Erdem Beliğ Zaman

Erdem Beliğ Zaman


Yeşilçam'ın kurumayan tek dalı "Safa Önal"

Yeşilçam'ın kurumayan tek dalı "Safa Önal"

30 Eylül 2021 Perşembe günü, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Film Yapımcıları Meslek Birliği (FİYAB), artık biletli seyircisinin vizyon filmi seyredemeyeceği eski Atlas Sineması’nda, yeni İstanbul Sinema Müzesi’nde bir etkinlik düzenledi. Misafir Safa Önal’dı. Bu dört hecelik kısa ismin, tanıyanı için ne kadar uzun bir anlam ifade ettiğini ah bilseniz!

Bugünün salgından sebep can çekişen üçüncü sınıf gece kulüplerinin; divanlarına Arap turistlerin kurulduğu, nargile dumanlarının arkasından zor seçilen çayhanelerinin ve mimarlık harikası duvarlarının sprey boyalarla karalandığı hanlarının, metruk apartmanlarının arasından, vaktiyle maviliğe yükselen bir ağacımız vardı… Gölgesinde âşıklarımızın kavuştuğu, dallarında aşklarımızın sallandığı, Anadolu’muzdan esen yellerin yapraklarını kıpırdattığı, kökü gönüllerimize salınmış bir ağaçtı bu… Bizimdi; asgari müştereklerimizin oluşturduğu kardeşçe ormanımızdandı… Binalar büyüdükçe kapandı, zaman geçtikçe budandı… Ülkemizdeki bazı duygular gibi eksildi dalları… Turistlerin, sarhoşların, başıboşların oldu; oyuncuların, rejisörlerin, figüranların geçtiği yolları… Varlığı bir bayramdı, “o ağaç” Yeşilçam’dı…

Şimdi her şeyiyle öksüz işte “bu ağacın” kurumayan bir tek dalı kaldı: Safa Önal… Safa Bey’e senenin bir gününün üç saati değil, her gününün yirmi dört saati ayrılsa gene azdır…

Söz edebiyatla açıldı… Şiirler sözlerin arasına usulca süzüldüler… Ne güzel de okudu Safa Bey o şiirleri… Sanki sahnede konuşan sadece Safa Önal değildi: Yahya Kemal Beyatlı da sahnedeydi, Peyami Safa da, Arif Nihat Asya da, Orhon Murat Arıburnu da… Hepsi ama hepsi, Safa Bey’in altmış senelik hatıralarında genceciktiler. Tâ Babıâli’den Aydın’a uzanan mesut mazi; Safa Önal’ın artık başka yerde duyamayacağımız o güzel, tatlı Türkçesiyle adeta yeniden canlandı…


"Programın moderatörü Ayşe Karaköse, günün yıldızı Safa Önal, bir de kulunuz program başlamadan evvel..."

Programın moderatörü Ayşe Karaköse idi. Hocası Safa Önal’ı iyi yerden yakalamıştı, hakikaten yamandı… Yormadı ama herhangi bir yeri de es geçmedi!

Ve söz sinemaya geldi: Dört yüzden fazla film senaryosuyla katkıda bulunduğu sinemaya… Safa Bey’de sinema hatıraları eksiksizdi: Şimdi yerinde AVM’ye gelenlerin dolandığı Saray Sineması’nda, henüz ufacık bir çocukken seyrettiği ilk filmden başlayıp Yeşilçam’ın kuruduğu zamana kadar sürdüler… Acı, tatlı, buruk, ilginç, şaşırtıcı… Hatıralar sanki bir film gibi gâh yükseldiler, gâh alçaldılar… Usta Senaryocu, konuşmasını da ustaca kurgulamıştı… Dinleyenler eminim ki Yeşilçam’ın, Safa Önal’ın şahsında yaşadığına bir kere daha hükmettiler.

Artık slogan haline geldiğinden, sloganlaşan her söz gibi sıradanmışçasına sarf edilen Atilla Dorsay’ın şu sözü ne kadar önemlidir: “Safa Önal olmasaydı bir Türk sineması olurdu fakat Yeşilçam olur muydu şüpheliyim…”

Sona doğru söz, bizim gibi ülkelerdeki sanatçıların bitmeyen yarası telif meselesine geldiğinde ise bir şüphe de bende belirdi: “Acaba hak edene hak ettiği değeri verebildik mi? Vefâ gösterebildik mi? (Haritada değil elbette!)!

Şüphemi gidermek için Safa Önal’a bir daha baktım: Hâlâ üreten doksan senelik berrak bir zihin… Ne haksızlıklar gördüğü okunan yorgun göz bebekleri… Sigortasız, emekli maaşsız ve telifsiz… ‘Vefâ’yı geçtim hemen, şüphemle hop Haliç’e düştüm!

Utandım!

Dünyanın kederini hafifletmek için reenkarnasyona ümit bağlayıp, “Bu gelişte olmadı, bir sonraki gelişte artık…” diyen “modern Pollyanna”lar var aramızda… Onlara sormak lazım, “Hakkı yenen buraya bir daha gelse ne olacak ki?”

Gelseler, olacak maalesef belli:

            Açıkça söyleyeyim, bir hayatlık ömründe;

            Vefâ mı gösterilir burda hak eden kişiye?

            İkinci kez kişi görmek için vefâ gelse:

            Homurdanır çoğumuz, bir daha ne geldi diye!

Burası Türkiye…

Ustam ve dostum çok sevgili Safa Önal’a sağlıklı ve huzurlu günler dilerim. Var olsun!

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar