Emel Seçen

Emel Seçen


POLVO'nun çocukluk düşleri

POLVO'nun çocukluk düşleri

Bazı yaratım gücüne sahip kişiler / sanatçı olarak adlandırılmakta olan, yaptıkları ya da ürettikleri eserler üzerinde, kenara geçer onlarda yeni keşif, görüş ve merak uyandıracak diğerlerinin gözlemlerini izlerler.

Çağdaş Sanatçı olarak POLVO’da bunu görmek imkansız. Elektriği, sık sık kesilen, kaldırımları ve trafiği İstanbul’dan hakkını yeterince almış, Teşvikiye’de, ilkini basın ön gösterim (malumunuz esas alanım sinema eleştirmenliği) nedeni ile katılamadığım güzel eserlerine bu kez bulunmak nail oldu. İyi ki de oldu, henüz lisede yetenekli öğrencilerin parlamasında; bir öğretici abla-ağabey olarak tıpkı Ülkü Ayvaz ağabeyimden aldığım el gibi önceliğim kendi lisem sonrası Vatan Anadolu Lisesinde okumakta olan ve birlikte başarılara imza attığımız oldukça renkli ve yetenekli Deniz Ceylan ile tam 11 yıl sonra karşılaştık. O dizi - film, reklam, müzik, senaryo ve dublaj alanında çalışmalarını sürdürüyor. Artık lise öğrencisi değil bir Yönetmen. Meğerse Polvo’nun daha önce yaptığı iş reklam sektöründen karşılaşıyor ve çalışmışlıkları varmış.

Elektrikler’in kesildiği ve “ne yapsak” diye düşündüklerinin peşi sıra, ilk giren ve bayağı erken gelen ziyaretçi olarak hem daha fazla sohbet edebilme imkanı bulabildim. Hem bu eserlerin sürecini ve yapı taşını oluşturan, hepimizin özü-çocukluğumuz ve bir kitabın bu ortamı oluşturmasındaki etkene gelebildik.

Neyse ki benimle gelen elektrikler, ilerleyen saatlerde tekrar kesilse de biz Polvo ile oldukça geniş kapsamlı bir sohbet gerçekleştirdik.

Enerjisi yüksek, samimi, mütevazi, beni İzmir-Karşıyaka sahil ve dondurmacısına götüren hikayede, serginin ana başlığını oluşturan –Why So? Childhood Memories- başlığı altında; soru sormaya erken başlayan, henüz çocuk yaşlarda, Mılan Kundera’nın “Var olmanın dayanılmaz hafifliği ”ni okumakla kalmayıp, benim bugünlerimin temeli edebiyata duyduğum tutkudur, derken aslında siyaset bilimi, sosyoloji ve felsefe ile genç yaşını çok erken harmanlamış. O yüzden ilk başta bahsettiğim ne bir üstencilik, ne de ego taşması var. Hatta “Evet, elbette eserlerim beğenilsin istiyorum. Sanat severlerin görüşleri elbette önemli ama illâ da beğenilsin ya da kaç kişi beğendi kaygısı taşımıyorum. Kalıplar üzerinden ilerlemeyi sevmiyorum” diyor ve ben ekliyorum, o zaman kitap okumak sizi siz yaptı ve keşfetme duygunuz, varoluş kalıbınızı oluşturmaya başladı, diyerek devam ediyorum.

Polvo: Aynen bu şekilde oldu. Aslında ben Edebiyat alanına yönlendirildim ve iyi ki de öyle olmuş. Yoksa bir gün Karşıyaka’da, Engin Geçtan’n, İnsan Olmak, kitabını okurken aniden beni çocukluğumdaki ana götürdü. Ben, dondurma istemiştim annem almamıştı. Tüm hikâye böyle başladı. Çünkü o çocuklukta hız ve yetişme yoktur. Biz, benliğimizi yitirdik şehirlerde. Kaybolduk, daha doğrusu kaybettirildik. Dikkat çekmek istediğim sosyal bariyerler ve buna bağlı olarak da toplumsal kişilere odaklanmayı başarabilmek. Dondurma heykelleri, sanatsal yolculuğumda kapıyı aralayan kısım ve bundan sonrası için mevcut projeler üretmeye devam ediyorum”

-Peki, yine bronz ve aynı tarz heykeller ile aynı koleksiyon şeklinde mi olacak?

Polvo, süprizli ama benzeş de.

Yurt içinde ve yurt dışında çeşitli sergilerde övgü ile bahsedilen Polvo’nun heykellerinin temelini çocukluk oluşturunca, kaçınılmaz bir şekilde o saf, yalın ve duru halin tüm ihtişamı ile ne getirebilip ve koruyabildik ise onlar hem de son derece renkli halleri ile hayat buluyor.

Meselâ beni hâlâ büyüleyen Taş Devri karakteri, Jetgiller kadar neredeyse elli yıllık karakterler dondurma heykellerinin üzerinde.

Tamamen işçilik, emek,  göz nuru ama ikimizin de ortak düşüncesi maalesef toplumsal travma ya da ayrı bir sosyoloji konusu olabilecek olan “Herkesin her şeyi yapabileceğini iddia etmesi” dağılımı.

Diyorum ki biri çıkıp “Ne var ki bunda alt tarafı dondurma. Ben yaparım! Adam üzerine bizim eski beslenme çantalarımızda ki gibi sticker yapıştırmış!” derse ki dedikten sonra sergiye akmakta olanların hem de sözde sanatla iştigal buyuranların, yorumlarının dayanılmaz hafifliği, gülsem mi ağlasam mı arasında, küçücük alanda; beni benden etti. Ama elbette şaşırmıyorum.

POLVO'da bunlara kafa yormadığını, ama o sticker değil deyiveriyor ve anlıyorum ki Karşıyaka’da kıyıda dondurma bekleyen o çocuk, ne mutlu hâlâ aynı çocuk. Çocukluğumuzda oluşan sığ çemberin maalesef yorucu ama kurtulmanın imkansız olmadığını, zaten tüm olası ihtimallerden ancak sanatla kendini koruyabildiğini ifade ediyor.

Ve bunları ifade ederken adeta bir derviş olgunluğunda sımsıcak, iten değil öğreten tarzı, sanatının sadece sunumsal yelpazede toplumla buluşması dışında sanatın hocalığının erdem cübbesini giymiş olduğunu göstermekte. Bana kalırsa eğer vakti varsa genç yaşına rağmen olgunluğunu toplumla sözel olarak paylaşabileceği ortamlarda toplumu bilgilendirmeli.

Mesela o çocukluğunu ve bir dondurma düşünü ifade ederken anlatımından hiç zahmetsiz dışarıda sahilde sesler, dondurma isteyen çocuk, alan-alamayan, para verdik yala bir an evvel üstüne başına akacak ebeveyn sesleri, çiğdem satabilmek için elindeki kepçe ile gazete kağıtlarından oluşan külahların arasından sıyrılıveren tahta tezgahına vuran yaşlı amcanın davul sesine dalgaların eşsiz eşliği dayandı çattı. Anında oradaydım. Zaman böyle bir şey.

Eğer yaşanılan şey, anlam içeriyor ve yaşayanlar ortama “anlam” katabiliyorsa, oldukça derin yaşamak mümkün pek çok şeyi.

Yine Polvo’nun ifadesi ile HIZ ve MÜKEMMEL kavramlarını yeniden kendimize sormak, her gerçek gibi doğruya ulaşabilmek için yeniden ve yeniden sorgulamak.

“Yetişkinlerce tanımlanmış zamanın, kendisine ve dondurmanın akış hızına yetişme gayretinde olmayan çocuk, ana odaklanır.

Mükemmel olmak, uyum sağlamak ve başarmak yetişkin döneminin kaygıları…

Tadını çıkarmak yerine neden bir şeyleri “mükemmel” yapmaya çabalıyoruz?”

Velhasıl sıradan ve sığ değil yapmış olmak için yapmış olmak değil, olabildiğine canlı ve geleceğe bırakıveren tıpkı Polvo’nun zamansız ve içinde ne kaygı, ne telaş, ne koşturma olan kendi nehrinde hiç kirlenmeden akışta süzülerek kendini bulma halinde yükselen eserleri gibi.

Hayatı boyunca dondurmaları eline bulaştırmamaya çabaladığını ifade eden Polvo’nun:

“ Özgün olmayı bıraktığımız yetişkinlik döneminde; çocuk olmaya ve çocuk kalmaya, kendim olmaya ve de o anlara özlemdir. Dondurmanın gayet fiziksel bir gidişat olarak “erime hızını alt etmenin altında yatan yetişkin kuralları, norm ve değerler, diğerleri tarafından kabul görme arzusu ile uyumlu gelişen kontrol gayretidir. O yüzden en çok sevdiğim çizgi film kahramanları da burada hep birlikte o ilk saflık duygusu ile büyümekte.”

Eserlerin pek çoğu benim beğendiklerim dahil olmak üzere satılmış durumda ama randevu ve bilgi almak isteyenler için 0 533 591 70 15-Balkız İnal’dan gerekli bilgiye ulaşmanız mümkün.

Sergi Teşvikiye, BBprojecTT galerisinde 30 Nisan tarihine kadar devam ediyor olacak.

Tüm sanatsever ve içindeki çocuğu koruyanlara duyurulur.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar