Şu altı üstüne gelen dünyada, birkaç gün içinde sona erecek olan 2024 ün kısa bir muhasebesini yaparak, gelecek yıldan neler beklenebileceğini birkaç cümle ile özetleyebilir ve bir iki öngörüde bulunabiliriz. Dünya ekonomi ve siyaset sahnesinin baş aktörlerinden olan Çin, yine 2024 ün ekonomik açıdan galibi ve 2025 in önde koşan yarış atı. Yakından ilgilenip derinlemesine girdiği bölgelerdeki gelişmeler karşısında sessizliğini korurken o doğru bildiği yolda planladığı gibi ilerlemeye devam ediyor ve edecek gibi görünüyor. Uzun kollarını giderek daha fazla Brezilya’ya, Hindistan, Vietnam, Macaristan ve Orta Doğu’ya uzatıyor. Belki yeni Trump döneminin başlatacağı yeni bir ticaret savaşı cephesine güçlü ittifak ağları ile girmeye hazırlanıyor. Elektronik Araç üretiminde karşısına çıkarılacak olan yerli girdi kullanma zorunluluğunu, ticaret yerine dış yatırımlarını arttırarak telafi etme stratejisi izliyor. Dünyanın netameli üç bölgesi Orta Doğu, Doğu Avrupa ve Çin Denizi. Bu üç bölge savaş sanayi dalları için arayıp da zor bulunacak fırsatlar vaat etmeye devam ediyor ve edeceğe benziyor. ABD her zaman olduğu gibi savaş sanayi ile yine sahnedeki karakter oyuncusu. Çin sessiz ve bulunduğu köşeden onun hemen yanında yerini almış durumda. Dünyanın korkulu rüyası İran ve Kuzey Kore Rusya’nın yeni tedarikçileri. Bakalım Trump onları kumarhane patronluğu ile nasıl idare edecek! Türkiye kalan savaş ve çatışma fırsatlarını değerlendirip, yangına körükle gitmekten çekinmediği Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da ulusal olmasa bile aile içi savaş sanayi dallarını besleyip büyütme şansı yakalama çabasında. Önce Libya’da, şimdi Suriye’de ve kim bilir yeni icat ASRİKA hayali ile girmeye çalıştığı hangi piyasalarda kendini gösterme ve devam ettirme yolunda! Tabii savaşların galibi kim olursa olsun mağlubu dünya, insanlık, çevre, ormanlar, sular ve denizler. Bir yılı daha geride bırakırken 2025 yenilginin faturasının ağırlaşacağı bir yıl izlenimini veriyor.
Yeşil bir Dünyayı Gölgeleyen Kara Bulutlar
Çevre ve iklim lobileri dünyanın her yerinde faal. Ancak karbon salınımını azaltma hesapları ve diğer önlemler çoğu zaman kâğıt üzerinde kalıyor, bazen ise uygulamaya yansıyor. Bu zafiyet 2025 de de devam edecek gibi. Çevre koruma ve iklim değişikliğini tetikleyen etkenleri azaltmak için atılan adımlara karşılık çevreyi sarıp sarmalayan savaşlar, yakılan, yıkılan şehirler, kirlenen kıyılara mayın taşıyan denizler, patlatılan barajlar, bombalanma tehdidi altındaki nükleer santrallar, daha yeşil ve çevre dostu planları üzerinde karanlık gölge. Bu trendin devamı ise büyük bir tehlike olmaya devam edeceğe benzer. İnsanlık dörtnala kendi sonunu hazırlıyor gibi. ABD de yine petrol lobileri iş başına geliyor. Acımasızca her yerde petrol üretimini ve kullanımını, yeşil enerjiye tercih edecekler. Doğal gaz üretim ve nakli için de, dünyanın başta Orta Doğu olmak üzere belli bölgelerinde başlamış, başlamamış, eski veya yeni projeleri hayata geçirmeye destek olacaklar. Boru hatlarının geçiş güzergâhlarında tarım varmış, orman varmış umursamayacaklar. Varsa yoksa kar açlığı, doymak bilmez bir hırs ve tamah, zaten Türkiye’de de pek geçerli bir ahlak anlayışı olduğu için Trumpist enerji politikalarının Türkiye’ye sirayet etmesi çok zaman almayacak. Rant ve kâr peşinde ormanları, zeytinlikleri altın aramaya feda etmeye 2025 de yetmeyecek. Şimdi para ve güç açlığına bir de İslami kılıf geçirildi. Onun için artık dur diyecek hiçbir dünyevi ve dini güç yok. Yasalar, yönetmelikler kamu kurumlarınca çiğnenirse “kim koruyacak kendi yeşil dünyamızı diye isyan ederken”, Akbelen ormanları mücadelesi Birleşmiş Milletler nezdinde ödüllendirilmesi bir nebze teselli oldu. Bir de doğal zenginliklere uzanan ellerin kırıldığı bir düzene kavuşabilsek, bu 2025 in Türkiye’ye en büyük ödülü olacak. Bu vesile ile Akbelen Ormanları Gönüllülerini ve önderleri Muhtar Sayın Necla Işık’ı kutlamak Muhalif ailesi olarak boynumuzun borcu. Bir hatta bir kaç ödül de Türkiye’de almalılar.
Tamahkâr Türkiye’nin Tamah Ettiği Eski bir Teori
İsveç’in Nobel ödüllü bilim adamı iktisatçı Erik Robert Lindahl’ın 1950 li yıllarda yaptığı çalışmalara atfedilen “fakiri daha fakir yapalım ki ulusal refah artsın” öğretisi sanki şimdi özellikle ABD ve Türkiye başta olmak üzere birçok ülkede ekonomi modeli olarak benimsenmiş gibi. Sosyal Kapitalizm out; Eşitsizlik, yaygınlaştırılan cahillik ve fakirliğe öykündürerek sözde şükrettirmek in. İnsanları hurafe ve dogmaların eline teslim ederek bilimin aydınlık yolundan geri çevirme, cehalete mahkûm ederek yönetme, eğiterek uyandırmaktan daha kolay. Hele yalan yanlış bilgi yayarak inandırmak ve pasif izleyici haline getirmek, bazı ülkelerde gözü gönlü doymaz yöneticilere, yüklerini tutacak zamanı verdiği sürece iyiden iyiye kolay. Nasılsa herkes bir şekilde yolunu bulmaya çalışıyor. İşin kötüsü yolsuzluğa öykünüyor. Din diye din diye ahlak tepeleniyor ya! Kimin umurunda! Ama tasarrufların gelir eşitsizliği ile artacağı ve yatırıma dönüşerek toplumsal refahı da arttıracağı teorisi sanıldığı gibi çalışmıyor. Artan adaletsizlikler toplumsal barışı bozuyor. Az sayıda elde biriken tasarruflar mutlaka istihdam dostu yatırımlara yönelmiyor. Hatta kendi ülkelerini yeterince güvenli görmeyen tasarruf sahipleri, başka ülkelere yatırım yaparak, kendi ulusal ekonomilerini refah artışından yoksun bırakabiliyor. Şimdi ABD de Trump’ın ekonomi yönetimi, korumacı politikalar ve teşviklerle söz verildiği gibi ulusal tasarrufları ABD içinde tutmayı ne kadar başarabilir emin değilim. Ama New York veya Washington’da Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kurulan şirket eliyle milyonlarca Dolar harcanarak, yüzme havuzu, hamam, restoran yapılmasını öven bir Bakanın kalkınmadan sorumlu olduğu Türkiye’de kamu ve özel tasarrufların yurt dışına gidişine engel olunamayacağına kesin gözle bakmak gerekir. Fakir daha fakir, zengin daha zengin; Ama Türkiye için huzur yok, refah artışı yok. 2025 yine bunun vaadiyle geliyor. Tabii dahası da var. 2025 Türkiye için daha fazla sınır ötesi harekât, daha çok şehit, gazi ve Suriye fütuhatı ile övünülen yıl olacak.
Tavuk Kaza Bakarsa Ne Olur?
Ekonomide eski tas, köhne hamam ve kifayetsiz rakamlar saltanatı sürecek. Düşürülemeyen enflasyona rağmen Amerikan Merkez Bankası FED (Federal Rezerve)’e bakıp yapılacak olan yerli- yersiz siyasi ve yandaş çıkarına hizmet amaçlı faiz indirimleri, yine ranta kurban edilen tarım ve mera alanları 2025 de Türkiye’nin kadersizliği olacak. Asgari ücrete yapılan zam dar gelirli tarafından kifayetsiz bulunacak. “Vur abalıya”, sırtından sopayı eksik etmeme anlayışının bir kısmı. Gerisi çeşitli önlem ve uygulamalarla korkutma, ürkütme ve caydırmaya çalışma. Ama daha fazla zam yapılamayacağına ilişkin makul bir açıklama mutlaka “Hamamizadeler” tarafından bulunacaktır. Yurt dışı hama küşadı ile övünenler, asgari ücret ve istikrar ikilemini nasılsa çözer. Örneğin bütçede yeterince kaynak bulunamaması, vergi takatinin çoktan aşılması, ücret ve maaş artışlarının enflasyonu körükleme etkisinden kaçınılması akla makul gelen, ikna edici açıklamalar olabilirdi. Ama sıkıntı içindeki halkla alay edercesine, kaynağı nereden geldiği belli olmayan paralarla yapılan yeni uçak alımları vicdan sızlatırken, bu kadar lüks karşılığında, kimlere, nelerin verilmeye hazır olunduğu düşünülmeli. Trump’ın suyuna gitmek için sineye çekilen ağır siyasi hakaretler ise, birilerini koltuklarında tutmaya yeterli olsa bile ulusal bir gururu fena halde yaralamaya devam edecek.
Yorum Yazın