Geçenlerde bir hukuk adamı ile görüşüyordum, sürekli yakınılan adalet mekanizması üzerinde değerlendirmelerde bulundu diyordu ki:
-Ne yazık ki durumdan hiç kimse mutlu değil bunun pek çok sebebi var. Cumhurbaşkanı odağındaki siyasi olaylar bir kenara bırakılsa da altyapı sorunları ciddi..
-Ne gibi? Diye sordum anlattı:
-Önümüze öyle karar metinleri geliyor ki -hukuk fakülteleri nasıl mezun veriyor?- diye sorgulamak lazım.
-Yani hakim ve savcılarda eğitim eksikliği mi var?
-Bakın Türkiye’de 15 temmuz öncesine kadar toplam 10 bin civarında hakim ve savcı görev yapıyordu, bunların yarısı FETÖ tespitiyle sistemden ayıklandı, fakat sonrasında o kadar hızlı bir yerleştirme yapıldı ki şu anda Türkiye de 20 bin civarında hakim ve savcı var.
-E, daha iyi değil mi? Bunun adalet mekanizmasını hızlandırması, -geç gelen adalet adalet değildir- yakınmalarını gidermesi gerekmez mi?
-Ne yazık ki öyle olmuyor çünkü hukuk fakülteleri çok hızlı ve donanım eksikliği ile mezun veriyor, bu da, adalete hizmet etmiyor. Bakın, normalde hakimlerde iki yıl olması gereken staj süresinin fiilen çok düşürüldüğünü, nerdeyse 15 günlük bir stajdan sonra göreve başlatıldıklarını söylesem ne dersiniz?
Aynı hukuk adamı, Cumhurbaşkanının “Bu Anayasaya saygı duymuyorum, İstanbul Sözleşmesini feshettim, AHİM kararları bizi bağlamaz” sözleri üzerinde ise yorum yapmadı…
Eh, bu tablo karşısında “neden adalet yerini bulmuyor?” Diye sormak korkarım yersiz olmaz mı?
————-yavuz hırsız haklı————-
Gelelim “yavuz hırsız” olayına… Ben bu olaya başından sonuna tanık oldum, sözü uzatmadan yavuz hırsızın mağdur ettiği ev sahibine bırakıyorum:
-Bundan 5 yıl önce evimize hırsız girdi, bir kaç değerli eşya ile birlikte büyükçe bir çantada duran tele objektifli fotoğraf makinemizi almış. Evimizde kamera sistemi var, geriye sarıp baktık ki, adamlar sabaha karşı salonumuza giriyor, 13 dakika sonra koşarak evimizden kaçıyorlar. Karakola gittik, şikayette bulunduk. -Bakalım ne olacak?- diye beklemeye başladık.
-Ne oldu peki?
-Tam 10 gün sonra hırsız daha doğrusu hırsızlar İstanbul’da yakalanmış.
-Soygun Ankara da değil mi? Nasıl olmuş?
-Evet, Ankara’da, bizi ve pek çok evi soyan 4 kişi, (ki bunlar aranmakta imiş,) çalıntı bir araba ile İstanbul’a gitmişler, orada polis takibine takılmışlar bir apartmanın dördüncü katındaki daireye çıktıklarında polis baskın yapıp bunları yakalamış.
-Polis sizinle bağlantıyı nasıl kurmuş?
-İşte burası tam bir polisiye film… Adam bizim fotoğraf makinesini almıştı ya, hani çantada idi makine… İşte o çalıntı makine ile yakalanmamak için makineyi 4. Kattan bahçeye atmış. Polis bunları gözaltına alırken aşağı attıkları makineyi de almış, karakola götürmüş…
-E, sonra?
-Dur yahu, anlatıyorum işte, hırsızlar karakolda ilken polis bizim fotoğraf makinesini incelemeye alıyor, yüzlerce fotoğrafa bakıyor. İstanbul’da Hayal Kahvesindeki bir konserden pek çok fotoğraf ve görüntü var. Kalkıp oraya gidiyor ve görevlilere -bu görüntüdeki genç adamı tanıyor musunuz?- diye soruyor?
-Kimmiş o peki?
-Bizim oğlumuz… Kendisi müzisyen, orada konser yapmıştı, orada çekilen resimleri imiş makinedekiler. Neyse işte polis epey uğraşıp menajerini bulup, telefon numarasına ulaşıp oğlumuzla temas kuruyor, makinenin ona ait olduğu anlaşılıyor. Polis bizleri bu konuda haberdar ediyor.
-Sonra makineyi aldınız mı?
-Dur, henüz oraya gelmedik. Makineyi ve 4 kişilik hırsız çetesinin itirafları üzerine çaldıkları pek çok malı Ankara’ya getiriyorlar. İşte bizi de çağırdılar, emniyete gittik. Baktık bizim makine orada duruyor ve onunla birlikte ben diyeyim 50 siz deyin 100 rulo halı da duvara dizilmiş halde. Polis bize dedi ki, -eğer sizinki de çalıntı mallar arasındaysa buyrun alın-. Bizden halı malı alınmamıştı makinemizi alıp çıktık emniyetten.
-Peki adam yargılandı mı?
-E, tabii, çünkü evde parmak izleri vardı, ayrıca kamera görüntüleri filan… Adam yargılandı ve hapis cezası aldı. Zaten o kadar fazla sabıkası varmış ki… 2 yıla yakın bir hapis cezası aldı, biz de -adalet yerini buldu- diye sevindik.
-Eh hiç yoktan iyidir. Geçmiş olsun.
-Yok ya, daha öykü bitmedi, dün bize bu olaydan tam 5 yıl sonra bir resmi yazı geldi…Yazıda aynen şöyle deniyor:
“Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, karar yerinde gösterilen ve toplanan delillere, mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sarığın temyiz itirazları yerinde görülmediğinden REDDİ, ancak sanığa ek savunma hakkı verilmeden CMK’nın 226. Maddesine aykırı davranılması yasaya aykırı bulunduğundan hükmün CMUK’un 321. Maddesi uyarınca BOZULMASINA…”
-Şimdi ne olacak peki?
-Ne bileyim? Galiba gidip hırsızdan özür dileyeceğiz, fotoğraf makinesini de geri verirdik ama 4. Kattan atılınca kırılmış, artık işe yaramaz…
Yorum Yazın