Son yaşananları, Sedat Peker imzalı oyunu (*) izlerken ne düşünüyorsunuz? Tam bir kara komedi değil mi sizce? Mafya üyeleri başrolde, koca koca devlet adamları, siyasetçiler ikinci rollerde, gazeteciler ise birer figüran. Oyuncular sahnede bir anda birbirine giriyor, küfürün tehdidin bini bir para... Perde hala açık, koltuklarda seyirci şaşkın... “Burada bir yanlışlık var” diyorum, “gazeteci figüran olmamalıydı” diye düşünüyorum ve aklıma Cüneyt Ağabey geliyor.
Cüneyt Arcayürek, meslekte büyük hayranlık duyduğum bir gazeteciydi... “Haber”, onun kıblesiydi, daha iyi nasıl söylesem bilmiyorum ama haber, damarlarında dolaşan kan gibiydi. Hayranlığım bundandı, çünkü ben de hep öyle hissetmiş, öyle yaşamaya çalışmıştım...
Uzun yıllar aynı ortamda, başkentteydik. Onu ilk tanıdığımda, 12 Eylül sonrasında, Milli Güvenlik Konseyinin bir eğitim bakanının basın toplantısındaydık. Bizim gibi “çömezleri” gönderirlerdi bu türden rutin toplantılara ama koskoca Cüneyt Arcayürek de katılmıştı aramıza. O gün öyle sert söylemlerde bulundu ki, bakana soruları adeta kurşun gibiydi, cüretine hem şaşırmış hem hayranlık duymuştum.
Sonraki yıllarda siyasette Turgut Özal rüzgarı esti, kurduğu ANAP (Anavatan Partisi) ilk başta halk tarafından çok tutuldu, dört eğilimi birleştiriyor, ekonomide cesur çözümler öneriyordu. Demokrasiye dönüş sürecindeki ilk seçimden ANAP herkesi şaşırtarak (çünkü MGK yönetimi kendi kurdurduğu partiyi desteklemişti) zaferle çıktı. Bu başarıyı haberleştirmek ve müstakbel Başbakan Turgut Özal’ın ilk demecini alabilmek için evinin önündeydik, Cüneyt Arcayürek de aramızdaydı. Saatlerce bekledik, sonunda Özallar lütfedip! hepimizi öğlene doğru evin salonuna kabul ettiler... Olağanüstü bir gün olmasına karşın, Semra Özal da “şeffaf sayılabilecek pembe bir gecelikle” salondaydı, buna hepimiz şaşırdık, hatta Cüneyt Bey pek çok yazısında ve yakın siyasi tarihe ışık tutan kitaplarında bu durumu hicvederek dile getirdi ama Semra Özal’ın tarihe geçen sözleri, artık başka bir döneme geçildiğini anlatıyordu:
-Alışırlar, alışırlar...
Sonraları ayyuka çıkan yolsuzluk söylemleri ve Özal’ın “Anayasayı bir kere delmekle birşey olmaz” gibi konuşmaları, hatta Yetim Hüsnü’den (akrabası Hüsnü Doğan’ı tarım bakanı yapmıştı) karısı Semra Özal’a (partisinin İstanbul il başkanı yapmak istemişti) uzanan akraba, eş dost kayırmacı siyaseti halkta düş kırıklığı yarattı.
O sırada ara seçim gündemdeydi, Özal “eğer oyumuz şu oranın altına düşerse istifa ederim” kozunu tekrarlayıp durmuştu, ANAP’ın oyu gerçekten geriledi fakat seçimi kıl payı, ANAP adayları kazandı.
Ertesi gün Turgut Özal’ın basın toplantısına gittiğimizde en arkada baktım, Cüneyt Arcayürek ve Uğur Mumcu oturuyor. Sorularıyla Özal’ı sıkıştırıp durdular ama ANAP lideri, söylediklerini unutmuş, istifa sözünü yutmuş görünüyordu. Salondan çıkarken, Cüneyt Bey, Özal’ın da duyacağı sesle:
-Yahu, bizim hanıma ben bunun onda biri kadar yalan söylesem bugün kapının önüne koyar...
Bir kahkaha kopmuştu salonda...
Mesleğin pek çok aşamasında Cüneyt Beyle karşılaşıp durduk, hatta bir keresinde bir yazısına alınıp kendisine mektup bile göndermiştim,
Sonra bir gün telefonum çaldı:
-Nursun Hanım?
-Buyrun?
Arayan Cüneyt Arcayürek’ti, Cumhuriyet Gazetesinde çalışmaya davet ediyordu, “havalara uçarak” kabul ettim. Cumhuriyet’in Sakarya Caddesindeki Ankara Bürosunda onun şefliğinde 3 yıl geçirdim... Siyasi açıdan fırtınalı yıllardı, Cumhurbaşkanı Turgut Özal aniden ölmüş, Süleyman Demirel “bundan böyle arkama bakmam” diyerek Çankaya Köşküne çıkmış, DYP’de meydanı Tansu Çiller’e bırakmıştı.
Cumhuriyet Ankara Bürosunda ne kadar yazık ki Uğur Mumcu’nun katledilişi de dahil, o kadar çok olayı birlikte yaşadık, takip ettik ve habere dönüştürdük ki yazmaya kalksam sayfalara sığmaz... Hayranlık duyduğum gazeteci Cüneyt Arcayürek’in bürodaki adil, basiretli ve son derece enerjik yönetim tarzı bende hep hayranlık uyandırdı desem özetlemiş olurum...
Ruhu şad olsun.
(*) https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57261890
"https://bennursunerel.blogspot.com/"
Yorum Yazın