Yıl 2014,
Şirketi, sevgilimi lütfen ve ısrarla Astana’ya yollamaya çalışıyor, en fazla 3-4 ay sürecek bir proje için. Adını duymuşum ama hayal meyal. Hangi kıtada hangi ülkede? Ben ki en büyük hobisi, masraf kalemi, çalışma amacı seyahat etmek olan biri, sözde coğrafya bilgime güvenirken; Astana neresi cidden? Hiç sakınmadan söyleyeceğim ama o zaman sessizce internette aradım Kazakistan’ın başkenti dedi, Kazakistan hakkında da aslında ne kadar az şey bildiğimi fark ettim.
Sevgilim sonunda şirketin ısrarına dayanamadı ve bana teklif etti, gidebilirim ama sen de benimle gelirsen.
Deli gibi aşığım hiç düşünmeden kabul ettim, soğuk iklim de severim, hem ne kadar kötü olabilir ki?
Sonradan öğrendiğimize göre ülkenin savunma alanında en önemli kişisinin mülkündeki revize için bu ısrarlı davet. Edilen vaatlerden de belli ki yaşayacağımız yer konforlu, imkanları geniş, sevdiğim adamla, bir de iyi bildiğim İngilizce ile “3-4 ay” ne kadar zorlanabilirdim ki?
Oldukça.
,
Daha Ekim’de -10’ları görmüştük bile. İnanılmaz sıkı güvenlik önlemleriyle ve yoğun çalışan sevgilimi şantiyeye yollayıp, 4 ay boyunca hemen her gün delirdim.
Kendilerine göre 2 dil zaten biliyorlar Rusça ve Kazakça. Ne gerek var başka dile değil mi? Nadir sosyalleştim, sokakta ise İngilizce konuşabileceğim biriyle hiç tanışmadım.
Sarhoşluk olabilir belki dozunda ama Kazaklar kadar sarhoş olabilenin dünyada örneği bence yok. Bir kavgada ne hale gelebildiklerine, yere düşene birleşip vurduklarına, yapamayacakları hiç bir şey olmadığına da şahit oldum, tacize de maruz kaldım.
O lüks o şatafat koca koca yollar binalar… sonsuz gibi görünen ama sınırları olan suni bir lüks. Sınırın ardı mı? Maske düşüyor işte orada.
Onu da anlatayım. İlk ay vize sorunu yüzünden sınırı geçmemiz gerekiyordu, en yakın sınır kapısına kara yoluyla gitmemizi önerdiler. Lüks bir araç ile şoför aldı bizi, Astana’nın o şatafatından çıktıktan hemen sonra 8 saat toprak yolda yol aldık. Tesis yok, mola yeri yok, yol yok, tuvaletler slumdog millioner’de çocuğun içine düştüğünün bire bir aynısı!
Makyaj aktı, maske burada tamamen düştü ama kısaca tecrübelerime devam etmek isterim Kazakistan’ın başkenti Astana’dan.
Gençlerin en büyük eğlencesi herhangi bir tünelden geçerken mutlaka korna çalmak. Kuru gürültü. Memlekette Taksi yok, otostop çekeceksin, tanımadığın dilde tanımadığın bir ülkede ‘lisanssız’ bir şahsın arabasıyla ulaşım sağlamak zorundasın. Nece tenge- kaç tenge? ilk öğrendiğim kazakça söz. Öyle Kazakça Türkçeye benziyor gibi de düşünülmesin hiç alakası yok iki dilin birbiriyle. Bir de anlamamak konusunda çok iyiler. 1 harfi yanlış söylediğim için kasanın arkasında işaret ettiğim şeyi alamadım mesela.
Sosyal kelebeğin umutları sönüyor,
Çünkü kimseyle anlaşamıyor, çok çaba sarf edesim de gelmiyordu. Sanat aktivitelerine erişim Kiril alfabesini bilmiyorsan zor. Ne özel ne devlet etkinliklerinin sitelerinde İngilizce yok. Marketlerde de yok, ürünlerde de. Hatta Rusya ya da Çin’den gelen(hemen her şey) ürünlerde İngilizce açıklamanın da üzeri Kazakça etiketle mutlaka kapatılıyor.
Geriye doğru gün saymaya başladım.
Eşim çok yoğun çalışıyor onu darlamak istemiyor ama kendim çok daralıyordum. Şampuan yerine saç kremi almışım, esmer şeker yerine bulgur, pirinç yerine nişasta… ve bunların hepsini alış amacıma uygun kullanarak kötü ya da komik şekilde tecrübe ettim. İkram ettiğim o Mojitonun içinde bir türlü erimeyen şeker var ya o aslında ince bulgurmuş vb…
Haklarını yememek gerek güzel de ağırlandık ama yalnız anlarda hayat duruyordu. Taksi yok, her yer sadece AVM, dışarıda yürümek imkansız Aralık’ta -20’lerde hava. Hasta oluyoruz, buzda kayıp düşüyoruz. Tanıştığımız iyi eğitimli ama ne yazık ki bazıları Türkiye’den yasal olmayan “tatsız” sebeplerle kaçaklar. İyi eğitimliler ama sadece iş konusunda eğitimleri. O muhafazakar bakışlarına karşın yaşadıkları hayat bizlere çok MARJİNAL.
Neresinden tutsam elinde kalan bu memlekette “az yıllık tarihi yapıları da” gezdik elbet. 0’dan Mimari plan harikası bu muhteşem şehirde Bayterek’de Nazarbey’in eline elimi de koydum dileğimi diledim. Aslında bu gibi durumlarda dileğim aynı yere tekrar gelebilmek olur ama o sefer olmamıştı.
Bu lüks ve şatafat şehrinde sınırlardan bahsettim ya işte o sınır eski şehir girişinde başlıyor. Her anlamda. Tanıştığım avukat anlatıyor, siz ülkenizde çok şanslısınız diye. Burada adalet yok, normalde trafik kazasında yaralamaya sebep olmak hapis cezası gerektiriyor ama burada güçlüysen göz altına bile alınmıyorsun, adalet güçsüzlere uygulanıyor!
Resim altı notum: Bir caddede karşılaştığım ve en etkilendiğim anıt. Sebebini, kim olduğunu hala bilmiyorum ama benim anladığım ve sonsuza kadar hatırada tutmak için yeterli sebep: 15 yaşında ölen bir çocuk...
Bataklık kurutulup bir şehir yaratılıyor ama kültür, adalet, eşitlik atlanarak, sınırlar keskin çizilerek. Bir yerde sonsuz lüks bir tarafta ise…
Ülkenin tarihi, zenginliği, Türkiye ile ilişkileri, yatırımları, en iyi eğitimi verdiği için yerel halkın gıpta ile gösterdiği Türk okulu!!! (o zaman FETÖ değiller henüz), gibi konular bu metinde yok çünkü;
Bu bir analiz yada eleştiri yazısı değil sadece gezip gördüğü ve aylarını geçirdiği yerlerde bugün yaşananları, halkın isyanını-hükümetin çaresizliğini, Rusya’dan yardım beklentisini ve karşılığında Rusya’nın taleplerini dehşetle izleyen bendeki anılar sadece.
2022’den 1931’e selam olsun; Barıştır dileğim Yurtta da, cihanda da!
Mutlu yıllar…
Çok ilginç. Gitmiş kadar oldum, kaleminize sağlık.