Ispartalıların elektrik kesintisi yüzünden günlerdir çektiği eziyeti izlerken siz neler hissettiniz, aynı sıkıntıyı yaşamadınız mı?
Aklınıza hemen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son günlerdeki “Sizin hayatınızda mum vardı, gaz lambası vardı” sözü gelmedi mi? Belki de Ispartalıları düşünüp acı acı gülümsediniz.
Peki 31 Mart 2015 günü yaşanan ve bütün ülkeyi saatlerce karanlığa boğan elektrik kesintisini hatırlıyor musunuz? O gün de tüm ülkede metrosundan tramvayına, trafik lambalarından cep telefonlarına kadar her şey susmuştu da kesintinin nedeni dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu tarafından “terör saldırısı” ihtimaline bağlanmıştı. O teröristler kimdi acaba? 6 yıldır yakalanamadılar da mı Isparta’yı da karanlığa mahkum ettiler?
Yöneticilerimizin tutumu malum, işler düzgün gittiği zaman başarı hep onların, kötü gittiği zaman ise her zaman “dış güçlerin”dir. Üstelik bunun hesabını da kimse kolay kolay soramaz…
Lafla geçiştirilir olaylar, mesela Isparta’nın AKP’li Belediye Başkanı Şükrü Başdeğirmen’in dediği gibi:
“Elektrik kesintisinden başka bir sıkıntımız yok. Aslında ortada çok büyük bir afet olmamasına rağmen bakanlarımızın buraya kadar gelmesi bizleri güçlendirdi. Bize verilen önemi, insana verilen saygıyı ve sevgiyi gösteren bir dirilişti bu. Bundan dolayı da devletimizin bu birimlerine çok teşekkür ediyoruz. Vatandaşımız şunu bilsinki devletimiz çok güçlü. Allah’ın izniyle her türlü sıkıntıyı aşabilecek güçteyiz.” (*)
-Be hey başkan, günlerdir millet karanlıkta, ısınamadılar, yemek yapamadılar, yıkanamadılar, dünyayla iletişimleri kesildi, haberleri izleyemediler, daha ne olmalıydı ortada büyük afet olması için? Diye kendisine sorulabildi mi?
Devlet büyüklerinin “saygı ve sevgi göstermek üzere” Ispartaya gidişi neye yaradı? Büyüklerimiz halkın çektiği eziyeti sinema seyircisi gibi izlemenin ve dayanışma nutukları vermenin ötesinde Ispartalılar için ne yaptılar?
——yasaklar—
İşin ilginç yanı günlerdir yaşanan bu eziyetin “her şeyi güllük gülistanlık gösteren” medyada “tek satır” bile yer almamasıydı.
Zaten AKP yönetiminin işler kötüye gittiği sırada ısrarla başvurduğu en önemli taktik bu değil miydi?
-Gazeteciler gözaltına alınsın, tutuklansın, tutuklu yargılansın, haber yapamaz olsunlar. Buna rağmen yolsuzluklar, kanunsuzluklar, ihmallerle ilgili haber yaptılarsa hemen mahkemeye başvurulsun, haberlerine yasak getirilsin, hatta o mahkemeler karar alıp söz konusu haberlerin linklerini de geçmişe dönük olarak sildirsinler. “128 milyar dolar nerede?” filan gibi afişler indirilsin. Üniversite öğrencilerinin, öğretim üyelerinin protestoları engellensin. Hükümette çatlak filan olmaz, istifa eden bakan damat Berat Albayrak bile olsa (!) haber 72 saat duyurulmasın. Muhalefet partilerinin sözcülerinin meclis kürsüsünde yaptıkları konuşmalar, yasama dokunulmazlığına filan boş verilip soruşturulsun, gerekirse milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılsın, hepsi susturulsun, hatta partileri kapatılsın. Bütün bunlara rağmen görüntüyü biraz kurtarmak için gazetecilerin ellerine soru tutuşturulsun, bakanlara filan sorsunlar, prompter vasıtasıyla önceden hazırlanan cevaplarla gün geçiştirilsin…”
İnanmıyor musunuz? Gazeteciler Cemiyetinin Özgürlük için Basın grubunun 2021 yılına ilişkin raporuna bir göz atın yeter. (**)
Ben bu işin sonunu çok merak ediyorum doğrusu. Bakalım lafla ve yasaklarla bu peynir gemisi nereye kadar yürütülebilecek?
(*) https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/isparta-belediye-baskani-sukru-basdegirmen-konustu-bu-2-3-gunluk-sikinti-bizleri-rahatsiz-etmedi-1905538
(**) https://gc-tr.org/gazeteciler-cemiyeti-2021-yili-oib-raporu-aciklandi/
Yorum Yazın