“Henüz doğmamışlara, farklılaşmamış tüm masum hiçlik tutamlarına sesleniyorum:
Savulun, hayat geliyor!” Kurt Vonnegut
Kuşku ve öfke ile imtihan edilen bir çağda, korku ve şiddetle büyütülen, ağır taşlara dönüşmüş insanlar. Hareketli bedenler, hareketsiz ruhlar…
Herkes sadece bir sonraki günü bekliyor. Hiçbir şeyin olmadığı bir günde, hiçbir şeyin olmayacağı diğer güne evinde uyanmayı ummaktan başka bir derdi kalmayan koca bir kalabalık. Herkes kendi günahına binip evine dönüyor.
Artık dokunmak yasak! Sarılmak, öpüşmek, el ele tutuşmak, bir arada olmak hepsi yasak!
İşte bu hareketsizliğin içinde, birbirini eriten mumlar gibi, sanal dünyanın görkemiyle birbirine sarılan ruhlar, tarihe insanlığın sessiz kabusunu işliyor.
Artık kimsenin kimseye değmiyor gözü, kimsenin kimsede yok hesabı. Unutulmuş eşyalar gibi herkes. Müstakil yaralar ile tek kişilik iyi döşenmiş hücrelerde yeni yüzyılın sahte atlasına bakıp mecaz dostluklar, elli kelimelik Türkçe, dilbilgisi yerine kibir… Herkes kendi zehri ile korunuyor artık.
Oysa iri gözlü çocuk – dün parkta- içine içine bakıyor insanın. Çocukların umuda inadı da olmasa…
Bunca sessiz bir Dünya’da çok sesli bir çığlık gibi bakmak, rüzgâra karşı şarkı söylemek, kendi sesini yutmak yeniden ve yeniden devam etmek yine de… Başka neyimiz var!
Evet ya! Şüphesiz hayatta kalmaya çalışıyoruz, hayatta olmayı unutarak. Oysa bu durum varlık içinden koca bir hiçlik çıkarır. Soruların, istemenin, umut etmenin yok olduğu, biçimi olmayan akışkan ruhlar, yabancılaşma, yalnızlık hissi, bulantılar…
İçine düştüğünüz hiçlik sizi tehlikeli ve kaygan bir evrende düşünsüzlük ve hissizlik duygusu ile kendinize bile yabancılaşacağınız bir zerreye dönüştürür.
Yine de iri gözlü çocuk – dün parkta- içine içine bakıyor insanın.
Hayatta bazen bütün seçenekler doğru ya da yanlış gibi görünür.
Oysa doğru da yanlış da bakanların değil, görenlerin zihninde ve yüreğinde zekâ ve sezgi ile tanımlanır.
Bazen bütün koşullar hazır gibidir. Üstelik henüz ortada hiçbir şey yokken. Bazen bütün bildikleriniz birbirine karışır, kim bilir belki de yanlışlar daha gerçek, gerçekler zaten yanlıştır.
İşte o zaman hiçlik iyidir! Eğer siz onun evrenine ulaşacaksanız.
Onun evreni gerçeklik yanılsamasının diğer tarafı, öteki yüzüdür çünkü…
Yokluktan yeni ve büyük bir çoğulluk yaratmasıdır insanın.
Yüceltilen, teslim olunan, altına saklanılan, sığınılan her şeyi tepe taklak edip, henüz tadılmamış bir özgürlüğe varıp, bencilliği arzulamadan, kendine dönme savaşıdır.
En aşağıya inip oradan daha büyük bir ivmeye varabilme gücüdür. Güçsüzlükten güç, duygusuzluktan duygu, yokluktan zenginlik yaratabilme becerisidir.
Toplamda ne varsa, verili bütün değerleri parçalayıp yeniden kurmak, yapay evrenin dışına çıkıp kendi sınırlarını yeniden tanımlamaktır.
Hiçlik içine düşülen bir kuyu değil, aksine varılan bir biçim ya da biçimsizlikse oradan öznenin de yaşamın da ta kendisi çıkacaktır.
Bu kâbus ve hareketsizlik içinde, kendinizi henüz doğmamış bir bebek gibi yeniden tanımlayın ve yarın sabaha öyle uyanın. Hiç’e uyanın. Göreceksiniz o hiçlikte ne büyük çokluk var.
Pes etmek yok!
Keyifle okudugum bir yaziydi. Tasvirler ustalikla yapilmis. Sorun cok guzel tesbit edilmis. Çözüm sunulmus (hiçlik). Ancak 2. yazinin yazilmasi ihtiyaci hasil olmus ki hiclik e nasil ulasilacaginin cozumlemesi de yapilabilsin. Bu konunun yazi dizisi olmaya ihtiyaci var diyerek fikrimi soylemis olayim ve yazarımızı yurekten tebrik edeyim.
Anne olduğum için değil gerçekten çok güzel olmuş