Sadık Çelik

Sadık Çelik


Öğretmenin Ölümü ve Eğitimin Son Çığlığı

Öğretmenin Ölümü ve Eğitimin Son Çığlığı

 7 Mayıs'ta Eyüpsultan'da yaşanan trajedi, yalnızca bir öğretmenin yaşamını yitirmesi değil, eğitim sistemimizin, toplumsal yapımızın ve değerlerimizin çöküşü, insanlığımızın can vermesidir aynı zamanda. 

Ülkemizdeki göçmen sorununun ne kadar büyük ve tehlikeli olduğunun, geleceğimizi nasıl tehdit ettiğinin… Dili, toplumu, sosyolojisi, aklı, fikri, medeniyet düzeyi ve eğitimi bizden farklı olan bunca göçmeni sınırlarımızdan kaçak yollarla içeri almanın yol açacağı büyük toplumsal ve demografik sorunların artık kapıda beklemediğinin, içeri girmiş olduğunun göstergesidir. Her gün yabancı asıllı bir göçmenin zanlısı olduğu yeni bir olayla karşılaştığımızın, karşılaşacağımızın işaretidir.

Sınırlarımızdan ellerini kollarını sallayarak geçen Suriyeliler, Afganlar, Afrikalılar ve diğerleri, en başta 100 yıllık Cumhuriyet birikimimize ortak oluyorlar. Yollarımıza, köprülerimize, eğitim sistemimize, sağlık hizmetlerimize... 100 yıllık Cumhuriyet ile de sınırlı değil; tarihi, Tanzimat’a, ıslahat hareketlerine kadar dayanan aydınlanma dönemimize ait bir mirasa, tarihimiz boyunca biriktirdiğimiz değerlere, hiçbir bedel ödemeden ortak oluyorlar. Kazancımıza, kaynaklarımıza, kültürel ve sosyal mirasımıza ortak ettiğimiz bu insanlar, bir yandan da mevcut düzenimizi, sosyal yapımızı, toplumsal bütünlüğümüzü, iç huzurumuzu ve geleceğimizi tehdit ediyor, yaralıyorlar.

Bazıları 250 bin dolar karşılığında resmi olarak vatandaşlık alırken, çoğunluk, “kaçak”, “sığınmacı”, “mülteci” gibi şemsiyeler altında toplumun dokusuna sessizce karışıyor. Bu kişiler, maddi bir karşılık gerekmeden, ülkemizin sunduğu imkanlara ve birikimlere erişiyorlar, bu da uzun vadede ciddi toplumsal sorunlara zemin hazırlıyor.

Göçmenler gönderilmeli diyenleri ırkçı, faşist olarak yaftalıyoruz da geleceğimiz ve itibarımız için canımız pahasına öğretmenlerimize sahip çıktığımız zamanlardan, öğretmenlerimizin can güvenliğinin yabancı uyruklu göçmenlerin merhametine kaldığı zamanlara gelmek nasıl bir acıdır, bunu düşünmüyoruz.

Irak asıllı Y.K.'nın disiplin suçlarıyla dolu geçmişi, hiçbir yerde barınamayıp 1 yılda 3 okul değiştirmesi, bu çürümüşlüğün sadece görünen yüzü. 

Görünmeyen yüzünde ise eğitim sisteminin, toplumsal ahlakın, insanlık değerlerinin çöküşü var.

GEÇMİŞTEN BUGÜNE ÖĞRETMEN

Bizim çocukluğumuzda ilkokulu bitirmek bile büyük bir başarıydı. Müfredat, içerik ve hocaların kalitesi yüksekti. 1960’lı yılların başlarında Artvin/Şavşatlı Hüseyin Keskin isminde çok değerli bir ilkokul öğretmenim vardı benim, Köy Enstitüleri’nden gelme, ışıklar içinde yatsın. Onun yanı sıra, hafızamızda derin izler bırakan bir diğer öğretmenimiz ise Hakkı Aydın Hoca’ydı. O da Köy Enstitülü bir başka kıymetli öğretmenimizdi. Sivas’ın Divriği ilçesine bağlı Sincan Köyü’nden gelen, bilgeliği ve şefkatiyle bizleri büyüten bir isimdi, nurlar içinde uyusun. Her ikisi de, bilgiyle donanmış, hayatı öğreten ve bize yaşam boyu taşıyacağımız değerleri veren öğretmenlerdi.  Bize ilkokul sıralarından itibaren dünya klasiklerini okutmuş, sadece müfredatta yazanları değil, hayatın ta kendisini öğretmek için çabalamışlardı. “Göz odur ki dağın arkasını göre, akıl odur ki başa geleceği bile” inancı rehberliğinde şekillendirmişlerdi, yaşken kolayca eğilen ruhlarımızı. Filozofları tanır, doğayı anlar, insanı bilirdik. Ağaç dikmeyi, arıcılığı, hatta ipek böcekçiliğini öğrenirdik. O hocalar en kıymetlilerimizdi, bize insan olmayı, saygıyı, çalışmayı, emek vermeyi öğretirlerdi.

Okulumuz köyün dışındaydı. Öğretmen lojmanı da dışarıdaydı. Hoca köye gelecek dendiğinde biz çocuklar, hoca bizi ortalıklarda boş görmesin diye oyunlarımızı bırakıp çil yavrusu gibi dağılırdık. Bizi boş boş oyun oynarken ya da ortalıkta dolaşırken görmesin diye. Çünkü “bir işe yaramalı”, daima faydalı işlerle meşgul olmalıydık. Hocamız bizim için öyle kıymetliydi ki… Örnek alınması gereken de oydu, sözü dinlenmesi gereken de, yeri geldiğinde imrenilmesi gereken de.

En güzel giysileri onlar giyer, en güzel yemekleri onlar yerdi. Aydınlık geleceğin mimarlarıydı onlar, kolay iş mi? 

Bugün ise bakıyoruz, öğretmenler geçim derdinde, ikinci bir iş bulma derdinde… Kirasını veremeyen, hayat pahalılığı yüzünden büyükşehirlerden mümkün mertebe kaçan, kaçamasa da şehrin en dış çeperlerinde ev arayan öğretmenler, hatta profesörler… 

En olmayacak işlere imza atan müdürlerin aman beni yakmasın diye, öğrencilikten fersah fersah uzak gençlerin başımı belaya sokmasın diye, karşısında durmaktan kaçınan, çalıyı yan dolaşma, kendine, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” zırhının arkasında yer bulma peşinde olan öğretmenlerimiz…

Marx da böyle düşünmemiş miydi aslında… Özellikle kapitalist toplumlarda, bireylerin yabancılaşma yaşadığını ve bunun toplumsal bilinç ve davranışlar üzerinde derin etkileri olduğunu…

Yabancılaşma, insanların kendi emeklerinden, ürünlerinden, diğer insanlardan ve kendi insan doğalarından kopması anlamına gelir. Bu yabancılaşma, bireylerin toplumsal sorunlara duyarsızlaşmasına ve kendi kişisel çıkarlarını ön planda tutmasına yol açabilir. "Bana ne", "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" gibi tutumlara yönelmesine neden olabilir.

Kendi emekleri üzerinde kontrol sahibi olmadıkları ve kendilerini anlamlı, değerli göremedikleri için toplumsal sorunlara karşı ilgisiz hale gelen bireyler…

Yine Marx'a göre, tarih boyunca egemen sınıf, ekonomik gücünü siyasi iktidara dönüştürmüştür. Bu, feodal beylerden kapitalist burjuvaziye kadar uzanan bir süreçtir. Egemen sınıfın ideolojisi toplumun genel bilincini şekillendirir. Toplumlarda, bireysel çıkarların ön plana çıkması ve kolektif hareketlerin zayıflaması, egemen ideolojinin bir neticesidir. Bu ideoloji, bireyleri toplumsal sorunlara karşı duyarsız hale getirebilir ve kişisel çıkarlarını ön planda tutmalarına neden olabilir.

Tüm bunlar neticesinde elbette, yabacısıyla yerlisiyle, öğretmenine saygı duymayan, ondan alacak pek de bir şeyi olmadığına inanan koca bir nesil ortaya çıkıyor. Terlemeden, zorlanmadan sınıf geçmeyi bekleyen, beleşe alışan ve alıştırılan, iteleyerek sözde okutulan…

Eskiden, ana-babalar çocuklarını öğretmenlere emanet ederken "Eti senin, kemiği benim,” derlerdi. Bu örneği şiddeti savunduğumuz için vermiyoruz; öğretmenlere ne kadar derin bir güven duyulduğunu vurgulamak için söylüyoruz. Yeter ki çocuk okusun, adam olsun diye...

Bugün ise bırakın "Eti senin, kemiği benim" demeyi, öğretmenleri uçan tekmelerle, yumruklarla dövüyorlar, öldürüyorlar. Anne-babalar okulları basıp terör estiriyor. Üstüne üstlük bir de öğretmen veya doktor dövdüğü için kendisiyle gurur duyabiliyor insanlar. Tam bir akıl tutulması…

Eğitim sistemi bitmiş durumda. Sürekli değişen müfredatlar, politikalar… Eğitimi iyileştirmek yerine daha da karmaşık hale getiriyor.

Televizyon programları bile insanları değersizleştirmek üzerine kurgulanmış gibi. Birbirinden absürt programlarla dolu. Sokakta insanlar karnını doyuramıyor, yemek programlarında ne olduğunu bilmediğimiz tarifler eşliğinde insanların birbirini aşağılamasını seyrediyoruz. Aşağılama, insanı kıymetsizleştirme, hor görme, her yerde. Yukarıdan aşağıya, her yerde!

Bizler için hocalarımız kendilerini neredeyse parçalarlardı ama okuyamayan da okumazdı. Şimdi herkese bir şekilde okulu bitirtiyorlar ama durum ortada. Eğitimdeki standartlar ve kalite o kadar düştü, kalburun delikleri o kadar daraltıldı ki, herkes kalburun üstünde kalıyor. Etraf “apartman üniversitesi” ya da “avm üniversitesi” mezunlarıyla dolup taşıyor. Elenen yok.

Peki ama bu durum, hayati öneme sahip meslek gruplarını nasıl etkiliyor? Doktorluk, mühendislik ve öğretmenlik gibi kritik rolleri üstlenmeye namzet olanların, nitelikli eğitimden mahrum kalarak, yetiştirilmeleri mümkün müdür?

Yüzeydeki başarı ilüzyonu, toplumumuz için gerçekte ne anlama geliyor?

Tüm bu sorunlar yığını arasında, haylaz, işe yaramaz, hatta katil gençlerin varlığı şaşırtıcı mı?

KENDİ KENDİNE YETEBİLMENİN KIYMETİNİ BİLEMEDİK

Dünyada bir başöğretmen tarafından kurulan tek ülkeyiz.

İlk günden itibaren ülkenin kalkınmasının, toplumsal sıhhatin ilk ve kaçınılmaz olarak eğitimden geçtiğine inanan bir ülke.

Şimdi ise geleceğimizi emanet ettiğimiz öğretmenleri öldürüyoruz. En iyi ihtimalle onları değersizleştiriyoruz. Tıpkı hayatımızı emanet ettiğimiz sağlık çalışanları gibi… Varlığımızı, ilerlememizi emanet ettiğimiz gerçek bilim insanlarımız gibi. 

Cumhuriyetin 100. yılında aynı bedbaht kaderi paylaşıyor hepsi!

Tarımda kendimize yeten bir ülkeydik eskiden. Şimdi ise ne tarım ne de insan dokusu olarak kendimize yetebiliyoruz. Bu durum özellikle toplumun alt gelir gruplarını oluşturan büyük bir kesimi doğrudan etkiliyor. Halkın yaklaşık yüzde 80'i sağlıklı gıdaya ve ete ulaşamıyor. Et fiyatları adeta ateş pahası, el yakıyor. İngiltere, Almanya ve Fransa'dan daha pahalı et tüketiyoruz; fiyatlar oralardakinin 2-3 katına çıkabiliyor. Örneğin, Londra'da bir markette dana kuşbaşı etin kilosu 6 ila 10 Euro arasında değişirken, Türkiye'de aynı kalitedeki etler minimum 600 liradan başlıyor. Sebze ve meyve fiyatları da benzer şekilde yüksek. Bunun temel nedenlerinden biri, tarım ve hayvancılıkla uğraşacak, bu işlerin inceliklerini bilen insan kumaşımızın giderek azalması. Bu alandaki hafızamızı yitirdik ve bu da toplum olarak gıda güvenliğimizi doğrudan tehdit eder bir hale geldi.

Çobanımızı bile Afganlar arasından bulmaya çalışıyoruz. Suriyelisi, Bangladeşlisi, Afrikalısı...
İşte, Iraklı öğrencinin yaptıkları ortada.
Profesör maaşı veriyoruz, yine de bulamıyoruz çobanımızı. Sadece çobanlık mı? Teknisyenlik, tamircilik, servisçilik, kalfalık, ustalık, demircilik, tornacılık, motor ustalığı... Bunların hepsi kayboluyor. Çırak gelmiyor, herkes "üniversite mezunuyuz" diyor ama nitelik yok. Baştan sona çöküşün tarifi!

Bu çöküş sadece bir alana özgü değil; eğitim sistemimizde meslek sahibi gençler yetiştiremiyoruz. Herkes liselere, özellikle de imam hatip liselerine yöneliyor, yönlendiriliyor; meslek liseleri ise yeterince önemsenmiyor ve sayıları az. Meslek liseleri maalesef bir anlamda İmam hatip liselerine kurban ediliyor. İmam hatip mezunları daha el üstünde tutulurken, meslek okullarına giden gençler daha az değerli görülüyor, daha düşük gelir olanaklarına mahkum kalacakları düşüncesiyle, gençler ve aileleri bu okullardan uzak duruyor. Ancak, demircilik, tornacılık, tesviyecilik, elektrikçilik, otomotiv tamirciliği ve sıhhi tesisatçılık gibi alanlarda gençlerimizi yetiştirmemiz şart. Bu meslek dallarını cazip hale getirmeli ve meslek okullarının imam hatip liseleriyle yarıştırılmaması gerektiğini anlamalıyız.

Ancak, gerçekten ülkemizin ihtiyaç duyduğu mesleklerde nitelikli gençler yetiştiremiyoruz. Bu, sadece bir eğitim meselesi değil, aynı zamanda ulusal bir sürdürülebilirlik meselesidir.

Ülkede yeterince imam hatip mezunu genç var ve bu gençler kamuda yeterince el üstünde tutuluyor. İmam hatip okulları daha avantajlı şekilde yüksek okullara, üniversitelere gitme haklarına sahipken, meslek lisesi mezunları üniversiteye geçişte barajlar ve diğer zorluklarla karşılaşıyor. Bu, onların üniversiteye gitme şanslarını zorlaştırıyor. Bu yüzden çoğu öğrenci, "İmam hatiplerden istediğimiz üniversiteye gidebiliriz" düşüncesiyle meslek liselerine yönelmiyor. Aileler de bu eğilimi destekliyor.

Sonuçta gerçekten ülkemizin ihtiyaç duyduğu mesleklerde nitelikli gençler yetiştiremiyoruz. Bu durum sadece bir eğitim meselesi değil, aynı zamanda ulusal bir sürdürülebilirlik meselesidir.

GELİNEN NOKTADA…

Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren en saygın mesleklerden biri olan öğretmenlik değerini uzun zamandır, büyük bir hızla yitiriyor.

Sapla saman birbirine karışmış durumda. Peki, bu karmaşada sap nasıl samandan ayrılacak? Buğday nasıl çıkarılacak, un nasıl olacak, ekmek nasıl pişirilecek, aş nasıl sofraya gelecek?

İşte Türkiye'nin eğitim manzarasının özeti. Her şey iç içe geçmiş, çözüm yolu ise bir labirente dönüşmüş durumda.

Eğitimde böylesi bir çöküş, toplumun tüm damarlarına sirayet eder. Öğretmenlerin itibarsızlaştırıldığı, eğitimin değersizleştirildiği bir toplumdan ne tür bir gelecek bekleyebiliriz ki?

İbrahim Oktugan’ın anısı, bize bu soruyu her gün sormalı.

Bir ülkenin çöküşü sadece savaş meydanlarında mağlup edilerek, değil, okullarda, eğitimin çöküşüyle de başlar. Eğitimdeki çürüme bir ulusu, en az savaşın yıkıcı etkileri kadar kemirip eritebilir.

Ve bu çürüme, Cumhuriyet’in ve Cumhuriyet devrimlerinin mimarı kadrolar tarafından kurulan bir ana muhalefet partisinin genel başkanlığına seçilen kişi tarafından cübbeli hocaların ziyaret edilmesiyle değil, eğitimin temeline, kök sisteme, toplumu ayakta tutan değerlere sahip çıkarak durdurulabilir. Öğretmenlerin değerini bilmediğimiz, eğitimi ikinci plana attığımız sürece, hiçbir reform bizi kurtaramaz.

Sadık ÇELİK

[email protected] 

telif

Makale Yorumları

  • Ezgi17-05-2024 10:32

    Öğretmenler toplumumuzun temel taşlarıdır. Toplum öğretmene sevgiyi ve saygıyı yitirerek aslında geleceğini kaybediyor.

  • Timur yılmaz16-05-2024 23:49

    Okul eğitimle başlar sonra öğretime gecilir. Baltanın sapı boynuna göre secilmez. Sağlam yaş odunu kesersiniz eğriyse düzeltirsiniz baltaya sap olacak şekilde yontarsınız. Bizleri yontan, işlevselleştiren, birey olmamızı sağlayan öğretmenlerimiz hertürlü saygıya, hörmete layıktırlar. Gecinmek ve barınmakla alakalı sıkıntılardan bahsetmiş yazarımız zenginin kedisine verdiği sütü fakir cocuğuna içiremiyorsa orada adalatten, insan haklarından, eşitlikten demvurmak ülkeyi yüneten güruhlara sempati beslemek, tilkiyle pilan yapıp, kurtla koyunu yiyen, sahibiyle ağıt yakan cobana hak vermek değilde nedir. Gecelim usta cırak meselesine, uzun yıllardır işcilik yapıyorum cırakda oldum ustada, haliyle işimiz ağır, yorucu, sürekli tempo gerektiren, güç isteyen iş. Buralardan hayali yeşertip ileriyi göremeyen gençlerimiz zanaatkar olma heveslerini de yarıda kesmek zorunda kalıyorlar. Memlemet isterim diyen Nazımı koynunda uyutamayan memleket, öğretmenlik yapmış sebahattin aliyi komünist deyip vurduran düzen kırık carklar carpık düzen, ne deyim de ne söyleyim gelecek aydınlık olacak deyip torosların ardından dogacak güneşleri yetiştiren öğretmenlerimiz ellerinizden öpüyoruz... konuyu irdeleyen yazarımız ufak bir sağlık sorunundan dolayı ameliyat oldu kendisine ben ve iş arkadaşlarım adına geçmiş olsun Allah acil şifalar versin diyoruz...

  • KADİM Taşbilek16-05-2024 18:52

    Saygı değer Sadık bey her yazında olduğu gibi yine ülkenin kanayan yarasına parmak basmisiniz Ülkenin ekonomisini ayakta tutan en başta ilkeleridir çok acıdır ki AKP döneminde her bakan değişiminde eğitimin bütün ilkeleriyle oynuyorlar durum böyle olunca güvenlik boşlukları doğuyor herkes kendini kral sanıyor Okullarda terör estiriyor lar bunu önlemenin en öncelikli yolu eğitime önem vermektir Öğrenci Öğretmen arasındaki uzlaşı yi sağlamaktır fakat AKP hükümeti eğitimi yargıyı bitirmek için uğraş veriyor bunun acısını da gariban insanlar çekiyor

  • müslüm16-05-2024 16:47

    Ağzına sağlık sadık abi senin de bahsettiğin gibi eskiden öğretmenin ağırlığı ve değeri vardı şimdi öğrencilerde velilerde saygı duymuyor .İyi bir toplum olmak iyi bireyler yaratmaktan geçiyor iyi bireylerde eğitim ve öğretimle oluyor ama eğitim sistemimiz iyi değil ve herkes rahatlıkla mezun olabiliyor daha güzel bir ülke için öğretmenlere gereken değeri vermeliyiz onlara hakkettiği saygıyı göstermeliyiz

  • Ekrem16-05-2024 16:38

    Kaleminize sağlık.

  • Ayşen Katipoglu16-05-2024 15:16

    Yine çok değerli analiz ve yorumlarını okudum Sadık..Bir başogretmenin kurduğu ulusa hiç yakışmayan eğitimsiz, yozlaşmış, kokuşmuş bir toplum olduk ve daha da kötüsü olacak.. Ulu önderimiz Ataturk'e mebus maaşları ne kadar olmali diye sorulduğunda "öğretmen maaşlarından daha yüksek olmasın" vurgusu hiç yabana atılacak bir cevap değildir. Köy enstitülerinin yokluğu bu günkü yozlaşma ve niteliksizlesmenin başlıca nedenidir bence.. Babasının ışı nedeniyle Finlandiya'da yasayan bir öğrencimin, örnek alınan eğitim sisteminin tamamen köy enstitüleri modeli bir müfredatla okuduğunu öğrendim. Annesinin ifadesine göre fermuar dikmeyi dahi okulda öğretiyorlarmış..Bizim sistemimizi model alan bu ülkeyi artık biz örnek almalıyız diye düşünüyorum.Tabii acilen, vakit kaybetmeden. Demokrafig yapimiz da başlı başına halledilmesi gereken bir konu. Nereden ve nasıl geldikleri belli olmayan, kayıt altına alınmayan bu yabancılar niteliksizlikleriyle ine çıkıyorlar maalesef. Diplomalarının geçerliliği tartişmali . Tabii yeterlilikleri de. Nasıl bir çözüm üretilir? Bunun üzerinde durulmalı.. Gecmis olsun dileklerimle...

  • Gülya16-05-2024 14:01

    Eğitimli olmanın nerdeyse suç olduğu bir döneme denk geldik maalesef .... Lise eğitimin zorunlu olması okumaya gönlü olmayan yada okumaması gereken bir grup kitleyi zorunlu olarak liselerde tutuyor ama maalesef bu okumaması gerekenler yüzünden gerçekten okumak isteyen çocuklar heba oluyor , öğretmenler nitelikli eğitim veremiyor ... Eğitim sistemimiz her yerden uyarı veriyor ... İlk değersizleştirme öğretmenlerden başladı kimse ses çıkartmadı ,toplumda en değerli meslek olarak görülen doktorluğa kadar uzandı....İşimizi yaparken öğretmen , mühendis , doktor öldürülüyoruz... daha İbrahim Otugan hocanın kırkı çıkmadan bu ülkede 25 yaşında , harçlığını çıkarmak için kuryelik yapan üniversiteli Ata Emre hiç tanımadığı bir suç makinası tarafından defalarca bıçaklanarak öldürüldü ....kaleminize sağlık yine toplumsal bir konuyu farklı yönleri ile işlemişsiniz...

  • Galip Çınar16-05-2024 09:55

    400.000 $ a çıkan vatandaşlık hikayesi malesef bu ülkeye çok hesaplar ödetecek.Bir çoğu o paraları değil çok daha cüzi paralara ;inşaatçılar satış yapmış gibi evragi veriyorlar.1kisi alıyor.Kac karısı ,kaç çocugu var acaba.Hepsine vatandaşlık veriyorlar.Kıriter para .Bu yüzden Avrupa hatta Meksika bile bize vize vermiyor.Hatta bu şahıslar Aksaray'da 3-4000$ a Türk kimliği ve Türk pasaportu dahil alabiliyorlar.Bu bir vaaka .Geçen birisi yakalandı on binlerce kimlik ve pasaport yakaladılar.Bu kadar kontrolsüz göçün olduğu gelenlerin çoğunun çocuk olduğu bir ülkede ciddi tedbirler alınmalı.Bu çocukların eğitimlerinin üzerinde hassasiyetle durulmalı.Özellikle Almanya eğitim sisteminde bunu nasıl yapıyorlar.Ama malesef bu tür acı vakaları sadece mülteci çocuklarının yaptığını görmüyoruz.Egitim sistemimiz tam bir kanayan yara.Toplumsal sosyal ve kültürel farklılıklardan doğan sorunlar ,gelir adaletsizliği toplumun altını fazlalıkla oyuyor.İnsallah bu son olur.Saygilarimla

  • [email protected]15-05-2024 23:38

    Yıne güzel sözlerle en güzel anlatımınızı dıle getırmıssınız. Elınıze yüreğinize saglık

  • Serdar15-05-2024 17:37

    Sadık bey öncelikle geçirmiş olduğunuz ameliyattan dolayı geçmiş olsun dileklerimi sunar Sağlığınızı bir kenara bırakıp günümüzün önemli konularının peşini bırakmamak sizin gibi kalemlere yakışır…

  • Cemal Yalçın15-05-2024 17:15

    Bu ülkede yaşıyoruz hayat şartları hiç bu kadar kötü olmamıştı görüşleriniz ve düşünceleriniz takdire şayan tebrik ederim

  • Ayşe Er15-05-2024 15:33

    Ölüm deyince aklımıza canlı bir varlıgın yaşam faaliyetlerinin bittiğini anlarız. Ölüm sadece bu değildir.cumhuriyeti kuran eşi benzeri olmayan büyük insanın size ölmeyi emrediyorum dediği tüyü bitmemiş taze bir neslin can verdiği kanını gübre yaptıgı bu topraklarda tepinen kendine ülkesine hiçbir faydası olmamiş ruhsuz robotların işgalini görememek. Önlem almamaktır. Gerçek ölüm budur. Böyle giderse zombi bir gençliğin doğumuna seyirci kalacagız. Tüm alimler, bilginler, sultanlar komutanlar hepsi bir öğrenciydi bu alemde hayatlarındaki en büyük mucize bir öğretmene sahip olmalarıydı. Öğretmen bir sanatkardır değerli kişilik hamuruna biçim verir ve içimizdeki sevgi jeneratörünü ilk çalıştırandır. Öğretmen geçmişin öğreticisi geleceğin kurucusudur. İçimizdeki benliği ortaya çıkarandır. Geleceği kurtarmaktır iyi bir eğitimle olur. 30 yıllık bir öğretmen olarak can çekişen bir eğitimin içinde kendimi küreksiz bir kayıgı ellerimle suyu iterek kıyıya ulaştırmaya çalışıyor gibi hissediyorum. Yarama parmak bastınız sadık bey sizin gibı insanlar vardır diğerleride uyanacaklardır umut etmek istiyorum sevgilerimle

  • EROL TURK15-05-2024 15:24

    Sadık Bey gerçekten kanayan bir yaraya parmak basmışsınız içim sızlayarak okudum ve İlkokulu bitirdiğim Köyü ve köy enstitüsü'nden yetişmiş öğretmenlerimizi gözümün önüne getirdim Biz de öğretmene saygı ibadet gibiydi şimdi üzülerek yaşayarak öğreniyoruz ki öğretmene saygı değil cennete kadar Varan saldırılar gerçekleşiyor çok üzgünüm

  • Yücel15-05-2024 14:59

    Benim ilk okul ögretmenimi adıda Mustafa Çüldürdü.Adam gibi egitildik.öğretmenizi öldüren,pisik sıgınmacıya,hapisanede gerekli cezalar mahkumlar tarafında verilmeye başlamıştır.Dünyaya geldigine pişman etmişlerdir.

  • Hakan15-05-2024 13:30

    Selamlar Sadık Bey Yazınızı okudum Tebrik Ederim Gayet Başarılı Noktalara Temas etmişsiniz, Lâkin hiç düşündünüz mü!!! Mevcut Polita ve Sistemi yürütenler Tam da bunu istemiyor mu? Ülkeye gelen Göçmenler sistemin ne kadar kokuşmuş ve çürümeye yüz tuttuğunu görmüyor mu!!! Mevcut sistemi getiren kişilerin zihniyetleri Ülkemizi bile isteye nasıl bir bataklık içine sokmaya çalıştıklarını göremiyormuyuz!!!! Kendi Evlatları neden bu kokuşmuş Dünya da hiç bir zaman eğitim bile diyemeyeceğimiz bu kokuşmuş sistemi uygulamazken neden Bu güzel Ülkemiz de uygulanmaya çalışılıyor veya olmadı sil baştan deyip sürekli kokuşmuş ve ucube sistemler dayatıyor diye hiç düşündünüz mü!!!! Gençlik ve Gelecek Nesillere Uyuşturucu Tarım ile uğraşanlara Yuman Sermayeli Bankalar aracılığıyla Kredi verildiğini ve Ülkemizin Tarım Arazileri nin neden ipotek li veya son yıllarda icra yoluyla el değiştirip yabancılara Peşkeş çekildiğini hiç DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ??? Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ün de dediği gibi AKLI HÜR VE VİCDANI HÜR bir toplum yaratmaktan bu kadar Uzak oldukça Malesef daha çok Dramatik olayları yazıp okuyacağız Topluma dayatılan dizi ler eğlence Programları yaşam Stil i veya yaşam tarz ve İkon larına bakarsanız nasıl eğitimsiz kaldığımız, neden eğitimsiz kalmaprogramlarını hem eğitim kurumlarında hem de eğitimsiz kalmamız için yapılan bu bağnaz baskıyı!!! yazılı görsel basında daha net yaşayıp anlayıp görürsünüz!!!! Rahmet ile andığım İlkokul öğretmenim Seyfullah ÖZAYDIN dı bizler ile sohbetini her zaman yapardı bir gün okul da bulunan bir arkadaşımız hakkında çok değerli bir cümlesi bulundu Eğer Eğitim görmek istemiyorsan Topluma yararlı bir birey ol en azından kendine ve çevrene zararın dokunmasın belki senden doğacak nesillere örnek teşkil edersin Bir öğretmen düşünün ki!!! Kişi kendinden kopmuş olsa bile onu Topluma yararlı bir birey olması için hâlâ ona rağmen onunla mücadele ediyor.... Aslında Toplumsal yaşadığımız ağır tramvalar yaşıyoruz Sinan Ateş Konusu Yakındır Cemaat lerin kucağına bırakılması... Sevgilerimle Hakan YILDIZ

  • Hüseyin yılmaz15-05-2024 12:59

    Sadık bey öncelikle toplumdaki olayları gidişatı bütün şeffaflığı ile anlatanınız için teşekkürler ülkemizde öğretmenlerimize doktorlarımıza her daim sahip çıkıyor dertlerini dile getiriyorsunuz sizi yakından tanıyan birisi olarak gençliğinizden beri vermiş olduğunuz mücadeleyi hatta şu anda ayağınızdan rahatsız olmanıza rağmen ciddi bir tedavi sürecinin ortasında bile memleket meseleleri ile bu kadar ilgileniyor olmanız bizleri ve eminim ki öğretmenlerinizi de gururlandırıyordur bir an önce sağlığınıza kavuşmanızı ve toplumu bilgi ve birikiminizle güneş gibi aydınlatmaya devam etmenizi diliyorum Yıldırım toprağa düştüğü vakit toprağı azotlar ve adeta toprağı kudurtur ve yeni Filizler yeni yaşamlar sürekli bu yaşam döngüne girer sizin fikirleriniz de Yıldırım gibi biz gençleri aydınlatıyor ufkumuzu genişletiyor bilinç seviyemizi yükseltiyor ne kadar saygı duysak ne kadar hayranlık beslesek azdır bir an önce sağlığınıza kavuşmanızı niyaz ediyorum sağlıcakla kalın

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar