Suriye’deki gelişmeleri günümüzdeki erişim çağında anbean takip ederken başımız dönüyor doğrusu… Çünkü bir yandan resmen ‘terörist’ kategorisinde addedilen HTŞ, yönetimi ele almış durumda, bir yandan da bendenizin tanımıyla henüz bir “hamur” ya da “macun” kıvamındaki bu örgütün nereye doğru evrilip nasıl şekilleneceği bir soru işareti. Buraya döneceğim ama 8 Aralık’ta noktalanan HTŞ’nin Şam’a yürüyüşü sırasında Esad rejiminin direnişiyle hiçbir şekilde karşılaşmaması da çok ilginç (Bu arada yayın yönetmenimiz yazıyı bir gün önce istediği için Perşembe öğlen kaleme alıyorum, Cuma sabahına kadar bile Suriye’de olmadık gelişmeler cereyan edebilir).
DÜNYA SİYASİ TARİHİNE GEÇECEK BİR DEVİR-TESLİM
Düşünün; 8 Aralık’tan itibaren de 13 yıldır süren bir iç savaşın iki tarafı kansız-kavgasız bir şekilde devir teslim yaptı! Dünyanın siyasi tarihinde görülmemiş bir manzara… 8 Aralık’tan çok kısa süre önce, yani HTŞ henüz Halep’i almış ilerlerken Astana sürecinin tarafları olan Rusya, Türkiye ve İran “Suriye” gündemiyle toplanmıştı. Ertesi gün Esad soluğu Moskova’da aldı Putin’in onayıyla! Kısacası Suriye’de iç savaşın taraflarının usulet ve suhuletle iktidar devir teslimi yapması siyaset bilimciler için üzerinde çalışmalar yapılması gereken yepyeni bir durum. Esad rejiminin başbakanı ile yeni yönetimin müstakbel başbakanı öncelikle hemen (ki, sonra geçici yönetimin başbakanı olarak atandı) HTŞ’nin -tercih ettiği isimle- lideri Ahmet el Şara’nın önünde bir araya geldi. Sonraki günlerde geçici yönetimin bakanları ile eski rejimin bakanları devir-teslim yaptı.
Şimdi HTŞ’nin bir örgütler koalisyonu da olduğu için birlik ve bütünlüğünü koruyarak da Suriye’yi teslim alırken bütün birimleriyle merkezi ve yerel yönetimi ayağa kaldırırken, iç ve dış güvenlik için adımlar atarken bir yandan da dış ilişkilerini kurması sürecindeyiz. İşte tam da burada başa dönebiliriz.
HTŞ HENÜZ BİR “HAMUR”, BAKALIM NASIL ŞEKİLLENECEK?
Ahmet el Şara, HTŞ “hamurunun” nasıl şekilleneceğine ilişkin olarak geçtiğimiz günlerde 30 civarında yabancı gazeteci ile bir araya geldiğinde önemli ipuçları verdi. Umarım Şara’nın açıklamaları samimi görüşlerini yansıtıyordur, umarım takiye yapmıyordur. Önümüzde bir samimiyet testi süreci var tabii, bekleyip göreceğiz.
Şara, söz konusu toplantıda en çok merak edilen konulara ilişkin şu başlıkları verdi: 1)Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğünden yanayız. 2)Suriye’nin bütün etnik ve dini toplulukları güvencemiz altındadır.
Bu iki başlık da önemliydi çünkü Türkiye’nin çıkarları açısından da ayrı bir önemi vardı. Türkiye’nin etrafında istikrara ihtiyacı var, çünkü istikrar içinde hareket etmeye dönük bir geleneksel politikası var he ne kadar da 2011’den sonra Erdoğan’la bu sarsılsa da. Ayrıca, Türkiye’nin sınır güvenliği açısından olsun kendi fay hatları açısından olsun Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğü çok önemli.
Velhasıl, Şara’nın başında olduğu yönetim belli ki ağırlıklı olarak Sünni Araplara dayanacak. Geçici yönetim de bunu işaret ediyor. Ancak -intikamcı reflekslere yönelmeden- özellikle Arap Alevilerini, Kürtleri, Türkmenleri, Dürzileri ve Hıristiyanları da kucaklayarak yürürse beyan ettiği gibi, Suriye’nin sıhhat kazanması kolaylaşır ve çabuklaşır. Aksi takdirde yeni dönemde de gerginlikler oluşur.
ARAP ALEVİLERİ TEDİRGİN, PYD-YPG-PKK ABD’YE GÜVENİYOR
Örneğin, Arap Alevileri tedirgin gözüküyor. Şara’nın devlet aklıyla hareket edip onları temin ederek kazanması önemli bir adım olur yeni dönemde. Yine başka bir önemli nokta, Suriye’deki Kürtlerin geleceği ve nasıl konumlanacağı… Şara, Kürtleri de Suriye’nin birliği ve bütünlüğü içinde gören mesajlar veriyor. Silahın sadece devlet unsurlarında olması gerektiğini ifade ederken YPG-PYD-PKK’ya gönderme yapıyor. Peki ya ABD’nin bölgedeki “kara gücü” olarak da gördüğü bu unsurlar Şara yönetiminin çağrısına kulak vermez ve itaat etmezse?.. İşte bu noktada Şara’nın eli zayıf. Çünkü, İsrail’in kuşatması altında güneyden. ABD’nin Suriye’yi kuzeyden elindeki aparatlarla, güneyden de İsrail eliyle kuşattığı bir gerçek. Şara’nın elini zayıflatan başlıca boyut, elinde hafif silahlar olan militanları dışında teşekküllü bir silahlı kuvvetlerinin olmaması. Esad rejiminin silahlı kuvvetleri personel olarak terhis olmuş durumda. Hava kuvvetleri, kara kuvvetleri, donanması ve askeri tesisleri de İsrail’in bombardımanları ile imha edilmiş durumda. Ekonomik olarak da çöküntü içinde olan yeni Suriye’de silahlı kuvvetlerin dört başı mamur bir şekilde yeniden ayağa kaldırılması yıllar alacak bir mesele. Böylelikle, yeni yönetimin ABD’nin kontrolündeki aparatlara yönelik tavrını öteleyeceğini, zaman bırakacağını öngörmek mümkün.
TRUMP, BİLDİĞİNİZ TRUMP!
Şara yönetiminin Kürtlerle ‘dansına’ ilişkin yeni bir gelişme ise Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden Suriye’de topa girmesi. Meşhur mektubun mürekkebi kurumadan kanımca söz oyunu yaparak bir daha aşağılıyor Cumhurbaşkanımızı kibirli Trump ve onore edermiş gibi yaparak aba altından beyzbol sopası gösteriyor! Trump’ın Suriye’ye ilişkin Erdoğan’a dokunuşundan anladığım mealen şu: “Biz Suriye’de SDG’nin yönettiği alanı terk etmeyeceğiz ve bu konuda seninle hemfikir olmak istiyoruz. Sen bizi rahatsız etme ve bu konuda ‘anahtar’ sende olduğu için HTŞ’yi de beraber ikna edelim, Şara da Kürtlerin bölgesini rahat bıraksın.”
“Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğü” diyen Şara ve Erdoğan, Trump’ın bu üstten bakan ve baştan aşağı kibir kokan, İsrail sevicisi yaklaşımına henüz tepki vermedi. Bakalım nasıl tepki verecekler. Tabii yukarıda izah ettiğim nedenlerle Şara’nın bir tepki vermesi zor ama henüz yutkunan ve çağrıyı hazmetmeye çalışan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin onurunu çiğnetmeyecek bir tepki vermesini bekliyorum doğrusu. Bu gibi hususlarda Amerikan Başkanı Johnson’a nasıl tepki verdiğine bir göz atabilir İsmet İnönü’nün.
Şu noktanın da altını çizeyim; ABD’nin bölgedeki varlık nedenleri katmanlı. 1)Ortadoğu’daki koçbaşı İsrail’in güvenliği, 2)Fırat’ın doğusundaki aparatların kontrolündeki petrol ve diğer doğal kaynakları elinde tutma arzusu ve ileride Doğu Akdeniz’e uzanma iştahı, aynı zamanda Türkiye’yi güneyden kuşatarak etkisizleştirme planı, 3)Kürt kartı ile Ortadoğu’yu şekillendirme planları.
İSRAİL FIRSATTAN İSTİFADE ŞIMARIK ADIMLAR ATIYOR
İsrail’e gelince… Esad, İsrail için elverişli bir aparattı ve dikkat edilirse iç savaş içindeki Suriye’yi, yani rejimi neredeyse hiç rahatsız etmedi. Ta ki, rejimin çözüldüğünü anladığı son iki aya kadar… Dikkat edilirse, İsrail güçleri özellikle kasım ayından itibaren Suriye’deki askeri üs ve tesisleri bombalamaya başlayarak bir yerde kuzeyden harekete geçmeye hazırlanan HTŞ’ye yol vermeye başladı. Ancak HTŞ’nin yönetimi ele geçirmesinden sonra da askeri üs ve tesislere, donanmaya, hava kuvvetleri envanterindeki uçak filolarına daha büyük saldırılarda bulunarak bir yerde yeni yönetimi “silahsızlandırdı” (Bu aynı zamanda ABD’nin hamiliğini yaptığı SDG’yi de rahatlatan bir hamleydi)! Öte Yandan İsrail bir yandan da Dürziler gibi farklı grupları etki alanına çekmeye çalışıyor ve ayrıca Golan tepelerini de aşarak yeni fiili işgallere girişti. Daha da ileri gidip Şam’ın güneyinde bir güvenlik kuşağı oluşturmak hedefi de ortaya koydu. Bu konuda da kuzeyde Türkiye’nin yaptıklarını referans alma eğiliminde gözüküyor.
Suriye hamuru daha çok su kaldırır. Bakalım önümüzdeki günler, haftalar, aylar nelere gebe?
Yorum Yazın