Erdem Beliğ Zaman

Erdem Beliğ Zaman


Medyanın değirmeninin suyu

Medyanın değirmeninin suyu

Bu haftanın gündemi şüphesiz Kemal Kılıçdaroğlu’nun TV100 kanalında Uğur Dündar’la röportajı esnasında, ekranın altında beliren SADAT reklamıydı… Hadisenin ehemmiyetini vurgulamak için hatırlatmak isterim; sn. Kılıçdaroğlu, SADAT (Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.) isimli paramiliter yapının idaresinin kapısına geçtiğimiz aylarda dayanmış ve bu yapıya dikkatleri çekmişti. Hülasa ana muhalefet partisi genel başkanının hedef gösterdiği bir oluşumun reklamının, üstelik katıldığı bir televizyon programında yapılması tabiatiyle tepki çekti.

Bu durum elbette ki etik değildi. Yaşanan gayriahlâkî durum üzerine kanal yönetimi üç çalışanını işten çıkardı. Yalnız dikkatli kamuoyu biliyordu ki bu durumun müsebbibi o üç çalışan olamazdı. Hemen kanal sahibinin kimliği, bağlantıları araştırıldı ve TV100’ün sahibi Necat Gülseven’in suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı ile bir fotoğrafı ortaya çıktı.

Bir reklam dolayisiyle çıkan hadisenin ucu gene medyaya dayanmıştı.

Medya deyip geçmeyiniz, zira, “medya” ismiyle adlandırılan yapı halk üzerinde o kadar muktedirdir ki; hayatî mevzularda ilerleyen durumun seyrini aksine döndürebileceği gibi iktidarı bile değiştirebilir!

28 Şubat döneminde askerlerin, doğrudan medyaya ve önde gelen gazetecilere “brifing” vermeleri nafile değildi.

Tansu Çiller’in Doğru Yol Partisi’nin başına geçmesi gene medyanın kuvvetiyle başarılmamış mıydı?

Turgut Özal’ı ve Anavatan Partisi’ni yıpratan, Özal ailesinin aleyhinde hemen her gün gazetelere yansıyan haberler değil miydiler?

Medyanın tüm bu gücünün farkında olan iktidarlar ve iktidarı yıpratmak için hiçbir fırsatı kaçırmamakta kararlı muhalifleri daima medya kuvvetini ellerinde tutmak istemişlerdir. Hatta her biri bir medya kanalı (eskiden gazete yahut mecmua) sahibi olmak için gayret göstermişlerdir.

Mesela Ulus, Cumhuriyet Halk Partisi’nin tesirli yayın organıydı. Öyle ki partinin malıydı… Bu yüzden Demokrat Parti devrinde en ağır yaptırımlara maruz kalan müesseselerdendi.

Son Havadis ve sonradan Tercüman,Adalet Partisi’nin kıratının şaha kalkmasında birinci dereceden katkısı olan gazetelerdi…

Muhakkak ki her devirde hem muhalefete hem de iktidara yakın medya kuruluşları olmuştur ve olacaktır da… Dikkat edilmesi gereken husus, bu kadar kuvvetli bir gücün maddî dayanağını oluşturan patronların “hâlis medyacı” olmalarıdır! Öyle ya kasap bir medya patronu düşününüz; sahibi bulunduğu medya organında veganlar lehinde bir haberin yapılmasını hoş karşılar mı?!

Eskiden gazete patronları (bugünün medya patronları), ya aileden bu mesleği miras edinen ya da çekirdekten yetişen gazeteciydiler. Sedat Simavi ve oğulları Erol-Haldun Simavi kardeşler; Yunus Nadi Abalıoğlu ve oğulları Doğan Nadi ve Nadir Nadi beyler; Ebüzziya Tevfik Bey, çocukları Talha ve Velid Ebüzziya, sonraları torunu Ziyad Ebüzziya; Ali Naci Karacan ve oğlu Ercüment Karacan; Yusuf Ziya Ortaç ve oğlu Ergin Ortaç… Bu liste daha epey uzar ve gider…

Hepsinin de birbirinden farklı, kendilerine has siyasi görüşleri mevcuttu. Hatta bu siyasi görüşler yenilenen iktidara göre saf da değiştirirdi. Lâkin hepsinde bir gazetecilik şuuru bulunduğundan gazetecilik hüviyetlerini daima muhafaza etmek suretiyle hayatlarını sürdürmüşlerdir. En zor zamanlarda dahi gazetecilik reflekslerinden uzaklaşmamaya özen göstermişlerdir…

E o vakitler en büyük maddî kaynak iktidarın kontrolünde bulunan tahsisat-i mestureydi. Bugün bilinen adıyla örtülü ödenek… Bir de hükûmete yakın çizgide yayın izleyenlere kâğıt ya ucuza verilir ya da tahsis edilirdi. Örtülü ödenek, bilhassa 1960 Askerî İhtilâli’nden sonra kurulan askerî mahkemede zikredilmiş ve kamuoyunun gündemini meşgul etmişti…

O günlerde gazeteciliğin değirmeninin suyunun en azından çoğunun nereden geldiği belliydi: Doğrudan doğruya devlet!

Zamanla gazetecilik şuuru siyasete fazla geldi ve her yeni iktidar, basını kendi borazanı olarak daha rahat kullanmak adına farklı meslek gruplarından iş insanlarını medyaya soktu… Bir dolu müteahhit, tüccar ve hatta silah kaçakçısı medya patronu oldular…

Eskinin çekirdekten yetişen medya patronları da meydandan çekilince sahne onlara kaldı ve çalıp çalıp söylediler…

Pijamayla Başbakan’ı karşılayanını da gördük; havuzunun altında dolarları stoklayanını da…

Medya gittikçe çetrefilleşen kara ilişkilerin dans arenasına döndü…

Bugün basılı medyanın ehemmiyetini yitirmesiyle dijital medya önem kazandı. Onlarca haber sitesi var… Kıdemli nice gazeteci de bu sitelerde istihdam ediliyor…

TV100 hadisesinden sonra merak ettim; peki bunca değirmene su nereden geliyor? Hiç kimse merak etmiyor mu? Ortada onlarca fon söylentisi dolaşırken hem de…

Yurtdışından gazeteci “fonlanma”sı bizde yeni değildir; birçok solcu hüviyete sahip yazar Sovyetler’den maddî destek görmüştü… Kaddafi fonu denilen İslam çeşnili anti-Amerikancı fondan da epey gerici yazar istifade etmişti… Yetmedi Suudi Arabistan fonu vardı… Bu gazetecilerin isimleri başka bir yazı konusudur çünkü aralarında ilginç isimler mevcuttur…

Bugünün Alman, Amerikan, Çin ve Rus fonları nerelere akmaktadır mesela? Vatanına âşık bir yazar olarak bu ters akan para ilişkileri yüzünden birçok mecrada yazmaktan korkmaktayım… Bu korkuyu gidermek şeffaf devletin ya da şeffaf medyanın vazifesi değil midir? Hadi devleti geçtik; medya onca kuruluşundan biriyle bu karanlığı aydınlatmak için neden uğraşmaz?

Medyanın değirmeninin suyunun nereden geldiği hayati bir meseledir. Çünkü bu değirmenin öğüttüklerini yemekteyiz her öğün…

Yediklerimizin arasına ana muhalefet partisi genel başkanını tehdide varacak reklamlar konarsa bu, hiçbir onurlu yurttaşın boğazından geçmez… Zehirleniriz, bozuluruz… Nitekim tehdit, medenî toplumlarda bulunmayan bir histir!

Bunun için de hayatî ehemmiyet arz eder bu öğünleri hazırlayan kuruluşların menşei; nereden para aldığı…

“Değirmenin suyunun nereden geldiği önemsizdir; mühim olan bu değirmenin öğüttükleridir!”, diye düşünenlerin de bir gün bu değirmende öğütülmeyeceğinin teminatını kim verebilir?

telif

Makale Yorumları

  • hilmi yavuz20-01-2023 01:20

    sevgili beliğ,,siyaset/medya ilişkisinde indirgemeci bir yaklaşım bana doğru görünmedi. medyanın siyaette tek belirleyici gibi gösterılmesi, sosyolojinin mantığına aykırı. sosyal ve elbette siyasal olgularda daima tek değil çok neden sözkonusudur. sadece doğa bilimlerind tek nedenden söz edilir: cisimlerin düşmesnin tek nedenininin genel yerçekimi olması gibi... kısaca, medyaya abartılı bir önem atfetmiş olduğunu düşünüyorum. bir başka mesele de yurt dışından fonlanan gazeteciler olduğu iddiasıdır. isimleri açıklayacapğını söylüyorsun;- min gayri haddin, bunu asla tavsiye etmem! sana açılacak tazminat ve hakaret davalarından endişe ederim. bir küçük -düzeltme: 'dans qrenası' olmaz. o 'dans pisti'dir. sevgiler,selâmlar. tekrar hoş geldin...

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar