Seçime kadar başka bir Türkiye ile karşılaşmak olası gibi görünüyor daha demokratik, hukukun daha fazla işler olduğu uluslararası ilişkilerde daha itidalli bir Türkiye.
Bunu bir müjde olarak vermeyi çok isterdim ama bu fikrimle ilgili öngörüm ne yazık ki yerel seçimler takvimi ile sınırlı. Açıkçası gazeteciler bazen bu tip fikirlere ellerinde veri olmadan da ulaşabilir ama birkaç gündür özellikle iktidar tarafından biraz nabız yollayarak vardım ben bu kanaate.
Ekonomik durumun farkındalar, her ne kadar henüz asıl oy aldıkları Orta Anadolu ve Karadeniz tarafında net bir kriz olmasa da bunun seçime sürdürülebilir olması için yapmaları gerekenlerin farkındalar.
Yani aslında acı reçetenin halka sunulması için bir benzerini içerecekler gibi hissediyorlar kendilerini, ama bunlar aslında olması gerekenler. Devlet Bahçeli’nin emeklilik konusundaki çıkışıyla bu konuda da bir düzenleme bekleniyor, yani para bulmak şart. Bir de bu düzenlemeleri zaten TÜİK enflasyonu marifetiyle ulufe dağıtır gibi vermeyi her seferinde başarıyor olmalarının avantajına güveniyorlar tabi.
Ama ne kadar avantajlı durumda olurlarsa olsunlar para lazım, çünkü önümüzdeki seçimler asıl olarak büyük şehirler seçimi olacak herkes için ve kriz oraları vurmuş durumda yani her şekilde para lazım, parayı nereden bulacağız sorusunun cevabı için Ortadoğu ülkelerinin işaret edilmesi aslında sanki bu demokratik, hukuksal hamlelerin yapılmasına gerek yokmuş izlenimi verebilir ama o iş öyle değil.
Daha düne kadar kanlı bıçaklı olduklarımızla yeniden irtibat kuruyoruz dış politikada daha itidalli bir yola girdik bile. Yıllar sonra AB konusunu yeniden açtık mesela.
Ama ne olursa olsun o Ortadoğu ülkeleri de bizden hiç beklenmedik şekilde öngörülebilirlik, adalet demokrasi falan talep edeceklerdir. Kendilerinde yok ama bizden isteyecekleri kesin. Birincisi kimse parasını ön görülebilir olmayan, hukukun siyasallaştığı bir ülkede riske atmaz.
Dahası bu Ortadoğu ülkelerinin paraları kendilerinin parası mı gerçekten o da tartışılır. Mesela en yakın kankamız olan Katar 1971’e kadar aslında İngiliz toprağı, öncesinde de bir Osmanlı kasabası ama Osmanlı sonrası İngiltere ve Fransa, 1940’lardan sonra da ABD tarafından dizayn edilmiş bir petrol ve doğalgaz bölgesindeki parsellerden birisi. Bir kurtuluş savaşı falan da yok tarihinde yani 1971 yılında bölgeden çıkan İngiltere bütün bu ye altı zenginliklerini öylece bırakıp gitmiş olabilir mi.
Daha kısa süre öncesine kadar 15 Temmuz’un finansörü olarak suçladığımız Birleşik Arap Emirlikleri de 1971 yılında tıpkı Katar gibi kazandı bağımsızlığını. Kuveyt 1961 de Suudi Arabistan ise 1932 de kuruldu. Suudi’lerin ABD ile olan ilişkisi de zaten ortada.
Yani bu ülkeler ABD ve İngiltere’den bağımsız şekilde bize al şu parayı ne yaparsan yap demeyeceklerdir. Yerel seçimlerde büyük şehirleri geri almak için de kesinlikle para lazım. O zaman bu denklem bize en azından kısa süreli biraz umut verebilir gibi duruyor.
Bu arada şu İsveç meselesinde de kafa kurcalayan bir denklem var gibi duruyor NATO zirvesinden birkaç gün önce ülkesinde Kur’an yakılmasına müsaade eden İsveç neyine güvenerek böyle bir şey yaptı diye düşündüm, çok kafa karıştırıcı bir durum. Ama İsveç ve onun NATO’ya girmesini en çok isteyen ABD’de savcılıkların Bilal Erdoğan’ın da adının karıştığı bir konuda soruşturma açtıklarının haberinin Reuters tarafından yapılması geldi aklıma. Neticede ne demiş eskiler, “şüyuu vukuundan beterdir”.
Yorum Yazın