Evde günlerce kapalı kaldıktan sonra kendini sokağa atanların arasına karıştım dün. Yollar çok kalabalıktı, sanki tuhaf bir sevinç vardı insanlarda, bir şey almasalar da çarşı-pazara çıkmak, bir yere gitmeseler bile arabayla tur atmak iyi mi gelmişti acaba?
Ama esnafın yüzünden düşen bin parçaydı.
Önce kuaföre uğradım, (bilmem saçınızı siz kendiniz kesebiliyor musunuz?) şakır şakır makas sesleri arasında sohbet ettik:
-Yahu ne yaptınız iki haftadır?
-Ne yapacağız? Bizler günlük kazanan insanlarız, evde beş parasız oturduk kaldık. Son 3 aydır devlet sadece bin lira gelir kaybı için, 750 lira da kira için destek sağladı. Dükkânın kirası 2 bin 500 lira, elektriği suyu hiç söylemesem daha iyi. Ev sahibine, bu dükkânın sahibine artık yüzüm tutmaz oldu, kaç aydır kirayı aksatıyorum.
-Peki kalfa destek alabildi mi? Kısa çalışma ödeneği filan?
-Yok onu herkese vermiyorlar, belli bir süreyi doldurmadığı için alamadı, ben bu halimle birkaç kuruş yardım etmeye çalıştım.
-Ne olacak peki böyle?
-Valla bu küçük dükkânı yürütmek bile çok zor, ben Haziran’da başkasının yanına kalfa gibi geçeceğim, benim kalfa da başka bir dükkâna yerleşecek, kapatacağız. Zaten bizim çarşıda görüyorsunuz herkes küçüldü. Kuru temizlemenin sahibi, üç dükkâna yayılmıştı, ikisini kapattı, tadilatçı terzi vardı şurada, o da kapatıp çıktı.
İş bitince çıktım kuaförden, yolda kâğıt toplayıcılar vardı, onlara “size devlet desteği verildi mi?” diye soramadım, “alay ettiğimi” düşünebilirlerdi. Sağlık ocağının önünden geçerken baktım tanıdık hemşire sigara molasına, bahçeye çıkmış:
-Merhaba, iş yok galiba? Kimseleri görmüyorum etrafta?
-Sormayın, ilk zaman kovit aşısı yüzünden nefes alamaz durumdaydık. Artık aşı maşı yok, sinek avlıyoruz.
Çarşıdaki işler için taksiye bindim, genç şoförün morali bozuktu, söylenmeye başladı:
-Abla bittik vallahi bittik, işler sıfır noktasında, ben KHK ile işsiz bırakılanlardanım, itiraz filan ettik ama sonuç alamadık. Bir akrabam -boş durma taksiyi sen kullan- deyince direksiyona geçtim ama boğaz tokluğuna çalışıyorum desem inanır mısın?
Radyo açıktı, bir yorumcu Sedat Peker’in görüntülü ifşaatına yorum yapıyordu.
Şoför:
-Abla bu aslında Süleyman Soylu’yu bitirme operasyonu, hatta bence bu işin içinde Külliye bile var, baktılar yükselişte, onu yıpratıp, itibarını sıfırlayıp, istifa ettirecekler ve erken seçim olacak. Baksana, reisten hiç bahsediyor mu Peker?
Taksiyle okulun önünden geçerken gördüm, in cin top oynuyor, “bu yıl çocukların yok senesi, okula yeni başlayanlar okuma yazmayı bile öğrenememiştir” diye düşündüm, ya bilgisayar, tablet, internet yoksunu çocuklar ne yaptılar acaba?
Yoğundu trafik, nedense herkes kendini yollara atmıştı, milim milim ilerledik, sonunda taksiden balıkçının önünde indim, baktım tezgah boş gibi, her zaman bulunan somon bile yok, fiyatlar ise füze:
-Ne o? Somon bile yok?
-Az geldi abla, bugün gelenin tamamını müşteriye verdik. Tabii lokantalar filan kapalı, ne yapalım? Durum bu...
Hesaplı görünen fener balığında karar kıldım, “patatesli, sebzeli kavurmasını yaparsam doyurucu olur” dedim...
Balığın temizlenmesini beklerken, arka tarafta dükkân sahibinin telefonda alçak sesle konuşmasına kulak kabarttım:
-Yahu düşünebiliyor musun? Kolombiya makamları ortaya çıkarmış, adres Türkiye’de Mersin limanı demişler... 5 ton kokain yahu, ne demek düşünebiliyor musun? Acaba alıcı kim?
Konuşmanın devamını dinleyemedim, benim balık temizlenip paketlenmişti, parayı ödedim çıktım... Kendi kendime söylendim:
-Balıklar değil, asıl zokayı bizler yuttuk... Acaba daha ne kadar böyle debelenip duracağız?
güzel bir yazı olmuş