…şafağın gül pembe parmakları gökyüzüne dokunduğunda niçin yapıyoruz bunu? Ve niçin önümüzdeki Pazar günü 23. kez yapacağız?
Eski Yunanca, Türkçe, Çince, Hintçe ve tüm dillerde niçin okuyacağız İlyada ve Odysseia’dan dizeleri?
Günlük koşuşturma sırasında doğup battığının bile unuttuğumuz güneşi karşılamak için yapıyoruz bunu!
Ve tabii Büyük Ozan’ı, İzmirli Homeros’u selamlamak için!
3000 yılda her şey değişmiş gibi gelse de, bazı şeylerin hiç değişmediğini anımsamak için!
Troya’nın hala yandığını unutmamak için!
Yaşamın anlamını bize fısıldayan, şiiri kucaklamak için!
PENTİMENTO
Ama bence en önemlisi, yurdumuzu derinden sevdiğimiz için!
Anadolu’su, Trakya’sı, Karadeniz’i, Marmara’sı ve Egesiyle bu coğrafyanın çocukları olduğumuz ve bundan dolayı kendimizi talihli saydığımız için.
Troya Savaşı şuracıkta oldu. Anlatılan bizim hikayemizdir. Biz farkına varmasak da öyledir.
Böyle sabahlarda tualimizi güneşe doğru kaldırıp bakarız ve “pentimento”yu görürüz. Katman katman, üzerine yenileri yapılmış eski resimleri hayal meyal de olsa seçeriz.
Türkiye bir pentimentodur. En üstte bizim yapmakta olduğumuz resim var.
Ama altında, kaybolup gittiğini sandığımız nice resimler durmakta. Tarih Ana ya da Baba diyeceğimiz ressamlar, eskilerin üzerine astar çekip yenilerini yapmışlar.
Sonra bir kez daha, sonra bir kez daha…
Aslında tüm resimler oradadır. Belki biraz silikleşmiştir, bazı yerleri bulanmıştır. Ama genellikle ayırt edebiliriz. Bak şu Sümer, şu Asur, şu Hitit, şu Luvi, şu Pers, şu Arap, şu Helen, şu Roma, şu Bizans, şu Selçuklu, şu Osmanlı, şu Türk değil mi?
Bazen zorlanırız, hepsi birbirine karışmıştır. Geçmişin olguları harelenmiştir.
O hareleri aşıp alttaki olgulara erişmeye çalışmak tarihçilerin görevidir.
Ama biz, bu ülkeyi derinden sevenler, sanatçılar, şairler, romancılar, ressamlar, sinemacılar olgular kadar söylentilerle, öykülerle, efsanelerle de ilgileniriz.
Ve biliriz ki, bizim coğrafyamızda çoğu kez, hareler olgulardan daha gerçektir.
Bizim buraların hikayesi, bazılarına kopuk kopuk görünse de, aslında bir sürekliliktir. Bizler de kendimizi başka ne sayarsak sayalım, o sürekliliğin çocuklarıyız.
O miras, kültürel genlerimizdedir.
Homeros, o sürekliliğin başlangıç noktalarından birisidir. Ondan öncesi elbette vardır ve ondan sonrası sürüp gitmektedir.
AĞIR SORUMLULUK
“Derinden sevmek” boş laf değildir, çocuk yapmak gibi ağır bir sorumluluk üstlenmek demektir. Bu toprakların altında katman katman yatan her şey insanlığa aittir, ama şurası şu anda bizim sorumluluğumuz altındadır. Onu en çok bizim sevmemiz beklenir.
Derinden sevmek yobazlık ve bağnazlık kaldırmaz: Sevdiğimizi korumasını ve paylaşmasını bilmeliyiz.
İşte gün doğarken Homeros’u bunun için okuyoruz.
_____________
HOMEROS OKUMASI’NDA BU YIL:
3-4 Ağustos, Cumartesi – Pazar. Bozcaada, Tenedos
• Yılın şairi Asuman Susam, tanıtan Cevat Çapan; Salhane
• Yabancı şair konuk: Reshma Ramesh, Hindistan, tanıtan Nurduran Duman;
• Yılın eksiği: Naci Güçhan, tanıtan Leyla Çapan;
• Gündoğumu resitali çello Adasu Akın; Salhane.
• Buluşmalar resitali, gitar, Mutlu Torun; Salhane
• Yılın konusu Homeros ve Türkler, yöneten Haluk Şahin, katılımcılar Rüstem Aslan, Rıdvan Gölcük, Nezih Başgelen; Itırlı Bahçe
• Homeros kitapları sergisi, Hakan Gürüney, Kent Müzesi
Yorum Yazın