Bir seçim dönemi daha geride kaldı, ama “süreç henüz bitmedi!”
Hedef ikinci tur…
Şimdi şöyle yorumlar var:
Görüldü ki ahali güneşin doğduğu yerden, umudunu kesmiş, azla yetinmeye razı olmuş… Azla yetinmek derken, -demokrasi, ifade özgürlüğü, eşit vatandaşlık, kadın hakları, eğitim olanağı, çağdaş yaşamın nimetleri ve sanattan, kitaptan, güzelliklerden payını almak- gibi unsurlardan söz etmek gerek. Demek ki bizim ahali seçimini -amaaan bunlar olmasa da olur, bir lokma bir hırka bana yeter, darısı öbür dünyaya- diye düşünerek yaptı!
-Peki, bu seçimde kadınlardan beklenen oyun gelmemesine ne demeli?
AKP iktidarının 21 yıldır kadın haklarından geriye gidiş için attığı adımları saya saya herkesin dilinde tüy bitti öyle değil mi?
-İstanbul Sözleşmesinin bir gecede kaldırılmasından tutalım, 6284 sayılı yasanın tartışmaya açılmasına, Cumhur İttifakı ortağı Hüda-Par’ın programındaki gerici söylemlerle kadının ikinci sınıf vatandaş konumuna düşürülmesine kadar… Kadınlar bunlar karşısında nasıl sessiz kalabildi?
Eğitimde geriye düşmüş, sözde islamcı-dinci söylemlerle ürkütülmüş, baskıya alınmış, susturulmuş, küçücük yaşlarda mahalledeki zır cahil hocalar elinde “cehennem korkusu” ile sindirilmiş, erken evlenip bir alay çocuk doğurmaya zorlanmış kadın böyle bir ortamda ekonomik bağımsızlığı da yoksa, “koca eline bakıyorsa!” Başka nasıl davransın?
Bu soruların yanıtını sanıyorum, başta muhalefet partilerinin sözcüleri olmak üzere, sosyologlar, kadın dernekleri filan verecektir, o zaman öğreniriz…
—-sandıkta yaşananlar—
14 Mayıs seçimlerinde ben de görevliydim, sandığımızda epeyce bir süre sakin bir ortamda çalıştık, derken bir yoğunluk oldu, genç bir arkadaş geçti imza sandalyesine… Biraz sonra yaşlıca bir adamla karısı oy kullanmaya geldiler. Kadın geldi, oyunu kullanıp imzasını attı, adama sıra gelince baktık adamın imza yerinde başka bir imza var, sandık başkanını çağırdık, imza attırmadık adama, kapalı zarftaki oyu bir kenara aldık, tutanak tuttuk.
O andan itibaren AKP’lilerin baskınına uğradık, başlarındaki gençten biri bağırıyor çağırıyor, sandık başkanını, bizleri tehdit ediyor. Onların yanında sandık başkanı tam “üç kez” konuyla ilgili hakimi aradı, hakimle sandık başkanı arasında “herkesin duyduğu” şu konuşma geçti:
-O seçmenin yerine atılan imza kime ait biliyor musunuz?O kişiyi tespit edebiliyor musunuz?
-Hayır bilmiyoruz
-O halde oy kullandıramazsınız…
Durum bu…
Seçmen burada haksızlığa uğradı farkındayız ama ne yazık ki hakimin söylediğine göre kural buymuş, hakimin uyarısı böyle olunca bizler için, tutanak tutup, adamın kapalı zarftaki oyunu muhafaza ederek sonunda çuvala kaldırmaktan başka çare kalmadı.
Asıl nokta, tartışmalı bir oy uğruna, iktidar partisinin adamlarının bir seçim sandığını pervasızca basıp, sandık başkanı ve görevlilerine baskı yapıp, herkesi tehdit etme hakkını kendilerinde görmesi… Hatta olay çıkaran ve milletvekili aday adayı olduğu söylenen partili, bizlere tehditler savurduktan sonra bir de şöyle dedi:
-Burada yirmi olay oldu, hepsine müdahale ettik, bal gibi oy kullandırdık, bir tek siz karşı çıkıyorsunuz, hepiniz hakkında suç duyurusunda bulunacağım.
Olay sırasında iki kez, sözünü ettiğim partililerin baskınına uğradık ve tartışmalar dakikalarca sürdü, bu arada dışarıda bekleyen seçmen de mağdur oldu.
Neyse ki polis, sandık güvenliğinin sağlanmasında son derece bilinçli davrandı ve bizleri bağırıp çağırarak tehdit eden partilileri zorla dışarıya çıkarmayı başardı.
Oy sayımını saat 21’de sorunsuz biçimde tamamladık, sandık başkanımızla birlikte son işlemleri tamamlayıp çuvalımızı yüklendik, polis nezaretinde ilçe seçim kuruluna doğru yola otobüsle çıktık. Yolda giderken sandıkta görev alan öğretmenlerin bir biri ardına çalan telefonlarına kulak misafiri oldum, kimi çocuğuna, kimi eşine şöyle diyordu:
-Beni bu akşam boşuna beklemeyin, yemeğinizi filan yiyin, çocuklar yatsın, bizim işimiz daha saatlerce sürecek…
Gerçekten de sabahın 05.00’inden gecenin ilerleyen saatlerine kadar çalışan öğretmenler bence günün kahramanıydı.
Yorum Yazın