Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in medya ile ilişkisi hayli sınırlı. Basın toplantısı yapmak, sık sık ekranlarda görünmek yerine sosyal medyadan açıklamalar yapmayı yeğliyor.
Anımsadığım kadarıyla geçen yıl eylül ayında NTV’ye çıkmıştı. Yerel seçim sonrasında yeni vergiler konulacağı, MTV’lerin sayısının artırılacağı söylentilerinin yayılması ve döviz kurlarının tırmanışa geçmesi üzerine bir haftada iki kez ekranda görünmek zorunda kaldı.
Fakat Bloomberg HT ve Habertürk HT ortak yayınında soruları yanıtladı diyemeyeceğim. Bakan Şimşek, önceden planladığı konuları anlattı. Açıl Sezen de zorlamayan, didiklemeyen, yönlendirici sorularla onun işini “kolaylaştırma” işlevini yerine getirdi.
Öyle ki, “Göreve gelmeden önce düşündüğünüz o rasyonel ekonomi politikalarının hangi aşamasındasınız?” diye başladı. İhracatçıların döviz kurlarında artış beklentisi, kredi kartına düzenleme ve emekli aylıkları konularındaki soruyu “…vereceğiniz mesaj var mı?” diye yöneltmesi de programın bakanın mesajlarını vermesi amacıyla kurgulandığını somutladı. Hatta Şimşek’in sunumunu desteklemek için önceden hazırlanmış tablolar da arka ekranda göründü.
Şimşek, CNN TÜRK’teki programda Hande Fırat ve Zafer Şahin’in sorularını yanıtlarken de rahattı. “Bilgi verin, son durumu bize anlatın”, “Vatandaşın umutlu olması gerektiğine dair ne söylemek istersiniz”, “Programın en güçlü ayağı nedir?” gibi sorular yönelten, “Bizim uyguladığımız program” diyerek hükümetin ekonomik programını benimseyen gazeteciler, Şimşek’in anlatımını hayli kolaylaştırdı. Şimşek konuşurken bu programda da önceden hazırlanmış tablolar ekrana getirildi.
Bu iki program da bakanın isteği üzerine düzenlenmiş ve seçimlere yönelik bir sunum görünümündeydi. Sorun, bu programların habercilik faaliyeti olarak gösterilmesiydi.
İmamoğlu’nun Ankara’dan gazeteci daveti
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve adayı Ekrem İmamoğlu, geçen hafta Ankaralı bir grup gazeteciyi, İstanbul’a davet etti; onlara özel basın toplantısı düzenledi.
Basın toplantısı haberi Sözcü’de, “İmamoğlu, Ankara’dan gelen CHP muhabirleriyle biraraya geldi”, BirGün’de de “İmamoğlu, Ankara’dan gelen CHP muhabirleriyle biraraya geldi” diye sunuldu. Aslında gelen değil, getirilen ya da davet edilen olmalıydı. Gazeteciler kendiliklerinden İstanbul’a gitmemişlerdi; davet edilmişler ve ulaşım giderleri karşılanmıştı.
İmamoğlu’nun, CHP’yi izleyen muhabirleri İstanbul’a neden davet ettiği siyasetin konusu. Gazetecilik açısından bakınca öncelikle “davetli gazetecilik” sorunu sözkonusu. İmamoğlu’nun basın toplantısını Ankara’daki gazetecilerin izlemesinin gerekli olduğuna karar verilmişse bunun masraflarını medya kuruluşları kendileri karşılamalıydı.
Ayrıca İstanbul’da onca muhabir ve yazar varken Ankara’dan muhabirlerin kalkıp oraya gitmesi için habercilik açısından özel bir neden olmalıydı. Ama yayımlanan haberlere bakılırsa öyle özel bir neden yok. Pekâlâ İstanbul’daki gazeteciler de sorabilirlerdi o soruları.
Mesele İmamoğlu ile CHP’yi izleyen muhabirlerin tanışması ise Ankara’ya geldiğinde başka zaman da mümkün olabilirdi.
Gazetecilik, siyasilerin gereksinimlerine göre yön çizmemeli…
Efendim hitabı takdir toplamışmış!
Hürriyet internette “MHP lideri Devlet Bahçeli'den Turgut Altınok'un seçim çalışmasına sürpriz destek” başlığı atılmış habere ama Bahçeli’nin Altınok’a desteği neden sürpriz olsun? Altınok, zaten “Cumhur İttifakı”nın adayı. Üstelik de eski MHP’li ve Ülkücü kökenli.
Hürriyet’in bu haberinde gazetecilikle bağdaştırmakta güçlük çektiğim abartılı başka cümleler de vardı:
“Vatandaşlar da Bahçeli ve Altınok'a büyük ilgi gösterdi yoldaki bazı vatandaşlar bozkurt işareti yaparak selamlarını iletti. Her iki ismi de Keçiörenliler bağırlarına bastılar.
Bahçeli, Altınok’un daveti üzerine belediyeye geçerek başkanlık makamında ağırlandı. Altınok’un Bahçeli’ye ‘Efendim’ şeklindeki hitabı, duruşu ve mütevazi tutumu takdir topladı.”
Keçiörenliler, nasıl olmuş da Bahçeli ve Altınok’u bağrına basmış, onu nasıl tespit etmişler anlamak zor. Ama asıl şaşırtıcı olan “Altınok’un Bahçeli’ye efendim demesinin takdir topladığı”na karar verilmiş olması. Altınok, kimin takdirini nasıl “toplamış”, “Efendim” demek neden önemliymiş? Habere yakışmayan sözler bunlar. Övmek isterken ölçüyü kaçırmışlar iyice.
Böylesine anlamsız cümleler bir gazetecinin elinden çıkmış olamaz. Bu habercilik dili değil. Muhtemelen parti bültenini haber diye koymuşlar sayfaya...
Kulis ile beklenti karışırsa
“İktidar kulislerinden yayıldı: Emeklilerin bayram ikramiyesi 10 bin TL'ye çıkıyor” başlıklı haber Kısa Dalga’da “Özel haber” logosuyla yayımlandı. 3 Mart tarihli haberin spotu şöyleydi:
“Emeklilere bayramda verilecek ikramiyeyi 3 bin TL olarak açıklayan iktidarın, tepkiler üzerine yeni bir hamle yapacağı ileri sürüldü. İktidar kulislerinden yansıyan bilgilere göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan, yarın kabine toplantısından sonra ikramiyenin 10 bin TL'ye çıkarılacağını açıklayacak.”
“İktidar kulislerinden yansıyan bilgi” ve “Erdoğan yarın açıklayacak” ifadeleri kullanılınca ikramiyenin 10 bin TL’ye çıkarılacağı “bilgisi” onlarca haber sitesinde yayımlandı. Ardından iddialar havada uçuştu; bazı sitelerde ikramiyenin 20 bin lira olacağı bile telaffuz edildi.
4 Mart’ta kabine toplantısı öncesinde beklenti yükseldi. Oysa TBMM’den geçen torba yasada bayram ikramiyesi 3 bin TL olarak belirlenmişti; Erdoğan da artışın mümkün olmadığını açıkça söylemişti. Tek olumlu sinyal, MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin “Emeklilerimize gerekli iyileştirmeler cömertçe yapılacaktır” sözüydü.
Nitekim Erdoğan, toplantı sonrasında ikramiyenin artmayacağını açıkladı. Beklenti oldukça emekli aylık ve ikramiyeleriyle ilgili kulis haberleri bitmez ama kulis ile bilgiyi, beklenti ile tahmini karıştırmamak önemli. Kesin ifadeyle aktarılan kulis bilgileri gerçekleşmeyince güvenilirlik sarsılır.
Manşet verilmez, alınır
Liderlerle yapılan televizyon programlarında yeni moda, söyleşinin bir noktasında “Bize vereceğiniz bir manşet var mı” diye sormak. HalkTV’de Şirin Payzın, Kürşad Oğuz ve Barış Pehlivan’ın katıldığı programda da CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e bu soru yöneltildi. Barış Pehlivan 2,5 saatlik programın sonuna doğru şöyle sordu:
“Sayın genel başkan yaklaşık 25 gün kaldı seçimlere. Biz bakıyoruz şimdi reklam arasında da milyonlarca kişi izliyor bu yayını. İlk kez duyacağımız bir şey var mı bize anlatabileceğiniz? Belki CHP seçmenini, belki AKP seçmenini ya da diğer parti seçmenlerini ilgilendiren. Bizim atacağımız bir manşet verirseniz ne güzel olur. Var mı böyle…”
Özgür Özel güldü soruyu duyunca. “Üç tane ikiz bekliyoruz” diye başlayıp seçimlerden büyük başarıyla çıkacaklarını anlatmaya koyuldu. Beklenen manşeti vermedi!
Zaten bir söyleşide manşeti konuşan politikacı vermez, soru soran gazeteciler alırlar. Gazeteciler sorularıyla öyle yönlendirir, öyle sıkıştırır, öyle irdeler ki, politikacı manşet olacak sözleri söylemek zorunda kalır. O nedenle “Var mı bize vereceğiniz bir manşet” diye sormak yerine yanıtı manşet olacak sorulara hazırlanmak gerek.
İstismar sanığının adı niye kodlanır?
Hürriyet’in üçüncü sayfasında DHA’nın iki haberi var yanyana. “Sır perdesi aralandı” haberinde içmimar Bartu Can’ı öldürmekle suçlanan Kenan Alagöz’ün adı açık yazılmış ve yüzü görünen fotoğrafı da yayımlanmış. Bitişikteki “Erkek öğrenci yurdundaki sapık eğitmene 96 yıl istendi” haberinde ise suçlanan eğitmenin ismi G.R.U. diye kodlanmış ve yüzü de flulaştırılmış.
Tutuklanan şüphelinin adı açık yazılırken, hakkında dava açılmış sanığın adı ve yüzü neden gizlenir? Belki de istismarın Süleymancılar tarikatının yurdunda meydana gelmesi nedeniyle böyle bir gereksinim duyuldu. Zaten tarikat yurdu olduğu da yok haberde.
Sadece Hürriyet de değil, NTV, Yeni Yaşam, Sözcü, Habertürk, HalkTv ve sayısız yerdeki istismar haberinde sanığın adı kodlanmıştı. Basılı gazetede kodlayan Aydınlık BirGün ve Cumhuriyet ise internette açıkça Gani Rüçhan Uyrum olarak yazmışlardı 10 çocuğa istismarla suçlanan sanığın adını. Hatta BirGün’de sanığın yüzü de açıktı.
Zaten üç aydır tutuklu olan bu kişi hakkında dava açılmış, artık şüpheli de değil, sanık durumunda. O nedenle isminin ve yüzünün açık verilmesinde bir sakınca olmasa gerek.
Tek cümleyle:
- Yeni Akit, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici’nin aracının kazasında da “Suikast şüphesi” bulmayı başardı ama yoldan çıkarak bariyerlere çarpan araca dışardan bir müdahale yoktu.
- İHA’nın geçtiği, birçok yerde kullanılan “İsveç’ten estetik için geldi cenazesi döndü” ve “Yanlış sünnet hayatını kararttı” haberlerinde olayların olduğu özel hastanelerin adı gizlendi.
- AKP’li Mollakendi Belediye Başkanı Enis Doğan’ın, fuhuşa teşvik, aracılık ve yer temin etmek” suçlamasıyla tutuklandığı haberi iktidar medyasında yer almadı.
- Hürriyet’in “Hablemitoğlu davasında görüntüler su altında kalmış” haberi bir gün önce 12Punto’da Müyesser Yıldız imzasıyla ve benzer başlıkla yayımlanmıştı.
- Sabah gazetesi Haber Koordinatörü Abdurrahman Şimşek’in tanık olarak dinlendiği Necip Hablemitoğlu’nun öldürülmesine ilişkin davanın son duruşması Sabah’ta haber olmadı.
- NTV, haber bülteni içinde “Yerel seçime doğru” bölümünde Diyarbakır ve Samsun’daki AKP adaylarını tanıttı ama bu kentlerdeki öbür partilerin adayları ile söyleşi yapmadı.
- Gazete Pencere, “Keşfedilmeyi bekleyen kent: Düzce” başlıklı yazıda, Düzce’nin yanısıra AKP’li belediye başkanı ve adayı Faruk Özlü’nün icraatlarını da tanıttı.
- Akşam (Çorum/Bursa/Konya), Aydınlık (Bursa), Türkgün (Tokat-Erbaa) belediyelerinin haber görünümlü tanıtımını tam sayfa yayımladı.
- Cumhuriyet’te 6 Mart’ta yayımlanan “Kendini yıllarca İtalyan şef olarak tanıttı!” haberini ilk olarak Mehmet Yalçın, geçen yıl T24’te yazmış, tüm medya da alıntılamıştı.
- Milliyet, Fransa’da yapılan karbonhidratların cilde etkisi hakkındaki bir araştırmayı “Poğaça çirkin yapıyor” başlığıyla haberleştirdi.
- Türkiye yazarı Atilla Yayla, medyada “fahiş fiyat” ya da “fahiş fiyata savaş açmak” yazılmasının yanlış olduğunu, ekonominin gereklerinin anlaşılmasını engellediğini yazdı.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]
Yorum Yazın