Sevgili okurlarım, bu haftaki yazımı Amerikalılar içki yasağını anayasaya bile koyduktan sonra nasıl vazgeçtiler konusuna ayırmayı planlamıştım, fakat ülkede meydana gelen iç olaylar ve bunların dış bağlantıları ve her gün ekonomi, iç siyaset haberleri ile dolu medyadaki haberler beni strateji konusuna yöneltti.
1980’li yıllardan beri lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde hepsi de yurt dışında kurulu değişik üniversitelerde strateji dersleri veririm. Ayrıca tamamen strateji konularını kapsayan bilimsel bir derginin de genel yayın müdürlüğünü yaptım uzun yıllar.
Strateji uzun vadeli bir hedef saptamak ve o hedefe ulaşabilmek için tüm kaynakları seferber etmek, bunun için de gereken taktikler-kısa dönemli kararlar alıp, amaca belirlenen zamanda erişmeyi anlatan bir düşünce ve eylem sistemidir.
Stratejide hedef tam belirlenmeden yapılırsa, yani yolun sonunda neye ulaşacağını bilmezsen yapacağın şeyler ancak kısa dönemli, seni amaca ulaştırmayacak, tam tersine seni mağlubiyete götürecek kuru gürültüye benzer. Sorunun temeline inmeden, sorunun nedenlerini öğrenmeden seçilecek hedefler de gerçeklerden uzak, ulaşılma imkanı olmayan hayal olarak kalırlar.
O halde strateji-yani uzun vadede ulaşılacak yeri iyi saptamayı gerektirir. Bunun yapmadan önce de bir durum muhakemesi dediğimiz-iç ve dıştan gelecek tehditleri, güçlü ve güçsüz yanlarımızı, elimizdeki kaynakları-insan-teknoloji-parasal- ve içte ve dışta bizi güçlü kılacak varlıklarımızı göz önüne getirerek kendimize gerçekçi bir hedef seçmemiz gerekir. Biz buna kısaca; Güçlülük-Zayıflık-Tehdit ve Fırsat analizi diyoruz.
Dünyada ve Türkiye’de gerek iç ve gerekse dış politikasından sorumlu olan bazı siyasetçilerde kanımca genel bir zayıflık ve eksiklik olarak ortaya çıkan özellikler şunlardır:
1-Gerçeklerden uzak olmak, ideolojik saplantı,
2-Sonunu hesaplamadan harekete geçmek,
3-Strateji olmadan taktiklerle zaman harcamak,
4-Kendilerine aşırı güven ki, bu bir anlamda yetersizliktir,
5-Geleceği geçmişin bir tekrarı gibi düşünen linear çizgi mantığı, ki bu da gene yeteneksizlik, bilgisizlik ve kazanım yokluğunu ifade eder çoğu kere.
Oysa strateji konusunda Atalarımızdan gelen su cümle akıldan çıkmamalı: “Olmadık olmaz”. Stratejide her taktikten sonraki her hareket, her olasılık hesaba katılıp onlardan gelebilecek muhtemel tehdit ve tehlikeler için önleyici tedbirler alınmalıdır ve bir satranç oyuncusu titizliği ile hesap yapıp önceden saptanan hedefe doğru yol almalıdır.
Bizde ve bazı ülkelerdeki başka politikacıların bu konulardaki eksiklikleri “kanseri” anlamadan ağrıyı aspirinle tedavi etmeye benzer. Yani alınan önlemler “palyatif” olur, sorunu çözmek yerine yeni sorunlar yaratır.
Stratejide bazen hedef değiştirmek ve hedefi “revize” etmek gerekebilir, değişen koşullar hedefte de yeni ayarlamalar yaptırabilir, ama bütün bunların birbirleri ile tutarlı olması gerekir.
Stratejide bilinmesi gereken bir başka önemli husus da zaman olgusudur. Stratejik hedefe ulaşmak için atılan her adımdan ve uygulanan her taktikten sonra durum değerlendirmesi yapılmalı, katedilen mesafe hedefe yaklaştırıyor mu, yoksa uzaklaştırıyor mu? Konusu ciddi olarak ele alınmalı ve gerekirse stratejik hedef ölçülebilecek, değerlendirilebilecek kısa vadeli hedeflere bölünebilir ki bunların toplamı bizi hedefe ulaştırabilir.
Stratejide bir başka önemli konu da “Acaba?” sorusunu sorabilmektir. Acaba hedef doğru seçilmiş midir? Acaba planlar uygulanabilecek midir? Acaba bu planlara ve taktiklere karşı doğabilecek tehdit ve tehlikeler yeterince hesaba katılmış, her türlü olasılık hesap edilip her biri için özel taktikler geliştirilmiş midir?
Okudum hocam kaleminize sağlık.