12. Kalkınma Planı’nın iklim değişikliği vaatleri…
ÇEVREİklim değişikliği dünyada birinci tehdit olma yolundayken Türkiye, 12. Kalkınma Planı’nda, bu tehditle nasıl baş edeceğine ilişkin ipuçlarını verdi. Bu ipuçlarını Muhalif'in deneyimli muhabiri Hülya Özmen, Media 4 Democracy için yazdı.
Hülya Özmen / Ankara
Dünyanın aşırı ısınmasına neden olan sera gazı etkisiyle yoğun kuraklıkların yaşanmaya başladığı belirtilirken, Dünya Bankası’nın, 2050 yılında 140 milyon kişinin göç etmek zorunda kalacağına ilişkin tahmini dikkat çekiyor. Kuraklık, sel, orman yangınları ve aşırı yağış gibi afetler, iklim değişikliğinin ulaştığı boyutu ortaya koyarken daha sıkı önlemler konusunda hükümetleri zorluyor. Ortalama sıcaklığın 1 derece arttığı, 2 derece olması halinde dünyada gıda krizinin başlayabileceğine dikkat çeken bilimsel araştırmalara göre, iklim değişikliği birinci tehdit olma yolunda. Türkiye’nin 2053 yılı vizyonu doğrultusunda hazırlanan 12. Kalkınma Planı, Türkiye’nin bu tehditle nasıl baş edeceğine ilişkin ipuçlarını vermesi açısından önem taşıyor. Ayrıca, Türkiye, 2020 sonrası iklim değişikliği rejiminin çerçevesini oluşturan Paris Anlaşması kapsamında 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefini ilan eden ülke oldu.
Türkiye, iklim değişikliğini ekonomisinden habitata kadar sarsıcı etkisiyle yaşayan ülkelerden biri. Karadeniz Bölgesi’ndeki afet düzeydeki yağışlar, Akdeniz ve Ege’deki yangınlar, Marmara Denizi’ndeki müsilaj, Doğu ve Güneydoğu’da artan kuraklık, iklim değişikliğinin en somut göstergesi olarak görünüyor. Türkiye’nin 2053 yılı vizyonu doğrultusunda hazırlanan 12. Kalkınma Planı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki (TBMM) sürecini tamamlamasının ardından 1 Kasım 2023 tarihli Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yayımlandı.
Kalkınma Planı, “istikrarlı büyüme, güçlü ekonomi”, “yeşil ve dijital dönüşümle rekabetçi üretim”, “nitelikli insan, güçlü aile, sağlıklı toplum”, “afetlere dirençli yaşam alanları, sürdürülebilir çevre” ve “adaleti esas alan demokratik iyi yönetişim” olmak üzere beş ana eksenden oluşuyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, 12. Kalkınma Planı’nın ana hatlarını, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki sunumunda, “afete dirençli yaşam alanları, akıllı ve sürdürülebilir şehirler oluşturmak, ekonomide istikrar ve sürdürülebilirliği sağlamak; her alanda yeşil ve dijital dönüşüm odaklı rekabetçiliği tesis etmek; ihracata dayalı nitelikli büyümeyi sağlamak; enerji ve gıda arz güvenliğini tesis etmek ve uluslararası işbirlikleri ile stratejik ortaklıkları güçlendirmek” diye özetledi.
Planda, “Paris Anlaşması hedeflerine ulaşmak amacıyla sera gazı emisyonlarını azaltmak, iklim değişikliğine uyum ve iklim değişikliği ile mücadele kapsamında atılacak adımları ortaya koymak üzere strateji ve eylem planları hazırlanacak ve uygulamaya geçirilecektir” denildi. “Yeşil Mutabakat Eylem Planı” kapsamında, sektörel yol haritaları güncellenecek, izleme ve değerlendirme sistemleri geliştirilecek ve mevzuat çalışmaları yürütüleceği belirtildi.
Gıda güvenliği ve suyun etkin kullanımı
12. Kalkınma Planı’nda iklim değişikliği tespitleri ile mücadeleye ilişkin ilgili bölümler şöyle:
Covid-19 küresel salgını, kuraklık başta olmak üzere sıklığı artan aşırı hava olayları ve Rusya-Ukrayna savaşı tarımsal girdi ve ürün fiyatlarında yüksek artışlara, arz kesintilerine ve gıda güvenliği konusunda ciddi sorunlara neden olmuş, küresel düzeyde tedbir alınması ihtiyacını artırmıştır.
Birleşmiş Milletler’in (BM), 2030 yılına kadar dünyada gıda kıtlığını, açlığı ve yetersiz beslenmeyi tüm biçimleriyle sona erdirme hedefinden giderek uzaklaşılmaktadır. Küresel düzeyde açlıktan etkilenen insan sayısı, Covid-19 küresel salgınından sonra daha da artmıştır.
Nüfus artışının yanında başta iklim değişikliği olmak üzere tarımsal üretimi olumsuz etkileyen gelişmelerin devam etmesi durumunda açlığın daha geniş kitleleri etkileme riski artmaktadır.
İklim değişikliğine yönelik uluslararası düzeyde alınan tedbirler ile su, gübre ve zirai ilaç kullanımında tasarruf sağlayarak sera gazı salımını azaltan ve verimliliği artıran modern tarım teknolojilerinin geliştirilmesinin yanı sıra topraksız tarım ve kent tarımı gibi yeni nesil uygulamalar gıda güvenliğinin tesisi yönünde önemli katkılar sağlayabilecektir.
Dünya nüfusunun üçte biri, su stresi olan kurak ve yarı kurak iklim bölgelerinde yaşamaktadır. Gıda güvenliği, enerji arzı, ekosistemlerin su gereksinimi dikkate alındığında su miktarı ve kalitesinin yeterli olması sürdürülebilir kalkınma ve refah için son derece önemlidir. Dünyanın toplam su varlığının yüzde 1,2’sinden az olan erişilebilir tatlı su kaynakları kirlilik, kuraklık, iklim değişikliği, hızlı nüfus artışı, su kayıpları, sürdürülebilir olmayan aşırı kullanımlar gibi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Ayrıca taşkın ve sel gibi afetlere bağlı olarak kullanılmış suyun yeterince arıtılmadan alıcı ortama bırakılması gibi durumlar, su döngüsüne olumsuz etki etmektedir. Bu durum dünya üzerinde milyonlarca insanın temiz suya erişimini engelleyerek veya güçleştirerek çok boyutlu sorunları derinleştirebilecektir
İklim değişikliğiyle mücadeleyi merkeze alan düşük karbonlu büyüme yaklaşımıyla, 2053 net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda adımlar atılmaktadır. İklim değişikliğine uyum, teknoloji geliştirme ve transferi, kapasite geliştirme ve finansman yönünde adımların atılmasına öncelik verilmektedir. Sıfır atık yönetim sisteminin güçlendirilmesi, yeşil dönüşümün desteklenmesi, döngüsel ekonomiye geçiş ile toprak ve su kaynaklarının sürdürülebilir şekilde yönetilmesi yönünde çalışmaların önemi artmaktadır.
Şehirlerde yaşam kalitesinin iyileştirilmesi yönünde, coğrafi özelliklere, kültürel ve doğal değerlere uygun sürdürülebilir gelişimin sağlanması, dirençliliğin artırılması, toplumun ihtiyaçlarını karşılayan nitelikli kentsel hizmet sunumunun gerçekleştirilmesi öncelikli görülmektedir.
İklim değişikliği ve afet riskleri dikkate alınarak dirençli yaşam alanlarının da oluşturulmasını teminen bölgelerin potansiyellerinin harekete geçirilmesiyle bölgeler arasındaki gelişmişlik farklarının azaltılması ulusal kalkınmanın önemli unsurlarından birini oluşturmaktadır. Bölge dinamikleri dikkate alınarak ekonomik ve sosyal gelişimin sağlanması yönünde yatırımların gerçekleştirilmesi ve desteklerin sunulmasına ağırlık verilmektedir. Kırsal nüfusun refahının ve yaşam kalitesinin artırılması da dengeli ve kapsayıcı kalkınma itibarıyla öne çıkmaktadır.
Sanayileşme süreciyle fosil yakıt kullanımı kaynaklı giderek artan sera gazı emisyonları nedeniyle küresel sıcaklıklar ortalama 1°C artmıştır. Küresel ısınma eğilimlerinin benzer şekilde devam etmesi durumunda 21. yüzyılın sonuna doğru büyük ölçekli ve geri dönüşü olmayan çevresel hasarların gerçekleşmesi, ekonomilerin ve refahın bu durumdan olumsuz etkilenmesi beklenmektedir. Hızlı ve plansız kentleşme, nüfus artışı, değişen üretim ve tüketim alışkanlıkları, çevre kalitesini olumsuz yönde etkileyen kirleticilerin artması gibi unsurlar çevresel bozulmalara ve biyolojik çeşitlilik kaybına neden olmaktadır. Bu unsurlar afetlerin sıklığı ve etkilerinin boyutlarını da artırmaktadır.
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) doğrultusunda iklim değişikliğinin etkilerine karşı dirençli ve düşük karbonlu bir ekonomiye geçişin sağlanması, sosyal adalet anlayışıyla çevre ile doğal kaynakların korunması ve yönetilmesi, toplumun çevreye karşı duyarlılığı ve bilincinin artırılması temel amaçtır.
Politika ve tedbirler
İklim risklerine karşı, uluslararası iklim değişikliği müzakereleri, Paris Anlaşması ve Türkiye’nin Ulusal Katkı Beyanı çerçevesinde ulusal koşullar gözetilerek sera gazı emisyonlarının azaltımı ve iklim değişikliğine uyum eylemlerinin güçlendirilmesine yönelik ilgili tüm paydaşlarla işbirliği içinde yol haritaları hazırlanacak, mevzuat düzenlemeleri yapılacak ve kurumlar arası eşgüdüm sağlanacaktır.
İklim değişikliğiyle ilgili uygulamaların bütüncül bir biçimde ele alındığı temel mevzuat hazırlığı tamamlanacaktır.
2053 net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda ara dönemler ve ilgili hedefler belirlenerek “Uzun Dönemli İklim Değişikliği Stratejisi” hazırlanacak ve sera gazı emisyonlarının azaltımı ve iklim değişikliğine uyum hedefleri ile taahhütleri içeren “İkinci Ulusal Katkı Beyanı” güncellenecektir.
“Paris Anlaşması” hedeflerine ulaşmak amacıyla sera gazı emisyonlarını azaltmak, iklim değişikliğine uyum ve iklim değişikliği ile mücadele kapsamında atılacak adımları ortaya koymak üzere strateji ve eylem planları hazırlanacak ve uygulamaya geçirilecektir.
“Yeşil Mutabakat Eylem Planı” kapsamında sektörel yol haritaları güncellenecek, izleme ve değerlendirme sistemleri geliştirilecek ve mevzuat çalışmaları yürütülecektir.
Tüm atıkların insan sağlığına ve çevreye olan zararlı etkilerinin en aza indirilebilmesi için havaya, suya ve toprağa salımına ilişkin gerekli tedbirler alınacaktır.
Deniz çöplerine sebep olan atıkların kaynağında önlenmesi ve mevcut deniz çöplerinin deniz çevresine zararının engellenmesi amacıyla çalışmalar yürütülecektir.
Çevre etiketi sistemi yaygınlaştırılacak, çevre dostu ürün ve hizmetlerin rekabet gücü artırılacaktır.
Yeşil kamu alımları stratejileri geliştirilecek, alternatif satın alma kriterleri belirlenerek karbon ayak izinin düşürülmesi sağlanacaktır.
Kimyasalların insan sağlığı ve çevreye olan etkilerini en aza indirecek şekilde etkin yönetimi sağlanacaktır.
Düşük karbonlu ekonomiye geçiş için finansman kaynakları çeşitlendirilecektir.
Tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerin getirdiği yükümlülükler çerçevesinde verilerin şeffaf, karşılaştırılabilir ve güvenilir bir şekilde sunularak kalitesinin artırılması ve raporlanmasına yönelik veri altyapısı geliştirilecektir.
1. Ulusal Emisyon Ticaret Sistemi’nin (ETS) kurulmasına yönelik mevzuat ve diğer altyapı hazırlıkları tamamlanarak sistem uygulamaya geçirilecektir.
Karasal ve denizel ekosistemler ile ekosistem hizmetlerinin korunması, iyileştirilmesi ve sürdürülebilir kullanımı ile biyolojik çeşitliliğin korunması sağlanacaktır.
Karasal ve denizel korunan alanlar artırılacak, karbon yutak alanları genişletilecektir.
Ekolojik sürekliliği, ekosistem bütünlüğünü ve biyolojik çeşitliliği korumaya yönelik canlıların barınma ve beslenme amacıyla kullanabileceği korunan alanlar ve doğal yaşamı destekleyen diğer alanlar arasında bağlantıyı sağlayan ekolojik koridorlar belirlenecektir.
--
İki, uluslararası iklim değişikliği anlaşma ve sözleşmesi
BM Çevre Programı (United Nations Environment Programme – UNEP) ile Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (World Meteorological Organization - WMO) 1988’de ortaklaşa ihdas ettiği Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (Intergovernmental Panel on Climate Change - IPCC) ortaya koyduğu insan kaynaklı faaliyetlerin neden olduğu küresel ısınmanın iklim üzerindeki etkilerine karşı, 1992 yılında Rio de Janeiro’da düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda imzaya açılan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS), uluslararası alanda atılan ilk ve en önemli adım. 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe giren Sözleşmeye, aralarında ülkemizin de bulunduğu 196 ülkenin yanı sıra, Avrupa Birliği (AB) de taraf. Türkiye Sözleşme’ye 24 Mayıs 2004 tarihinde katıldı.
BMİDÇS; taraf ülkeleri, sera gazı emisyonlarını azaltmaya, araştırma ve teknoloji üzerinde işbirliği yapmaya ve sera gazı yutaklarını (örneğin ormanlar, okyanuslar, göller) korumaya teşvik etmektedir. Sözleşme, sera gazı emisyonlarının azaltılması için, ülkelerin kalkınma önceliklerini ve özel koşullarını göz önüne alarak “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesine dayanmaktadır.
2020 sonrası iklim değişikliği rejiminin çerçevesini oluşturan Paris Anlaşması, 2015 yılında Paris’te düzenlenen BMİDÇS 21. Taraflar Konferansı’nda kabul edildi. COP 21’de, 2020 sonrası için ilk kez küresel ölçekte bütün ülkeler sera gazı emisyon azaltımı taahhüdünde bulundular. Anlaşma, 5 Ekim 2016 itibariyle, küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 55’ini oluşturan en az 55 tarafın anlaşmayı onaylaması koşulunun karşılanması sonucunda, 4 Kasım 2016 itibariyle yürürlüğe girdi. Paris Anlaşması, kabulünün üzerinden 1 yıl geçmeden yürürlüğe giren ilk küresel anlaşma.
Anlaşma, insan kaynaklı sera gazı salımlarının neden olduğu küresel sıcaklık artışını uzun vadede, sanayileşme öncesi döneme kıyasla 2 santigrat derecenin altıyla sınırlamayı hedeflemekte; bu konuda 1,5 santigrat dereceyi yakalamanın önemine dikkat çekmekte. Ayrıca, Paris Anlaşması ile ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadeleye “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesi çerçevesinde katkıda bulunmaları hususu teyit edildi.
Anlaşma, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine maruz kalan ülkelerin uyum ve direnç kabiliyetlerinin artırılması ile sera gazı emisyon azaltım kapasitelerinin yükseltilmesi amacıyla öncelikle gelişmiş ülkelerin, en az gelişmiş ülkeler ve küçük ada devletleri başta olmak üzere, ihtiyacı olan gelişmekte olan ülkelere finansman, teknoloji transferi ve kapasite geliştirme imkânları sağlamalarını öngörüyor.
Türkiye, Paris Anlaşması’nı, 22 Nisan 2016 tarihinde, New York’ta düzenlenen Yüksek Düzeyli İmza Töreni’nde 175 ülke temsilcisiyle birlikte imzaladı. Paris Anlaşması, 7 Ekim 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Kararı ile onaylanarak iç hukuk onay süreci tamamlandı. Anlaşma onay belgesi, ulusal beyanımızla birlikte, 11 Ekim 2021 tarihinde BM Sekretaryası’na gönderildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefi ilan etti.
Haberin orjinalini Media 4 Democracy'den okumak için tıklayınız.
İlginizi Çekebilir