Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu

Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu


Tutuksuz yargılananlar ve yargısız tutuklananlar

Tutuksuz yargılananlar ve yargısız tutuklananlar

Türkiye’nin ciğerleri, çoğumuzun yüreği yanıyor. Ama daha sonra, “orman vasfını kaybetmiş arazileri tek imza ile imara açtırmanın yolu olduğu için beton düşkünleri bu yangınlardan pek hoşnut olmalı. İzmir başta olmak üzere, Muğla, İstanbul ve neredeyse Türkiye’nin her yeri alevlerden nasibini alıyor. Galiba eli tutan kibriti, çakmağı çakıyor, sonra alevlerin keyfini çıkarırken, önündeki ballı fırsatların hayalini kuruyor. Deprem bölgelerinde yaptıkları çürük, çarık usulsüz binalar yüzünden on binlerce insanın enkaz altında can vermesine neden olan, ama ya tutuksuz yargılanan veya serbest kalan sorumluları gördükçe, utanmaz, arlanmaz ve açgözlü müteahhitlerin ayranı yangınlarla kabarıyor, ağızlarının suyu akıyor olmalı.  Orman yakma gibi ağır bir kamu suçunu görmezden gelen siyasi ortamda, toz duman altında parsa toplamak adeta teşvik ediliyor. Çoğu kez suçlu mangal ateşi, aşırı sıcaklar ve rüzgârın şiddeti. Ama şehirlerin göbeğindeki park ve bahçeleri, “millet bahçesi” haline getirerek yandaşa betonlaştırma fırsatı veren iktidar, ormanların hepsini “milli park” ilan edip güçlü bir koruma sistemi kuramaz mıydı? Sık sık imar planları değiştirilmesi ve imar affı çıkarılması zaten en az kibrit alevi kadar suçlu. Yirmi iki yılda istenseydi “Kıyı Emniyeti” gibi bir “Orman Emniyeti” Teşkilatı kurulup, yangın söndürme uçakları filosu bu teşkilata bağlanır, sıkı denetimi, sürekli iletişimi ve deneyimli uçucu ekibiyle acil müdahaleye her zaman, her yerde hazır bir birim haline getirilebilirdi. Ama niyet başka olunca, savsaklamak ve faturayı sonunda muhalif yerel yönetimlere yüklemek mubah.

Geleceği “Çalınan Ülke” Türkiye

Demokrasi ve hukuktan nasibini almayanlar her istediğini dayatabiliyor. Her buyuruluna kafa sallayıp, cep dolduranlar; cennet köşelerde bu yolla yerler edinip, soylarına soplarına arazi kapatmak için ormanların yakılmasına göz yumuyor. Hatta bu “evet efendimci çevre” belki akıl hocası, belki asıl azmettirici. Bunların hiçbir zaman vicdan acısı veya pişmanlık duymasını beklemiyorum. Türkiye bu yüzden bana için için çöküyor gibi geliyor. İzmir’ i cayır cayır yakan eller, 9 Eylül 1922 de şehri tutuşturarak terk eden Yunan’dan daha hain. Yunan ordusu düşmandı. Ya bunlar ne? Bunlar içimizdeki düşman. Bize başka Türkiye yok diye öğretmişlerdi. Onun için biz de bu ülkeyi emanet edilmiş son vatan olarak kabul etmiştik. Ama demek bazıları yakar, talan eder ve başka yerlere gider. Bu göçebe zihniyetin izini ABD de alınan çiftlikler, New York’ta inşa edilen “yurt” kisveli gökdelenlerde veya Dubai’de alınan rezidanslarda sürmek mümkün. Onlara “büyük babanın yediği koruk, torunun dişini sızlatır” atasözünü hatırlatmak gerek. Yazık sana geleceği çalınan, soyulupsoğana çevrilen sevgili ülkem.

Bu arada geçen hafta Büyükelçi Süha Umar’ın Muhalif sitesinde yayınlanan “Ülkemizi Çayorlar” başlıklı yazısındaki bir ayrıntı çok dikkat çekiciydi. Sayın Umar Türkiye’nin taraf olduğu “Avrupa Yaban Hayatının ve Yaşam Ortamının Korunması Sözleşmesi” ile Tarım ve Orman Bakanlığı’nın koruması altına alınmış olan Kum Zambağının, Samsun Terme-Miliç sahilinde, bizzat AKP li Belediye eliyle yok edilme tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğunu yazmıştı. Hem de ne için? Yine Sayın Umar’ ın yazısından Kadınlar Plajı (Deniz Hamamı) yapılması için olduğunu öğrenirken, en son örneğini Bostancı, Moda ve Salacak’ta hatırladığım anneannemin döneminden kalan Kadınlar Plajına özenen kadınların, “Manda gözü gibi yazılı tabelayı” görmezden gelip, nasıl korunması gereken nadir endemik bir bitkiyi yaşamdan koparmaya razı olduklarını düşündüm. Bu nasıl bir açlık, görmemişlik ve geçmişe özentidir ki o kadınlar, Samsun Belediyesinden Kadınlar Plajının başka bir yere kaydırılmasını istemez! Ormanları yakan eller işte bu umursamaz anaların yetiştirdiği çocukların elleri olmalı. O kocaman, tamaha meyilli eller.

Ya o şehrin insanları kadar, tarihini, ekolojik özelliklerini, özetle tüm canlılarını korumak yerine oy için, belki kendi eşi, dostu ve yakınları için bunu nasıl yapan belediyeye ne demeli?  Nasıl kişisel amaçlarla Türkiye’nin taraf olduğu bir uluslararası sözleşmeyi ihlal etmeye cüret eder? Hepsine bu vurdum duymaz cesareti veren, bu gözü dönmüş açlığa, doğa düşmanlığına, kuralsızlığa ve kanunsuzluğa cesaretlendiren keyfilik ve iktidarda kalmayı kişisel beka konusu olarak gören zihniyet sona ermedikçe, Türkiye içeriden ve dışarıdan göçmeye ve göçürülmeye devam edecek. Ormanlar ve su havzaları tükenecek. Korkarım bir gün torunlarımız bakacağız ki, Türkiye çöl, Türkiye kalmamış.   

Suçlu Kim? Suçsuz Kim? Mazlum Kim? Zalim Kim?

Dedik ya! Cinayet gibi ölümlere neden olanlar, trafikte adam öldürenler, uyuşturucu kaçıran ve satanlar serbest. Kara para aklayanlar, saçma sapan videolarla zengin olan Youtube fenomenleri bir gerekçeyle serbest ve tutuksuz yargılanacak, muhtemelen yurt dışına kaçacak. Ama gencecik bir vekil hala tutuklu. Beraat kararı Anayasa Mahkemesince onaylanan ve en önemlisi suçunun ne olduğu pek anlaşılmayan bu millet vekili için, yasama organının toplanması, zaten her halde Yargıtay kararına rağmen serbest bırakılması için değil, “yemin edebilmesi” içindi. Yasama organı meşru bir şekilde seçilmiş olan üyesi için bile olsa, beraat oylaması yapamaz. TBMM yasama organı, yargı değil ki! Yine de adım atmakta çok gecikti ve sonuç maalesef ortada.

Ve Odun Kesicinin Hık Deyicileri

Vekilin Mecliste yemin etmesine bile onay vermeyen 46 oy, Türkiye’deki demokrasi açısından bir yüz karası.  Galiba istenen şey bir yüce makamın affına sığınılması. Hani ABD de zaman zaman yüz kızartıcı suçtan hüküm giyenleri veya idam mahkumlarını Başkan affeder ya! Şimdi Türkiye’de istenen birde bu uygulamanın geçerlik kazanması. Balyoz, 28 Şubat ve Ergenekon’dan mahkûm edilen asker ve siviller bunu talep etmedi. Kavala da şimdiye kadar talep etmedi. Atalay’ın da yapacağını sanmıyorum.  Hukuka saygısı olanların, haklı olduğunu düşünenlerin, onurlu ve gururlu insanların bu psikolojik savaşta güçlü olmayı sürdürmesi gerek. Hani “zalimin zulmüne karşı, mazlumun Allah’ı var” diyesim geliyor. Ama bazılarının hala Allah korkusu kaldı mı diye merak etmekten de kendimi alamıyorum.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar