CHP, DEM ve Saadet Partisi, 5 saatte komisyonda kabul edilen teklife ayrıntılı şerh düştü
M. ÖZELDışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı’nın kuruluş amacını, faaliyet ve kapsamını öngören 11 Maddelik kanun teklifi, 5 saatlik bir görüşmeyle Plan ve Bütçe Komisyonu’nda iktidar oylarıyla kabul edildi. Bu hafta Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmesi beklenen teklife CHP, DEM Parti ve Saadet- Gelecek Partisi ayrıntılara yer vererek şerh düştü. Komisyonda, yeteri kadar tartışılmadığına dikkat çektiği teklifle ilgili CHP, Türk Medeni Kanunu’na göre değil, kanunla kurulduğuna dikkat çektiği bu vakıfların, kamu binalarını, personelini, kamu kaynaklarını kullanabildiklerini, bütçeden para aktarılabildiklerini ve aktarılan bu paranın herhangi bir bütçe kısıtı olmadan, TBMM’ye hesap vermeden harcanabildiğine dikkat çekti. CHP, “Bunlar üzerinde kamu kaynaklarını kullanmalarına karşın Sayıştay’ın herhangi bir denetim yetkisi de bulunmamaktadır” dedi.
Saadet Partisi: Bakan nerede yargılanacak
Teklife, karşı görüş sunan Saadet Partisi ise, CHP’li ortak noktada buluştuğu noktaların yanısıra ‘Yetki ve Sorumluluk Karışıklığı’ başlığında, ‘Bakan’ın Vakıf dolayısıyla yolsuzlukla anılması durumunda bunun görev suçu olarak değerlendirip Yüce Divan’da mı yargılanacağı, yoksa görev dışı bir suç olarak mı değerlendirileceği belirsizdir’ dedi.
DEM Parti: Vakfın kurulmasının tasarruf tedbirlerinin alındığı bir döneme denk gelmesi de dikkat çekicidir.
DEM Parti şerh yazısında, “Dünyanın hiçbir ülkesinde Dışişleri Bakanlığı bünyesinde bakanlığa mali destek sağlamak amacıyla, finansal tasarruflarda bulunabilecek, bir vakıf kurulmamıştır. Böyle bir yapının kurulması Dışişleri Bakanlığı bünyesinde bakanlıkla paralel çalışacak bir yapı kurulmasına olanak sağlayacaktır” dedi. Vergi muafiyetine dikkat çeken DEM Parti, vakfın denetiminin Sayıştay tarafından yapılamayacağını hatırlatarak, “Dolayısıyla vakfa tanınacak geniş yetkiler ölçüsünde bir şeffaflık ve saydamlık sağlanmamaktadır. Oysaki Dışişleri Bakanlığı’nın bir ticarethane gibi çalışarak kâr amacı gütmemesi, yürütülecek politikaları dış etkilere açık hale getirmemesi gerekmektedir”.
Hülya Özmen - Muhalif Özel
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda 5 saatlik bir görüşmede iktidar oylarıyla kabul edilen 11 maddelik Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanun Teklifi, bu hafta Genel Kurul’a geliyor. Teklife göre, Dışişleri Bakanlığı'nın hizmet kalitesinin artırılması amacıyla her türlü taşınır ve taşınmaz alabilecek, kiralayabilecek, inşa edebilecek, gerektiğinde bunların kullanımını kısmen veya tamamen bakanlığa bırakacak, her türlü taşıt aracı alıp kiralayacak ve gerektiğinde bakanlığa tahsis edecek. Vakıf bu işlemleri yaparken, denetimden muaf olacak. CHP, DEM Parti ve Saadet- Gelecek Partisi ayrıntılara yer vererek teklife düştükleri ayrıntılı şerh şöyle:
CHP: Vakfın hatırı sayılabilecek kapsamı geniş gelir kaynağı bulunmaktadır.
Kanun teklifi ile ilgili olarak herhangi bir düzenleyici etki analizi hazırlanıp komisyon üyelerinin bilgisine sunulmamıştır.
Teklifle kurulmak istenen Dışişlerini Güçlendirme Vakfı yurt içi ve yurt dışında her türlü taşınır ve taşınmaz malı alabilecek, satabilecek, bunların kullanımını Dışişleri Bakanlığına bırakabilecek, taşıt kiralayıp bunları Bakanlığa tahsis edebilecektir. Teklifte yer alan hükümlerle bir yandan da Bakanlığa ait taşınmazların bu vakıf tarafından değerlendirilmesine olanak sağlanmaktadır. Bakanlık ihtiyaç duymadığı taşınmazları bu Vakfın kullanımına bırakabilecek ve Vakıf da bu taşınmazları kiralama ya da başka yöntemlerle değerlendirecektir. Görüleceği üzere, Vakfın hatırı sayılabilecek kapsamı geniş gelir kaynağı bulunmaktadır.
Vakfa yapılacak bağış ve yardımlar; Gelir Vergisi Kanunu ve 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu hükümleri çerçevesinde gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde, gelir ve kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla bildirilecek gelirlerden veya kurum kazancından indirilebileceğinden Vakıf; devlet hazinesine girmesi gereken bir kısım vergi gelirini de kullanmış olacaktır.
Kanun teklifinde yer alan bir başka hükümle; hali hazırda 6004 sayılı Kanunun Ek 1. Maddesi uyarınca Dışişleri Bakanlığı tarafından kullanılan vize aracılık hizmetlerinin paylaşımından kaynaklanan özel gelir kayıtlı ödeneklerin, ve gelir kaynaklarının bir kısmı bütçe sistemi dışına çıkarılmaktadır.
Anayasa'ya aykırılık savlarımız değerlendirilmemiştir.
Kanun Teklifinin tümünün Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmelerinde İçtüzük madde 38 uyarınca Anayasa’ya uygunluk incelemesi yapılmamıştır. Komisyon, teklifin görüşmelerinde İçtüzük madde 38’in gerekleri yerine getirilmemiştir:
“Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanun Teklifi”’nde yer alan esas düzenlemeler; Anayasa’nın 161 ve 160. maddelerini Dışişleri Bakanlığı bütçesi açısından kısmi olarak uygulanmaz hale getirmektedir. Kurulmak istenen Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı için teklifte belirlenen amaçların tümü Dışişleri Bakanlığının görev alanına girmektedir. Diğer bir ifadeyle vakfın amacı olarak sayılan, “Dışişleri Bakanlığı teşkilatının faaliyetlerinin güçlendirilmesi, personelin temsil kabiliyetli ve donanımlı yetiştirilmesi” bir kamu görevidir ve bu görevlerin yerine getirilmesi için Devlet bütçesinden Dışişleri Bakanlığına kaynak ayrılmaktadır. Bu hizmetler için ayrıca bir vakfa kamu kaynağı ve olanaklarının kullandırılmasında hiçbir kamu yararı bulunmamaktadır.
Vakfın görev tanımı oldukça geniş, faaliyet alanı oldukça geniştir. Kamu kaynaklarını kullanacaktır. Kurulmak istenen vakıf, yurt içi ve yurt dışında her türlü taşınır ve taşınmaz malı alabilecek, satabilecek, bunların kullanımını Dışişleri Bakanlığı’na bırakabilecek. Araba satın alıp, kiralayıp bunları Bakanlığa tahsis edebilecektir.
Bir yandan da Bakanlığa ait taşınmazların bu vakıf tarafından değerlendirilmesine olanak sağlanmaktadır. Bakanlık ihtiyaç duymadığı taşınmazları bu Vakfın kullanımına bırakabilecek ve Vakıf da bu taşınmazları kiralama ya da başka yöntemlerle değerlendirecektir. “Her türlü Devlet iç borçlanma senetleri ve 4749 sayılı Kanun kapsamında Hazine Müsteşarlığı Varlık Kiralama Anonim Şirketi tarafından ihraç edilen kira sertifikası, Varlık Fonu tarafından ihraç edilen her türlü bono ve kira sertifikası, hisse senedi gibi değerli belgelerden elde edilecek nema ve gelirler” vakfın gelir kaynakları arasındadır.
Kanun teklifinde yer alan hükümlerle;
Hali hazırda 6004 sayılı Kanunun Ek 1. Maddesi uyarınca Dışişleri Bakanlığı tarafından kullanılan özel gelir kayıtlı ödeneklerin ve gelir kaynaklarının bir kısmı bütçe sistemi dışına çıkarılmaktadır.
Kurulacak Vakıf gelirlerinden yapılan harcamaların denetimi, mevcut kamu mali denetim sistemi yerine, Vakıf Denetleme Kurulunca yerine getirilecektir.
Kamu kaynağı kullanacak olan Vakfın harcamaları üzerinde TBMM'nin herhangi bir olağan denetimi bulunmamaktadır. Sayıştay’ın bu harcamaları takibi ve denetimi de söz konusu değildir.
Bu durum hem mali saydamlık ve hesap verilebilirlik ilkeleri ile bağdaşmamakta hem de Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na, hem de Anayasa’nın 160 ve 161. maddelerine aykırılık oluşturmaktadır.
Plan ve Bütçe Komisyonu, bu gerekliliği yerine getirmeden yasayı, değerlendirmeye başlamış ve tartışmalar, esas itibariyle maddelere ilişkin olarak yapılmıştır. Hatırlatmak gerekir ki, Anayasa’nın üstünlüğünü düzenleyen Anayasa’nın madde 11/2’deki “Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz” kuralı, İçtüzük madde 38 gereklerine saygı gösterilmesi ölçüsünde anlam ifade etmektedir. Bu nedenle, Anayasa’ya uygunluk incelemesi bakımından İçtüzük madde 38 gerekleri yerine getirilmeden Komisyon tarafından kabul edilen teklif metni, yasa yapım usulüne aykırıdır.
Plan ve Bütçe Komisyonu Grubumuzca “Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanun Teklifi”’nde yer alan esas düzenlemelerin ; Anayasa’nın 161 ve 160. maddelerini Dışişleri Bakanlığı bütçesi açısından kısmi olarak uygulanmaz hale getirdiği ifade edilerek verilen Anayasa’ya aykırılık önergesi komisyonda kabul edilmemiştir.
Yukarıdaki gerekçelerde de belirtildiği üzere; fon, özel hesap ve benzeri uygulamalarla kamu kaynakları mali yönetim ve denetim sisteminin dışına çıkarılmakta, mevcut kamu harcama ve denetim hukukuna tabi olmadan oluşturulan bu hesaplardan yapılacak harcamaların, desteklemelerin, hibelerin; türlerini, sınırlarını, şartlarını, kapsamını, kullanımını, diğer kamu kurumlarına, belediyelere, özel sektör kuruluşlarına ve sivil toplum otoritelerine aktarma esaslarını ve denetimini düzenlemeye ilgili Bakanlık veya bakan yetkili kılınmaktadır. Bu durum Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkının engellenmesine neden olmakta aynı zamanda mali saydamlık ve hesap verilebilirlik ilkelerine de aykırılık teşkil etmektedir.
Kamu Vakıfları son dönemde yeniden gözde olmuştur.
2007 yılında 5653 sayılı Kanunla Yunus Emre Vakfı, 2016 yılında 6721 sayılı Kanunla Türkiye Maarif Vakfı, 2023 yılında 7430 sayılı kanunla Antalya Diplomasi Forumu Vakfı ve 7439 sayılı Kanunla da Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı kurulmuştur.
Bu vakıfların Türk Medeni Kanunu’na göre değil Kanunla kurulmalarının altında kanunla kurulan vakıfların 5072 sayılı Kanunun kapsamı dışında tutulmuş olması yatmaktadır. Zira kanunla kurulan vakıflar kamu binalarını, personelini, kamu kaynaklarını kullanabilmekte, bunlara bütçeden para aktarılabilmekte, vakıflar da bu parayı herhangi bir bütçe kısıtı olmadan, TBMM’ye hesap vermeden harcayabilmektedirler. Bunlar üzerinde kamu kaynaklarını kullanmalarına karşın Sayıştay’ın herhangi bir denetim yetkisi de bulunmamaktadır.
Örneğin Yunus Emre Vakfı ve Türkiye Maarif Vakfı’na son beş yılda bütçeden aktarılan para toplam 19,1 milyar liradır ve bu paranın nasıl ve nereye harcandığı konusunda TBMM’de hesap sorulamamaktadır.
DEM Parti: Meclis’in “Yasama Önceliği” Bu Kanun Teklifi Olamaz
2/2139 Sayılı kanun teklifiyle Dışişleri Bakanlığı bünyesinde “Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı” kurulması amaçlanıyor. Bu kanun teklifi AKP-MHP iktidarının “yasama önceliği”ni gözler önüne sermektedir. Yurttaşlar Meclis’ten acil çözüm bekleyen sorunlarına çare olacak kanunlar çıkarmasını beklerken AKP-MHP iktidarı Plan ve Bütçe Komisyonu’na Dışişleri Teşkilatım Güçlendirme Vakfı’nın kuruluşuna dair kanun teklifi getirmiştir. Milyonlarca emekliye bu hayata pahalılığında 10 bin lira reva görülürken, milyonlarca asgari ücretli açlık sınırının altında maaşa mahkûm edilirken, esnaf kredi çekemezken, yurttaşlar barınma gibi en temel ihtiyaçlarını gidermekte zorlanırken, çiftçiler tarlaya gübre atamazken, Merkez Bankası bile yıl sonu enflasyon beklentisini yukarı yönlü revize ederken Plan ve Bütçe Komisyonu Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı’nın kuruluşuna dair kanun teklifi için mesai harcamıştır. Bu kanun teklifiyle AKP-MHP iktidarının toplumdan ve toplumun ekonomik sorunlarından ne kadar koptuğunu bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Vakfın kurulmasının tasarruf tedbirlerinin alındığı bir döneme denk gelmesi de dikkat çekicidir. Hükümet, tasarruf tedbirleri kapsamında bina - araç alımı ve kiralanması yapılamayacağını belirtse de vakıf üzerinden paralel bir harcama kalemi oluşturulmaktadır. Bununla tasarruf tedbirlerinin arkasından dolaşılarak “gelir getirmek” iddiasıyla ticari faaliyetler yürütüleceğinden, kamu malının alınıp satılmasında Bakanlık dışı kişiler yetkili kılınacağından siyasi iktidarın fikir dünyasıyla uyumlu kadrolar tahsis edileceği apaçıktır. Buna mukabil vergiden de muafiyet sağlanacak ve vakfın denetimi Sayıştay tarafından yapılamayacaktır. Dolayısıyla vakfa tanınacak geniş yetkiler ölçüsünde bir şeffaflık ve saydamlık sağlanmamaktadır. Oysaki Dışişleri Bakanlığı’nın bir ticarethane gibi çalışarak kâr amacı gütmemesi, yürütülecek politikaları dış etkilere açık hale getirmemesi gerekmektedir. Bunun yanında onlarca üniversite olmasına rağmen yükseköğretim kurumları kurulmasının amaçlanması da ideolojik bir hedefi ortaya koymaktadır. Bununla diplomatik personelin yüksek lisans ve doktora yapacağı bir akademinin kurulması amaçlanmaktadır. Oysaki halihazırda Bakanlık bünyesinde Diplomasi Akademisi bulunmaktadır. Talep olduğunda personelin yüksek lisans ve doktora yapmasını sağlayacak bölümler de üniversitelerde bulunmaktadır. Buna rağmen spesifik bir akademinin kurulması, siyasi iktidarın kendi doktrinini hakim kılmak istediği yönünde ciddi kuşkulara neden olmaktadır. Dolayısıyla görevde yükselmenin adeta bir ilk basamağı olarak işlev görmesi de muhtemeldir. Söz konusu kanun teklifinin bütününe bakıldığında siyasi müdahalelere açık, her şeyin piyasalaştırıldığı bir yapının alelacele bir şekilde kurulmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır.
Saadet Partisi:
Saadet Partisi Grubu olarak 2/2139 esas numaralı “Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi” üzerine karşı görüşlerimizi aşağıda dikkatinize sunmaktayız.
Anayasaya Aykırılık
Sunulan kanun teklifinde vakfın faaliyetlerini tanımlayan 3’üncü maddenin a (Bakanlığın hizmet kalitesinin artırılması amacıyla her türlü taşınır ve taşınmaz almak, kiralamak, inşa etmek, gerektiğinde bunların kullanımının kısmen veya tamamen Bakanlığa bırakmak, her türlü taşıt aracı almak, kiralamak, gerektiğinde Bakanlığa tahsis etmek.), b (Bakanlığa ait veya tahsisli olup, güncel olarak ihtiyaç duyulmayan taşınmazların ilgili mevzuat hükümlerine uyulmak suretiyle Bakanlık yararına değerlendirilmesine yönelik çalışmalar yapmak.) ve ç (Personelin niteliklerinin ve temsil kabiliyetinin geliştirilmesini desteklemek.) bentlerinde belirtilen görevler hâlihazırda 1 no’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne bakanlığın göre Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Personel Genel Müdürlüğü ve Diplomasi Akademisi Başkanlığı uhdesinde yürütülmektedir. Anayasanın 6. Maddesi “kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi” kullanımına engeldir ve 11. Madde kanunların anayasaya aykırı olamayacağını ortaya koymaktadır. Bakanlığın görevleri olan ilgili faaliyetlerin bu kanunla bir vakıfla paylaşılması bu hükümlerle aykırılık teşkil etmektedir. Ayrıca Madde 123’te düzenlenen idarenin kuruluş ve görevleriyle bir bütün olduğu ve kanunla düzenleneceği esaslarıyla da uyumsuzdur. Durumun diğer bakanlıklar için de emsal teşkil edebilecek olması dolayısıyla bakanlıkların görevleriyle bire bir aynı sorumluluklara sahip paralel yapıların oluşturulması en başından engellenmelidir.
Diğer Çekince ve İtirazlar
Komisyon Çalışmaları: Kanun teklifinin, Dışişleri Komisyonu’nun yetki alanına girdiği göz önünde bulundurularak, gerekli görülen hallerde Plan ve Bütçe Komisyonu'ndan görüş talep edilmesi daha doğru bir uygulama olacakken Dışişleri Komisyonu Tali Komisyon olarak belirlenmiş ve yine de teklif bu komisyonda görüşülmemiştir. Anayasaya uygunlukla ilgili ifade edilen sorunlar dolayısıyla teklifin Anayasa Komisyonunca da incelenmiş olmasının yerinde olacağı değerlendirilmektedir.
Sunulan önergeler ve yöneltilen itirazların teklifin olgunlaşmasına yönelik olduğu açıktır. İktidar partisinin muhalefete resmi bir söz hakkı tanımak istememesi dolayısıyla bu itiraz ve önergeleri kendi değerlendirmesi sonrasında teklife yansıtması – demokratik bir düzen için kritik bir sorun teşkil etse de – bu durumu ortaya koymaktadır. İktidar partisinin muhalefet partilerinin yapıcı eleştirilerine açık olması ve komisyonlarda detaylı müzakerelerin yapılması gerekmektedir.
Harcamaların Denetlenmesi: Harcamaların net ve açık bir şekilde denetlenmesi hususunda eksiklikler bulunmaktadır. Harcama yapma yetkilerinin net bir şekilde tanımlanmaması, vakfın bakanlığın örtülü ödeneği olarak algılanmasına yol açabilir. Devlet kurumları, keyfiyete değil, kurallara ve nizama uygun olarak yönetilmelidir.
Vakfın denetim kurulunun yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Denetim Kurulu üyelerinin, denetim yapma yetkisine sahip ve denetim tecrübesi bulunan kamu görevlilerinden oluşması önem arz etmektedir. Kurum içi denetimde Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın teftiş personelleri ya da yetkili uzmanları ve müfettişleri görev alabilir ve bunun yanında Denetim Kurulunun diğer üyeleri, muvazzaf Bakanlık mensupları yerine, görevinden ayrılmış olanlardan seçilerek hesap verilebilirlik güçlendirilebilir. Ayrıca, bağımsız ve şeffaf denetim firmaları tarafından yapılan denetimler kamuoyuyla paylaşılmalıdır.
Personel Gelişimi İhtiyaç Analizi: Vakfın kuruluşuyla ilgili olarak bir ihtiyaç analizi ortaya konmamaktadır. Personel gelişimi için öngörülen alanlar netleştirilmemiştir ve bu gelişimin neden dışarıdan sağlanamayarak vakıf aracılığıyla gerçekleştirilmek istendiği açıklanmamıştır. Mevcut Diplomasi Akademisi Başkanlığı, meslek yaşamları boyunca hem kendi teşkilatına hem de dışarıdan talep eden teşkilatlara eğitimler sağlamaktadır. Benzer eğitimlerin neden daha uzun süreli olarak sunulması gerektiği ve bunun karşılığında yüksek lisans veya doktora diploması verilmesinin neden şart görüldüğü anlaşılmamaktadır. Kurulmak istenen yükseköğretim kurumunda raporlar ve analizlerin yayınlanacağı ifade edilse de mevcut Strateji Araştırmaları Merkezi tarafından bu tür yayınların üretildiği bilinmektedir. Bu merkezin yayınlarını geliştirecek şekilde zenginleştirilmesine katkı sunulabilir.
Eğitim verecek akademisyenlerin, mevcut üniversitelerinden alınarak Dışişleri Bakanlığına bağlı bir üniversitede görevlendirilmesi yerine, mevcut durumda bulundukları üniversitelerde desteklenmesi daha faydalı olacaktır. Bu sayede hem Dışişleri personeli hem de bu alana ilgi duyan öğrenciler, geliştirilen bilgi, teknik ve uzmanlıklardan yararlanabilir ve Dışişleri Bakanlığı dışında kariyer yapmak isteyen ancak yine de benzer alanlarda uzmanlık sahibi olacak kişilerin yetişmesine katkı sağlanabilir.
Yetki ve Sorumluluk Karışıklığı: Vakfın, kurum dışından belirlenebilecek Mütevelli Heyeti üyeleri bulunması ve Bakanlık personelinin niteliğinin artırılması gibi Vakıf için tanımlanan faaliyetler noktasında karar ve yetkiye sahip olması ciddi ihtilaflara yol açarak, zaman içerisinde Bakanlığın dış müdahalelere açık hale gelmesine sebep olacaktır.
Vakfın başında bulunan Bakan, siyasi bir figür olup, tüm yapılanmayı belirleyecek kişidir. Bu durum, bakanlıktan kimsenin itiraz edemeyeceği ve kararların Bakanlığın iç işleyişinden geçmeden, istişare ya da hesap verilebilirlik mekanizmaları işletilmeden alınabileceği anlamına gelebilir. Ayrıca, görevdeki Bakan’ın Vakıf dolayısıyla yolsuzlukla anılması durumunda bunun görev suçu olarak değerlendirip Yüce Divan’da mı yargılanacağı, yoksa görev dışı bir suç olarak mı değerlendirileceği belirsizdir. Bu belirsizlik, yetki ve sorumluluk karışıklığını daha da derinleştirir.
Vatandaşların Korunması: AK Parti hükümeti, iktidara geldiğinde kamuda kurulan vakıflar, fonlar ve kontrol edilemeyen bütçeleri merkezi yönetim bütçesi içerisine alarak hazine birliğini sağlamayı hedeflemiştir. Bu vakıflarla ilgili şikâyetler ve vatandaşlardan talep edilen bağış ve yardımların yarattığı sıkıntılar nedeniyle, belirli kısıtlamalar ve değişiklikler getirerek bu uygulamalardan vazgeçmiştir. Ancak günümüzde, geçmişte düzeltilen bu yanlışların yeniden uygulamaya konulmaya çalışılması bir çelişki teşkil etmektedir. Bu durum, hükümetin hazine birliği sağlama yönündeki ilk inancından vazgeçildiğini göstermektedir. Vakıfların vatandaşlardan talep edilen bağış ve yardımlar konusunda geçmişte yaşanan sıkıntılar nedeniyle yapılan düzenlemeler, vatandaşların mağduriyetini önlemeyi amaçlamaktaydı. Ancak, mevcut kanun teklifinde yer alan düzenlemeler, bu mağduriyetlerin yeniden ortaya çıkma riskini taşımaktadır.
Ticari Faaliyetler ve Diplomasi Adabı: Teklifte Madde 3’te detaylı biçimde tanımlanan vakfın gelirleri, vakfın gelir getirici çeşitli faaliyetler yürüteceği intibaı uyandırmaktadır. Vakfın emlak komisyonculuğu, araç kiralama, turizm acenteliği gibi ticari faaliyetlerde bulunması devletin saygınlığına zarar verecektir.
Vize aracılık hizmetlerinin Vakıf bünyesinde kurulacak İktisadi İşletmelerce sağlanıp sağlanmayacağı net olarak ortaya konmamıştır. Nasıl belirlendiği belli olmayan özel şirketlerin bu hizmet karşılığında 6004 sayılı Teşkilat Kanununda hükmedilen payı Hazine’ye aktarmasına karşılık bu Vakfın işletmelerinin bu hizmeti sağlamasının avantajlarının neler olacağı açıklanmalıdır. 2023 yılında 58 ülkede vize aracılık hizmeti veren Türkiye’de yerleşik 12 farklı şirketin faaliyetlerinden kaynaklı olarak genel bütçeye kaydedilen miktarın 1,1 milyar TL olduğu ifade edilmiştir. Buna göre hizmetin tüm gelirlerinden elde edilen kârın 5,5 milyar TL olduğu anlaşılmakta ve bunun Dışişleri Bakanlığı kurumunu ticari faaliyetlere dâhil etmenin gereği olarak görüldüğü düşünülmektedir. Ne var ki Dışişleri Bakanlığı’nın ticari şirket gibi faaliyet göstermesi devlet geleneği ve ciddiyetiyle bağdaşmamaktadır.
Vergi Muafiyetlerinin Kötüye Kullanımı: Vakfa sağlanan vergi muafiyetleri, vakfın asıl amacının dışına çıkarak ticari faaliyetler için kötüye kullanılma riskini taşımaktadır. Bu durum, vakfın iktidara yakın grupların ticari çıkarlarına hizmet eden bir paravan yapı haline dönüşmesine neden olabilir. Vergi muafiyetleri, kamu yararına kullanılmak üzere verilmiş olup, özel çıkarlar için kullanılmaması gerekmektedir. Ticari amaçlarla kullanılması durumunda, kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanımından sapma meydana gelebilir ve bu da kamuoyunda ciddi güvensizlik yaratır. Ayrıca, haksız rekabetin oluşmasına neden olabilir ve piyasa dengesini bozabilir.
İdeolojik ve Siyasi Kaygılar: Vakfın yönetiminde dışarıdan kişilerin yer alması, rüşvet ve yolsuzluk risklerini artırabilecek bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Bu kişilerin, siyasi baskılar ve müdahaleler altında kalma olasılığı, vakfın mali ve idari işlemlerinin bağımsız ve tarafsız bir şekilde yürütülmesini engelleyebilir. Siyasi etkiler altında kalabilecek bir yönetim, vakfın asli görevlerinden saparak belirli grupların çıkarlarına hizmet etme tehlikesini taşır.
Vakıfların mali ve idari işlemlerinde bağımsızlık ve tarafsızlık, kamu güveninin sağlanması için kritik öneme sahiptir. Yönetimde dışarıdan kişilerin bulunması, bu ilkelerin zedelenmesine neden olabilir. Siyasi müdahaleler, vakfın kaynaklarının amacı dışında kullanılmasına ve kamusal yararın göz ardı edilmesine yol açabilir. Bu durum, kamu kurumlarının işleyişine yönelik genel bir güvensizlik ortamı yaratabilir ve vakıf aracılığıyla gerçekleştirilen tüm faaliyetlerin meşruiyetini sorgulanır hale getirebilir.
İlginizi Çekebilir