Dünyaya sadece din gözlüğü ile bakan Orta Doğu ülkelerinde niye demokrasi olmayacağını Batılıların büyük ümit bağladığı “Ilımlı islamcılık-Mild Islamism” hipotezi gösterdi. Demokrasi seçme özgürlüğü demektir. İslamizm kelime olarak İslamı siyasette kullanmak anlamına gelir, ki başından böyle bir varsayımın gerçek olmayacağı ortada iken Batı dünyası bu safsata ile 20 yılı aşkın bir zaman harcadı, sonuçta hepimiz gördük ki, teokrat inancı içindeki zihniyetin gerçek niyetinin hiç de öyle seçme ve seçilme özgürlüğüne inanmadığını ortaya koyan çok değişik örnekler var.
İranda popülist oylarla iktidara gelen Molla nitelikli, teokratların ülkede demokrasiyi nasıl boğduğu, en ufak laik düşünceye nasıl karşı olduğu, kendine muhalefet edenlere nasıl zulüm yaptığı ortada. Zorla uygulanan kılık kıyafet kuralları, içki yasakları, toplantı ve gösterilere karşı uygulanan zalim tutum İslamcıların, yani şii teokratların demokrat olamayacaklarını gösterdi.
Mısır’da iktidara gelen Sunni Müslüman Kardeşler adı verilen teokratik kuruluşun ve onun liderinin nasıl yavaş yavaş, sinsice ülkeyi bir dinci ülkeye çevirme girişimlerinin ve demokrasiyi yok etme cabalarının önüne laik askerler set çektiler. Demokrasinin zayıf yani popülist programlarla ve propagandalarla iktidara gelen teokoratların ve dikta heveslilerinin nasıl gizli bir zamanlama politikası uygulayıp iktidarlarını ve bunun sağladığı çıkarları ve öncelikleri korumak için demokrasiyi ortadan kaldırmalarıdır. Bu sadece İslam topluluklarında değil, Hristiyan bati toplumlarında da görülmüş örneklerle doludur. Hitler, Musolini ve General Franco ile Chavez ve onun takipçilerinin uygulamalarında bu eğilimler görülebilir.
Türkiye’de gelen Batılılarca ılımlı islamist denilen ve kendilerini muhafazakar demokrat olarak niteleyen kişilerin nasıl zaman içinde tüm demokratik kurum ve kuruluşları, bizzat kendilerinin getirdiği denetleme kurumlarını etkisiz hale getirdikleri, sosyal medyayı susturma cabalarını, demokrasinin olmaz olmazı sayılan kuvvetler ayrılığı ilkesini nasıl kendi istedikleri, daha doğrusu bir tek kişinin isteği doğrultusunda değiştirdiğini gördük. Teokrat kafalar kendilerinin hiç bir kural ve ilkeye bağlı olmasını kabul etmezler. Hiç bir sorumluluk altına girmeden, kimseye hesap vermeden istediklerini yapmayı demokrasi diye pazarlamaya çalışırlar. Önlerine çıkan her engeli, yasaları kullanarak etkisiz hale getirmeyi dünürler. Buna secim oyunları, elektrik kesintileri, secim kurullarını tehdit de dahil olabilir.
Anayasa mahkemesinin hâkimler ve savcılar yüksek kurulu yasası ile ilgili iptal kararlarına bu teokrat zihniyetin nasıl karşı çıktığını ve buna ait ne gizli açık, hücum, siyasi propaganda ve algı yaratma politikaları üreteceğini hep birlikte gördük. Laik TSK’yı yandaş tarikatçı örgüt üyelerinin desteği ile hile ve teknolojik yalanlarla etkisiz hale getiren bu teokrat kafaların önündeki son demokratik engel Anayasa Mahkemesi kalmıştır, şimdi tüm hedef ve hücum odağı Anayasa mahkemesidir.
Çünkü teokrat kafa ataerkil kafadadır, dediğim dedik inanıştadır, seçme hakkını sadece kendisi seçildiği zaman veya kendisi seçtiği zaman kabul eder. Bunun aksine olacak her demokratik hareketi türlü çeşitli yöntemlerle her istediğini onaylayan parlamenter çoğunluğu ile yapmaya çalışacaktır.
Teokrat kafa her istediğini, her zaman her yerde , hiç bir yasal kısıtlama ve etik sınırlama ve sorumluluk almadan uygulamak ister. Onun için de laiklik karşıtıdır ve demokrasiyi boğma taraftarıdır.
Yorum Yazın