Bugün içim dışım Maria Callas… (*)
Öteden beri merak ettiğim, üzerine çok okuyup-sürekli dinlediğim, dünyayı sesiyle fetheden lirik soprano Maria Callas. Paris’te “Zaman Kapsülü” (**) ile yaşamını izleme fırsatı çıkınca kaçırır mıyım? Hemen biletimi aldım.
-Pahalı mıydı?
-22 Euro, yani 400 TL civarındaydı, ama değdi, gerçekten içimi dışımı Callas ile donattım.
-E, zaten ayakkabını tamir edip yenisini alma külfetinden kurtulup epey tasarruf etmiştin, başkası olsa Paris’ten bir çift Dior ya da Louboutin almaz mıydı?
-Güldürme beni…12 bin TL gibi bir rakamdan söz ediyorsun. O sivri topukların üstünde leylek gibi sekerek yürüyeyim öyle mi?
-Canım spor ayakkabıları da var
-Aynı delice rakamlara… Beni şimdi meşgul etme Callas günümü anlatıyordum…
“Zaman Kapsülü”ne girmeden önce Maria Callas’ın yıllarını geçirdiği evi görmek için yollara düştüm. Georges Mandel caddesine en yakın metro durağı Rue de la Pompe, 9 nolu hat oradan geçiyor, durakta inip yukarı çıkıyorum. Ohhh, beni harika bir esinti karşılıyor, sağlı sollu yüksek ağaçlarla bezeli caddede yürümek tam bir keyif. Callas’ın içinde yaşayıp öldüğü, yaşamındaki “tek aşkı” olan ünlü armatör Onassis’ten armağan! lüks apartmanı arıyorum…
-A, caddeyi kesen aralıklara da Maria Callas’ın adı verilmiş. Tabelalarda onun ismi var. Ne zarif ve vefalı bir tutum. Sanata ve sanatçıya verilen değer işte…
Aradığım “36 numara” karşımda, ağaçların gölgesinde, balkonlardaki çiçekleriyle pek hoş bir apartman… Girişteki duvara, “Maria Callas burada ölmüştü” tabelası konulmuş. Demek soprano, hüzünle dolu yıllarını burada geçirmişti, hani yardımcısı Bruna ile bütün gününü kağıt oynayıp, şoförü Feruccio’yu sık sık gönderip, “çikolatalı pasta” aldırdığı yıllarını…
-Acaba o çok sevdiği “Toy” (oyuncak) adını verdiği kaniş köpeğini kendisi mi gezdiriyordu caddede?
Callas, aslında 1 yıl gibi bir sürede 48 kilo vermeyi başarmış bir kadın, kimilerine göre 100 kilonun üstünde olduğu yıllarda, kendini “çirkin ve itici” bulur, sahneye yakışmadığını düşünürmüş, kimileri “çiğ biftek-salata” sayesinde bunu başardığını, hatta bu alışkanlıkla bilinçli olarak tenya edindiğini” ileri sürse de azmin elinden hiçbir şeyin kurtulmadığını gösteren bir durum bu.
Yaşam kimi zaman ne kadar acımasız olabiliyor. Callas, “100 yılın sesi” diye anılıyor ama o sesi sadece 42 yaşındayken yitiriyor. Turandot ile veda ediyor onu çılgınca alkışlayan opera tutkunlarına.
Acaba aşk acısı mı neden oluyor sesini yitirmesine? Yoksa sahnede “kuğu gibi süzülme” arzusuyla yanıp tutuşarak verdiği kilolar mı buna yol açıyor?
-Aşk acısı dedin, Onassis’e duyduğu aşk değil mi? Aslında ikisi de Yunan asıllı, ikisi de deli gibi aşık birbirine, ama Onassis tutup aniden Amerika’nın unutulmaz “first lady”si Jacqueline’le evleniveriyor. Bu evliliği acaba egosu mu yaptırıyor ona, ya da tüm dünyaya ve özellikle de ABD’deki karşıtlarına kendini kabul ettirme arzusu mu?
-Onassis hakkında CIA bile rapor tutmuş, ABD ile iş yapmasına engel olmak için… Ama Onassis bu evlilikten hemen pişman olup kısa süre sonra Callas’ın kapısına dayanmış…
-Evet, dakikalarca binanın kapısında bir aşağı bir yukarı yürümüş de Callas içeri almamış, sonunda yardımcısının ricasıyla yukarı çıkabilmiş, sevdiği kadına ilk cümlesi de “evliliğim bir hataydı” olmuş…
Gerçekten çok eziyetli bir yaşam Callas’ınki. Bir röportajda gazeteci soruyor, “evlenip çoluk çocuğa karışmak istemez miydiniz?” yanıtı, “evet kadınlardan hep bu beklenir, belki ben de isterdim ama kader diye bir şey var, kader bana bu kariyeri çizdi” oluyor.
“İtalyan yönetmen Pasolini, 1969 yılında Göreme’de çekeceği Medea (***) filmi için Maria Callas’ı bu sözlerini duyup da mı seçmişti?” Diye düşünüyorum. Gerçi Medea, aşk uğruna sevdiğini değil çocuklarını öldürüyor ama…
İşte aklımda hep Callas, bu kez fuar merkezine (Parc des Exposition) gitmek üzere yola çıkıyorum. “Zaman Kapsülü”ne girip, lirik sopranoyu izleyeceğim için çok heyecanlıyım…
Paris, Haziran ortalarında bile olağanüstü sıcak, neyse ki yine metro, bu kez Concord’da hat değiştirip, Porte de Versailles’da iner inmez, çarpıyor hava…Koşar adım, fuar merkezinin bitmek tükenmek bilmeyen merdivenlerini tırmanarak “Zaman Kapsülü”ne ulaşmaya çabalıyorum, işte gösterinin yapılacağı pavyonun duvarında, Maria karşımda duruyor, sıcaktan o da belli ki çok rahatsız, duvardaki posterinde haykırıyor, ben de öyle…
Karanlık kapsüle giriyorum, ohhh serinlik ferahlatıyor. Yumurta şeklindeki salonu 360 derece, çepeçevre dolanan perdede birazdan “O” sahne alacak. Tek sorun muşamba benzeri bir örtüyle kaplı salonda sandalye bulunmaması, yani gösterimi yerde oturarak izleyeceğiz… Daha gösterim başlamadan oturmaktan yoruluyoruz, çantamızı, hatta ayakkabılarımızı çıkarıp başımızın altına yastık yapıyor, uzanarak Callas’ı bekliyoruz…
Tüm ışıklar karartılıyor, nefesimizi tutuyoruz, Callas, birazdan Casta Diva (****) ile çevremizi saran dev ekranlarda karşımıza geliyor, iyice devleşiyor… Bir saat süren rüya gibi gösterimde Maria Callas hepimizi büyülüyor, yaşamından farklı sahnelerle, rol aldığı operalardan seçilmiş muhteşem aryalarıyla hayranlıktan hayranlığa sürükleniyoruz…
Sonunda Callas bizlerle vedalaşıyor, sahne kararıyor…
“Keşke gitmeseydi” diyorum… Şimdi tek sorun uzandığımız yerden kalkabilmek…
-Amann, heryerimiz tutulmuş… Zorla da olsa kalktık ama, 38 derecelik sıcağa ve göz kamaştıran güneş ışıklarına çıkmak nasıl olacak?
“Zaman Kapsülü” bizi şöyle serin bir yerlere götürüp bırakamaz mıydı acaba?
(*) https://www.maria-callas.com/en/
(***)medea pasolini watch online
(****) https://youtu.be/B-9IvuEkreI
Yorum Yazın