Unutulmaz devlet adamı, siyasetçi, gazeteci, şair Bülent Ecevit’i yitireli 16 yıl oldu, bıraktığı boşluk hala doldurulamadı. Benim için de birçok yönü ile çok değerli bir isimdi Bülent Ecevit, ancak toplumumuzda yerleşik, “ya hep ya hiççi bakış açısı” ile onu değerlendirmek yanlış olur, bu nedenle Ecevit’in odağında yer aldığı bir olaydan, daha doğrusu bir faciadan söz etmek istiyorum bugün.
Kıbrıs Barış Harekatı sırasında “kendi uçaklarımız tarafından vurulan!” TCG Kocatepe Muhribi (*) nasıl oldu da böyle bir facianın kurbanı oldu? Bu sorunun yanıtı hala ortada yok.
Harp Okullarında “ibretlik ders” olarak okutulması gereken, ancak resmi soruşturmaların ardından, “Türk Ordusunda kuvvetler arası ikilik çıkmasın” diye “üstü kapatılan” bu facianın nedenleri net olarak ortaya konulmuş değil.
—-Olayın özeti—
Genelkurmay raporlarında bu “olayın özeti” şöyle yer alıyor:
“20 Temuz 1974 tarihinde Kıbrıs Harekatı cereyan ederken, Yunan Deniz Kuvvetlerine mensup 10-11 gemiden müteşekkil bir konvoyun, Rodos Kanalından çıktığı ve Kıbrıs’a seyrettiği raporunun alınmasından sonra gemiler yakinen takip edilmiş ve durum hükümete duyurularak Ada’ya muhtemel ulaşacağı tarih olan 21 Temmuz 1974 günü için taarruz planlaması emredilmiştir.
Hava Kuvvetlerinin taarruzundan sonra bölgeye girerek taarruz icra edecek olan Deniz Kuvvetleri Komutanlığına ait 3 muhrip, saat 15.00’den itibaren incelemede teferruatı ile arz edilen nedenlerle kendi uçaklarının taarruzuna maruz kalmış ve bu muhriplerden TCG Kocatepe aldığı yara neticesinde kurtarılamayarak batmıştır…”
Sonuçta TCG Kocatepe, kendi uçaklarımızın “hatalı, belki de kasıtlı yönlendirilmesi” sonucunda batırılıyor, 54 askerimiz şehit oluyor, TCG Adatepe ve TCG Mareşal Fevzi Çakmak gemileri ise bu faciada hasar almakla birlikte limana geri çekilebiliyor.
—Kissinger’den gelen telefon—
Peki, orada gerçekten Yunan Deniz Kuvvetlerinin 10-11 gemisinden oluşan bir konvoy var mıydı? Yoksa bu istihbarat bir aldatmaca mıydı? Bu sorunun yanıtı, 21 Temmuz 1974 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tutanaklarında gizli olabilir. Bir göz atalım mı?
O gün, MGK’nın hararetli konuşmalar ve tartışmalarla süren toplantısı sırasında, kısa süre önce istihbaratı alınan “Yunan Gemi Konvoyu” üzerinde durulmakta ve büyük tehlike yaratan bu konvoyun vurulması gerektiği değerlendirilmektedir. Çeşitli kaynaklardan gelen bilgiler, Yunan Konvoyunun varlığını doğrulamaktadır. Üstelik Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, yeri “35 Derece Kuzey Enlem Güneyi-Baf” diye ifade edilen noktada herhangi bir Türk Gemisi bulunmadığı, yasak bölge olarak ilan edilen o noktadaki gemilerin düşman gemisi olduğu üzerinde ısrarcıdır.
Tam o sırada, Başbakan Bülent Ecevit’e Amerikan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’den “acil kodu” ile bir mesaj gelir, toplantı kesilir, telefon bağlanır…
Kissinger, Türk Ordusunun Kıbrıs’a Müdahalesini engellemek için geçici bir “ateşkes” ilanında ısrarlıdır, Ecevit kendisine “Yunan gemi Konvoyu” bilgisini iletir, konvoyun geri dönmesi koşulu ile geçici ateşkes üzerinde mutabık kalınır…Biraz sonra Kissinger yeniden toplantıya telefonla bağlanır ve Ecevit’e şu bilgiyi iletir:
-Orada (35 Derece Kuzey Enlem Güneyinde-Baf’ta) bir Yunan gemi konvoyu yok… Sizi yanıltıyorlar. Bu yanlış bir istihbarat, taarruza geçilirse büyük yanlışlıklara meydan verilebilir.
Ancak ok çoktan yaydan çıkmıştır. Harekat emri yürürlüğe konulur ve facia yaşanır…
—Kocatepe nasıl battı?—-
“TCG Kocatepe’nin nasıl battığı?” sorusuna yanıt arayan kimi belgeler hala “çok gizli” ibaresiyle arşivlerde tozlanmakta… Ancak “Resmi kaynakların” net bir sonuç ortaya koymaktan kaçındığı bu facia üzerinde çok sayıda araştırma yapılmış, ilgililerle röportajlar gerçekleştirilmiş, sonucunda da onlarca kitap kaleme alınmıştır. (**)
Bu konuya kafa yoranlardan biri de benim. Çalıştığım gazeteler ve görsel mecralarda (***) bu facianın nedenlerine ilişkin pek çok araştırma-haberim yayınlandı.
—— Ecevit-Kissinger buluşması—
Yıllar sonra Bülent Ecevit’in Başbakan sıfatıyla katıldığı ABD gezisini izleyen gazeteciler arasında ben de vardım. Ecevit her görüşmesinin ardından geziyi izleyen biz gazetecilere detaylı bilgi veriyor, sorularımızı yanıtlıyordu. Gezinin son randevusu, New York’ta eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile olacaktı, 1 saatlik randevunun hemen ardından uçağa binildi ve Türkiye’ye hareket edildi. Art arda randevular, toplantılar, konuşmalarla geçen gezi, Ecevit’i çok yormuştu, uçakta bizlerle konuşmak yerine dinlenmeyi tercih etti, Ankara’ya ayak bastığımızda basın toplantısı düzenleyip, soruları yanıtladı, benim için Kissinger randevusu önem taşıyordu, sordum:
-Henry Kissinger’la olan görüşmenizde neler ele alındı? Acaba yıllar önceyi konuştunuz mu? Kıbrıs harekatı sırasında yaşanan Kocatepe faciası ve kendisinin sizi MGK toplantısında arayarak uyarmış oluşu üzerinde durdunuz mu?
Basın toplantısı televizyonlardan canlı yayınlanıyordu, benim sorum üzerine yorgunluğu dikkatlerden kaçmayan Bülent Ecevit şöyle dedi:
-Henüz kendisi ile görüşmedim. Ancak sayın Kissinger ile buluştuktan sonra size bilgi verebilirim.
Hepimiz bu yanıt karşısında donduk kaldık… Ecevit üzerinden 24 saat bile geçmemiş olan bu önemli buluşmayı ya besbelli unutmuştu, ya çok yorgundu, ya da bu olay ileride yaşayacağı ciddi hastalığının ön habercisiydi. Başbakanlıktaki önemli isimlerden biri, kolumu sıkarak, dişlerinin arasından fısıldadı:
-Başbakanı niye zor durumda bırakıyorsun?
Oysa gazetecilik “yalakalık işi” değildir, esasen sorular eğlence için değil, kamuoyu adına sorulur, devlet adamından yanıt beklenir.
Son günlerde yaşananlar aklıma geldi de…
(*) https://tr.wikipedia.org/wiki/TCG_Kocatepe_(D-354)
(**) TCG Kocatepe Nasıl Battı- Özhan Bakkalbaşıoğlu-Kaynak Yayınları
(***) Temmuz 1987 Tercüman Gazetesi
20 Temmuz 1993 Belgelerin Işığında Kocatepe Cumhuriyet Gazetesi
19 Ocak 2002 Kanal D Ana Haber Bülteni
Yorum Yazın