Standart sözcüğüne en çok trafikte rastlarız. Çakarlı araçlarla bir dönem emniyet şeridini kullananlara karşı, rahmetli Mehmet Ali Birand, ekrandan bayrak açmıştı.
Tabii bu durum, çifte standartla imtiyaz talep eden, çakarlı VIP kişilerini yıldıramamıştı(!)
Hani, kendini asker, polis olarak tanıtan dolandırıcılara karşı, “Kolluk kuvvetleri sizi cep telefonunuzdan aramaz”, denir ya…
Aksine kolluk kuvvetleri, sizi en küçük bir olayda bile cep telefonunuzdan arayarak, karakola davet edebilir. Zaten, akademisyenlere kadar dolandırıcılık bu yüzden mümkündür.
Hatta Ankara şehir hastanesi yoğun bakımdaki kovidli hasta için, hasta yakınlarını cep telefonundan arayıp, 17 kilometreden su da isteyebilir.
Milli Eğitim Bakanlığı kamuoyuna,”Okullar, kayıt ücreti almayacak” der ama eş zamanlı olarak, okul yönetimine de, “Tüm ihtiyaçlarınızı velilerden bağış olarak alınız”, diyebilir.
Vergi kaçırmayın der ama, ücretli öğretmenlik sistemi ile sadece 17 günlük vergi yatıran bakanlık, asgari ücretin de altında öğretmen çalıştırır.
Evsiz insanımıza, tam kapanmada sokakta olduğu için ceza keserken, İsrail protesto edilecek diye, insanlar Fatih Vatan’dan araçlarla, Levent’e getirilip, eylem yaptırılabilir.
Sıradan vatandaşa restoran ve kafeler kapalıdır ama mafya ile iktidara arabuluculuk yapan, sözde gazeteciler için açılan, nargile kafelerden yayın bile yapabilir.
Trafik de, standardizasyon ihtiyacı, artık iyice su üstüne çıkmıştır.
Geçenlerde, aracımın kapalı otoparkta bulunduğu saatlerde, banka dökümlerine göre, üç dakikada 10’dan fazla kez, boğaz köprüsünü geçtiğini fark ettim.
Sanırsınız UFO!
Dijital ortamdaki itirazıma karşın, elden dilekçenin işlemleri hızlandıracağı söylendi. Bu kez, yolunuzun düşmeyeceği, karayollarının bir bürosuna, itiraz dilekçenizi veriyorsunuz. Ancak, bürokrasi, hantallık ve çifte standardı örtmek için dilekçeyi aldıklarına dair hiçbir belge ya da kayıt numarası verilmiyor.
Oysa kurumlar hata karşısında sadece vatandaşa değil, kendilerine de ceza keserek, bilinçaltına standartların herkes için uygulandığını ve adalet duygusu serperler.
Bir saniyede geçiş için tahsilât yapan sistem, fazla aldığı bakiye için sizi 6 ay bekletiyor. Hal böyle olunca, sistemin ölçülebilir olması istenmemiş.
Tabii 6 ay bekledikten sonra da, hatalı geçişlerin sadece bir kısmını alabiliyorsunuz.
Yani, kaçak geçtin diye, eş zamanlı normalin 10 katı ücret tahsil eden, OGS ya da HGS gibi sistemler, fazla para aldığını, 6 ayda kabul edip, ödemesi gereken bedelin onda birini verebiliyor.
Çifte standartlı sistem, kayıt içinde kalan namuslu vatandaşı mağdur etme hedefine odaklanmış!
Kendi hakkınızı almak için ciddi bir zaman ve mesai harcamaktan yorulunca da, standart dışı davranışları uygulayanlar, bu durumdan haksız bir kazanç elde ediyor.
Ama devletin, demokrasinin ve adaletin kadim değerlerini çürütme karşılığında.
Standardizasyon, kurumsallığı, hukuku, insan haklarını, demokrasiyi ve devletin gücünü de gösterir.
Çifte standart ise otokrasiye (tek adam yönetimi) hizmet eder.
O yüzdendir ki, otokraside şatafat, demokraside sadelik vardır!
Şimdi bandı, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına sarıp, fabrika ayarlarını anımsayalım.
ATATÜRK YILLARI
Kurtuluş Savaşında, "Evde yiyecek kalmadı oğul" diye mektup yazan anacığına: "Bu para Milli Mücadelenin parasıdır. Vatanı kurtarmak için topladık, konunun ehemmiyeti büyük, size şu an para gönderemem anacığım, evdeki halıları satın” diyen Atatürk gibi liderler de gördük.
Ailesiyle ilgili bir organizasyonda kullanıldı diye, Çankaya’nın elektrik gibi masraflarını cebinden ödeyen Ahmet Necdet Sezer gibi Cumhurbaşkanları da…
Sonra, standart kavramının da, devlet adabı ve liyakatin de unutulduğu karanlık günlere girdik.
Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün 2016’da, devletin tepesindekinin eşinin adını kullanarak vergisiz ithalat yapmasına karşı gümrük kapılarına uyarı gönderdiğine de tanık oldu bu ülke… Bir bakanın aile şirketi üzerinden başında olduğu Bakanlığa malzeme sattığını da yine görevden alınmasından sonra öğrendik.
GBT’sine bakılmadan temizlikçi bile almayan sistemin, önemli şahsiyetlerini adını da kullanarak vatan millet aşkıyla yaptığı özverili çalışmalarla gündeme gelen bir isimi bakan yaptığını da öğrendi kamuoyu…
YİD modeli ile yapılan Zafer Havalimanı’na 2021’de 1,3 milyon kişilik yolcu garantisi verildiğini, mayıs ayına kadarsa 181 uçuşla, sadece 61 yolcunun geldiğini de öğrendik. Yani, her üç uçuşun 1 yolcu için yapıldığını…
Havalimanının kapsama alanındaki, Kütahya-Afyon ve Uşak'ın 1,6 milyonluk toplam nüfusu kadar yolcu garantisi verilirken, uçmayan yolcular için 50 milyon Avro/ 500 milyon lira ödeneceğini ve bu ödeme garantisinin 2044’e kadar, yani 23 yıl devam edeceğini de öğrendik.
Cengiz, Kalyon, Ağaoğlu gibi müteahhitlere karşı cömert davranan iktidarın, iş müzisyene, sanatçıya, işçiye, emekli ve emekçiye, gıdaya erişemeyen bebeğe gelince unuttuğunu da...
Oysa pandemi günlerinde halktan vergi almayıp, kirasına kadar ödeyen, üstüne de 1,5 trilyon Avro/ 15 trilyon lira dağıtan Almanya Maliye Bakanı, bir soru üzerine, “Bu para halkın, tabii dağıtılacak” demişti.
İngiltere, dünyadaki tüm yasa dışı yapılara, ülkesinde bir büro, maaş ve belli imtiyazlar sağlar. Buna karşılık, bu yasa dışı yapılardan, İngiltere’ye istihbarat verip, eylemlerini kendi ülkesinde yapmaması ve çıkarlarını koruma taahhüdü alır.
Devletle yasadışı yapıların ilişkisinin de sadece vatandaşının refahı için olduğunu da, içeride maalesef yanlış anlamışız.
KESER DÖNER, SAP DÖNER, GÜN GELİR HESAP DÖNER!
Cumhurbaşkanının katıldığı törende ihracat şampiyonu ödülü alan Reza Zarrab’ın, siyasetçi ve bürokratlar arasında rüşvet şampiyonu olduğunu geçtiğimiz yıllarda, o ABD’ye kaçınca öğrenmiştik.
Dün de, yılın hayırsever işadamı diye ödüllendirilen Sedat Peker’in İçişleri Bakanı Soylu’nun sözleriyle, “Mafya pisliği” olduğunu…
Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner. İdam sehpasını savunanlar, o sehpanın ilk mağduru olabilir; sırtını otokrasiye dayayıp semirenler, dün kendilerini alkışlayan beslemelerine kemik vermediklerinde, aşağı indirilebilir.
Yorum Yazın