebbüs, seçim sonuçlarını tanımayıp taraftarlarını Kongre’yi basmaya teşvik suçlarından hala yargılanıyor. Bitmedi. Rusya Lideri Vladimir Putin’le işbirliği halinde ABD’nin yörüngesini oynatmaya kadar saya saya bitirilemeyecek kadar suç.
Gariptir, böyle bir kişilik Amerikan halkının teveccühüne mazhar oluyor. Kendisi seçilmekle kalmıyor, Cumhuriyetçi Parti Temsilciler Meclisi ve Senato’da da çoğunluğu ele geçiriyor. ABD Yüksek Mahkemesi üyelerinin çoğu Trump’ın ilk başkanlığı döneminde atadığı yargıçlar. Yani, Trump’ın Ocak 2025’te Cumhurbaşkanlığı yemini edip göreve başlamasıyla ABD’de de tek adam rejimi kuruluyor. Kendisi çekirdekten yetişme işadamı olan Trump da tıpkı Erdoğan gibi ABD’yi dev bir şirket olarak yönetmek istiyor. Yetmiş dört yıl sonra Türkiye Küçük Amerika oldu. Herkesin silahlı gezmesinden, psikopatların işledikleri akıl almaz cinayetlere, uyuşturucu ticareti ve kullanıcılığından, lise çağındaki çocukların ellerinde silah okul basıp öğretmen ve öğrenci öldürmelerine, daha nice alanda tam bir Küçük Amerika olduk. Hatta geçtik. Öyle ya, artık doktor bile dövebiliyoruz! Menderes’in Amerikan rüyası gerçekleşti! Büyük Amerika, Küçük Amerika’ya model olmadı; aksine büyük küçüğü örnek aldı. Merakım büyük küçüğe nasıl şefkat gösterecek? Orada küçük bir sorun var. Trump, başkanlığının ilk döneminde, Rahip Brunson ya da S-400’lerin alımı olaylarında “küçük” ün lideri Erdoğan’ın her canını sıktığında, “Akıllı ol, yoksa sana öyle bir iş ederim ki ekonomin yere çakılır, “mealli mektup göndermiş, hatta Ankara’nın 2.5 milyar dolar ödeyerek girdiği F-35 savaş uçakları programından bir hamlede Türkiye’yi çıkarıvermişti. “Akıllı ol” mektubu New York Manhattan’da Beşinci Cadde üstünde çiçeği burnunda ABD Başkanı’na ait Trump Tower’daki barın özel, camlı bir dolabında sergileniyor. Trump’ın ikinci Başkanlığında “Büyük”le “Küçük” bakalım kardeş kardeş mi geçinecekler yoksa hakaretamiz sözcükler havada mı uçuşacak?
“MY FRIEND TRUMP”
Trump’ın ABD Başkanlık seçmlerinin galibi olduğu açıklanır açıklanmaz onu heyecanla ilk kutlayanlardan birisi de Erdoğan oldu. Hem de İngilizce “My friend Trump” diye söze başlayarak... İyi ki “My friend Don (Donald’ın kısaltılmışı) “ demedi. Aklınıza başka bir şey gelmesin. O kadar fazla samimiyet devlet adamları arasındaki protokole uymaz diye yazdım.
Birisi işadamı, öbürü “ekonomist” abi kardeş bazen sevişip bazen döğüşürken iki damadın arasından su sızmadığı haberleri geliyor. Damatlar kim mi? Erdoğan’ın büyük kızı Esra’nın eşi Berat Albayrak’la, Trump’ın kızı İvanka’nın Yahudi eşi Jared Kushner. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu Kudüs’ü, bütün tepkilere rağmen ülkesinin başkenti ilan ettiğinde ABD’de ona en büyük desteğin verilmesini sağlayan Kushner. Oh ne ala!Abi-kardeş, damatlar... Büyük Amerika-Küçük Amerika. “Amerikan rüyası” gerçek oldu!
Amaaa! Son dakikada bir haber patladı. Amerikan Merkez Bankası diye bildiğimiz Federal Reserve Bank (FED) Başkanı Jerome Powell, Trump kendisini görevden alırsa nasıl bir tutum izleyeceği sorusuna şu cevabı verdi: “Yerimde kalırım. Kanunen Başkan beni görevden alamaz.”
Büyük Amerika kim iktidara gelirse gelsin yerli yerinde duruyor. Demek ki kanun, hukuk hala işliyor. Ya bizde? İki yıl içinde sayısını unuttuğum Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanları tek bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle azledilmişlerdi. Ortadoğu’lu Küçük Amerika olmak böyle bir şey!
Yorum Yazın