Nereye kadar gidebileceğimizi ve nereden sonra iznimizin olmadığını belirtmek üzere vardır sınırlar.
Bazen fiziki olarak gözümüze görünen, çeşitli izinlerle geçmemize izin verilen, iznimiz olmadığında ise kapının kapalı olduğu geçitler.
Bir yeri, bir hayvanı, bir ağacı veya bir insanı diğerlerinden ayıran kapılar.
Bazen, karşımızdaki kişinin kendi için belirlediği, yaşadığı duyguların etkisiyle kapattığı, kendi kadarında kalabilmek veya bazen ise kendini korumak adına kapamayı seçtiği soyut sınır kapıları.
Bir diğeri, bizim karşımızdakine izin vermediklerimiz için çektiğimiz setler. Duygularımızla, zihnimizle, ve bazen de “içimizden bir ses” ile dur dediklerimiz.
Kendi alanımızda kalmak için kendi kapadığımız kapılar.
Bir de kendimize koyduğumuz sınırlar, erişemeyeceğimizi düşündüklerimiz için geride durduklarımız..
Sınırlar, istenilen ve belirlenen kurallar dahilinde var olur. Kapılar açıldığında erişim sağlanır. Sınırlar ise kalkar.
Kendimizi bir adım daha ileriye atmak için kilidinin anahtarını elimizde tuttuğumuz kapılar için önce açmayı denemek, sonra ise oradan geçmek, iyi ve bazen de beraberinde gelen zor deneyimleriyle, kendimize yapacağımız en büyük iyiliklerdendir aslında.
Eşikten geçmektir.
Dönüşümü başlatmaktır.
Bu bir korkunun veya üzüntünün içerisinden geçtiğimiz bir sınır kapısı, bir olguyu geride bırakarak yenisine doğru yola çıkmak, sevmeye ve sevilmeye özgürleşmek, yeni bir değer tanımak, bir başarı elde etmek için bir sonraki seviyeye ulaşmak, veya sadece aklımızdakinin bir adım ötesine gitmek olabilir.
Sınırların en nihayetinde kendimizi iyileştirmeye götürmek üzere kalkması dileklerimle,
Sevgim ile,
Yael
Sevgili Yael Yazını ilgi ve dikkatle okudum. Çok ilginç bir konuya (yara mı desem) parmak basmışsın. Aslında Dünyamızda her ortamda sınırlar var. Kendini bilmek ve bu suret ile sınırlarını bilmek büyük meziyettir. Sevgilerimle